Hasan Yılmaz

Hz. Muhammed, Halifelik, Dört Halife ve Hz. Hasan


Скачать книгу

sonra Medine’ye bir saat mesafedeki Kuba’ya ulaştılar. Burada Mekke’den gelecek Hz. Ali’yi ve diğer muhacirleri beklediler. Peygamber birkaç gün kaldığı Kuba’da bir mescit yaptırdı. 24 Eylül 622 Cuma günü Medine’ye hareket eden Hz. Muhammed, Ranuna Vadisi’nde ilk cuma hutbesini okudu ve cuma namazını kıldırdı. Medine’ye vardığında büyük bir coşku ile karşılandı.

      Göç anlamına gelen hicret olayı dünya tarihini etkileyecek önemli gelişmelerin önünü açtı. Hz. Muhammed’in amacı tevhit inancını bütün insanlara ulaştırmaktı. Bu amaçla bazı düzenlemelerin yapılması gerekiyordu. Bu düzenlemeleri yapmak için Medine’de uygun bir ortam oluşmuştu. Mekke’deyken müslümanların birlikte ibadet etme ve Hz. Muhammed ile sohbette bulunma imkânları çok kısıtlıydı. Medine’de endişelerinden arınan Müslümanlar, önce kendilerine bir mescit yaptılar. Peygamber Mescidi anlamına gelen ve kıblesi Kudüs olan Mescid-i Nebevi’de cemaat ile namaz kılmaya başladılar. İnşaatı yedi ay süren mescit, Hz. Muhammed’in karargâhı gibiydi. Müslümanların bütün işlerini, Mescid-i Nebevi’den veya bitişiğindeki evinden yürütüyor, yeni indirilen Kur’an ayetlerini burada tebliğ ediyordu. Kimsesiz Müslümanlarla ilim tahsil etmek isteyen sahabilerin barınması için Mescid-i Nebevi’nin arka kısmında Suffe inşa edildi. Hz. Muhammed, Medine dışına gönderilecek tebliğ heyetlerini Suffe’de yetiştirdi.

      Hz. Muhammed, Medine’ye geldiğinde yaptığı ilk işlerden biri de Mekkeli göçmen Müslümanlar ile Evs ve Hazrec kabilelerinden oluşan Medineli Müslümanları kardeş ilan etmek oldu. İnançları uğruna bütün varlıklarını Mekke’de bırakan muhacirlerin yeni hayata uyum sağlamaları için maddi ve manevi desteğe ihtiyaçları vardı. Medineli Müslümanlar muhacirleri öz kardeşleri gibi kabul ettiler. Hz. Muhammed, ilan ettiği bu kardeşlik ile “bütün inananlar kardeştir.” düsturunu hayata geçirmiş oldu.

      Arabistan’daki İlk Devlet Örgütü Medine’de Ortaya Çıktı

      Araplar Hz. Muhammed’den önce Himyeriler, Gassaniler, Petra Krallığı gibi bazı devletler kurmuşlardı. Ancak coğrafi, kültürel ve sosyolojik şartlar gereği genelde kabileler hâlinde yaşamışlardır ve her kabilenin başında şeyh, emir benzeri liderler bulunmaktadır. Hz. Muhammed’in Medine’ye göç etmesinden sonra Arap Yarımadası’nda yeni bir devletin ışığı görülmeye başlandı.

      Yeni devlet yapılanması için öncelikle Müslümanların bütün güçlerini Medine’de toplamaları gerekiyordu. Hz. Muhammed, Medine’yi iyice tahkim etmek ve güçlü bir sosyal yapı ortaya çıkartabilmek için kendisine biat eden bütün Müslümanların Medine’ye göç etmesini istedi. Zira o dönemde Medine’de Evs ve Hazrec kabilelerinin yanı sıra Beni Kaynuka, Beni Nadir ve Beni Kurayza olmak üzere üç Yahudi kabilesi vardı. Bu sosyal yapının altıncı kanadı muhacirler oldu. Ayrıca Evs ve Hazrec kabileleri sürekli çatışma içinde idi. Üstelik o dönemde Arabistan Yarımadası’nda örgütlü bir devlet yoktu. Her kabile kendi başkanının yönetiminde yaşıyordu. Hz. Peygamber, Mekkeli muhacirler ile ensar arasında birlik sağladıktan sonra Yahudi kabileleri ile henüz Müslüman olmamış Arapların ve Müslümanların barış ve güven içinde yaşaması için bir şehir devleti hâlinde teşkilatlanmanın şartlarını bir metinle belirledi. Günümüzde yazılı ilk anayasa olarak nitelendirilen bu anlaşma, şehrin asayişinin sağlanması, dış tehditlere karşı savunulması, bireyler arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi ve bazı ekonomik faaliyetlerin yürütülmesi gibi konuları içeriyordu. Bu noktada öncelik Medine’nin savunmasında idi. Mekkelilerin her an Medine’ye saldırması söz konusu idi ve bu noktada Yahudilerden, Müslümanlarla iş birliği yapmaları ve düşmana yardım etmemeleri istendi.

      Aynı anlaşmada savaş giderlerinin, fidye ve diyet gibi giderleri her inanç grubunun kendi imkânlarıyla karşılaması, her inanç grubunun yargı görevini kendi içinde bağımsız olarak yürütmesi, farklı inançlara mensup kişilerin anlaşmazlıklarında ise son karar verme yetkisinin Hz. Peygamber’e ait olması kararlaştırıldı. Böylece Hz. Muhammed’e, Medine’de inşa edilen yeni devletin başkanı statüsü tanındı. Yahudilerle Müslümanların din ve vicdan hürriyetine sahip bulundukları da açıkça belirtildi. Bu arada Medine’nin sınırları da tespit edildi ve bundan sonraki siyasi ve askerî faaliyetler bu sınırlara göre yürütüldü. Ayrıca bir kamu hizmeti olarak Medine’de Müslümanlar için bir pazar yeri yaptırıldı ve günümüzde de defin işlemlerinin yapıldığı Baki mevkisi mezarlık olarak kararlaştırıldı.

      Mekke dönemi Müslümanlar için sabır ve tahammül dönemiydi. Hz. Muhammed, kendisine yapılan kötülüklere karşılık vermedi. Bu dönemde indirilen ayetler de sabrı tavsiye ediyordu. Medine’ye gelindiğinde ise yeni şartlar ortaya çıktı. Mekke’de kim Müslüman, kim müşrik bilinirken, Medine’de münafık denilen bir grup ortaya çıktı. Şehirde yaşayanların çoğunluğu İslam inancını benimsemiş olsa da şehrin dış mahallelerinde yaşayan Yahudi kabileleri her fırsatta sorun çıkartıp ihanete varan davranışlarda bulunuyorlardı.

      Yahudilerin Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği dini benimsememelerinin önemli bir nedeni, Tevrat’ta müjdelenen yeni peygamberin İsrailoğullarından çıkmamış olmasıydı. Bu nedenle Müslümanları inançlarından vazgeçirmek için çeşitli faaliyetler yürütüyor, müşrikler gibi şiddete başvurmadan Hz. Muhammed’i insanların gözünde küçük düşürmeye çalışıyorlardı. Evs ve Hazrec kabileleri arasına çeşitli fitneler sokuyor ve münafıklara cesaret veriyorlardı. Beni Kaynuka kabilesi’nin ileri gelenlerinden bazıları İslamiyete girdiklerini söyleyip münafıklar arasına katıldılar.

      Hz. Muhammed’in Medine’ye göç ederek Tevhit inancını yeni bir evreye taşımasına engel olamayan Mekkeliler, yeni sürece karşı kendilerini nasıl koruyacaklarını düşünmeye başladılar. Akıllarına ilk gelen çözümlerden biri, Medine ileri gelenlerine mektup yazarak Hz. Muhammed’e sahip çıkmamalarını istemek oldu. Ebu Süfyan ve Ubey b. Halef, yazdıkları mektupta Hz. Muhammed’e yardım etmenin utanılacak bir davranış olduğunu, şayet yardım edecek olurlarsa aralarında savaş çıkabileceğini söylediler. Aynı zamanda karşı hamle yaparak ekonomik tedbirler almaya başladılar.

      Bedir Zaferi Bir Başlangıçtı

      Arap yarımadası büyük bir islam hareketine hazırlanırken, bütün kabileler gelişmeleri sıcağı sıcağına takip ediyorlardı. Mekke’nin bütün zenginliklerini elinin tersi ile iten Çölün Efendisi, yeni bir çekim merkezi yaratmıştı. Medine artık kendini koruyabilecek bir örgütlenmeye doğru gidiyordu. Hz. Muhammed, hicretten yedi ay sonra hazırladığı müfreze ile Mekke kervanlarına gözdağı verdi. Bu gözdağını daha sonra takip ve gözetleme şeklinde yapılan diğer sekiz harekât izledi. Bu harekâtlarla birlikte Medine ile Mekke arasında savaş hükümlerinin yürürlükte olduğu bir dönem başladı ve bu durum Hudeybiye Antlaşması’na kadar devam etti.

      Mekke’nin can damarı ticaret kervanları idi. Ticaret yapamayan bir Mekke, bütün zenginliğini yitirirdi. Mekke’nin can damarına ilk darbe, hicretten on yedi ay sonra Batn-ı Nahle’de vuruldu. Yemen’den dönen Kureyş kervanına yapılan baskın ile Kureyşli müşriklere gözdağı verildi. Bunu, Ebu Süfyan’ın idaresinde Suriye’den dönen bir başka ticaret kervanına Bedir’de düzenlenmek istenen baskın takip etti. Ancak Ebu Süfyan, baskın teşebbüsünü fark edince Mekke’den yardım istedi. Ebu Süfyan, Bedir mevkisinin uzağından geçerek kervanını baskından kurtarırken, Mekkeliler, Ebu Cehil kumandasında oluşturdukları bin kişilik kuvvetle Bedir’de ticaret kervanına baskın yapmak için bekleyen Müslümanların üzerine yürüdüler. 13 Mart 624 Cuma sabahı üç yüz beş kişilik Müslüman kuvvetiyle müşrik ordusu arasında geçen savaşta Ebu Cehil dahil yetmiş kişi öldürüldü, yetmiş kişi esir alındı. Müslümanlar ise on dört şehit verdi. Bedir Savaşı, Müslümanların moralini yükseltirken,