Hasan Yılmaz

Fâtımîler ve Fâtımî Halifeleri


Скачать книгу

sarsıntıya yol açtı. Devlet uğradığı ekonomik kayıplar nedeniyle krize girdi. Bu durum iç karışıklıkları körükledi. Çıkan kaosu önleyemeyen Halife Müstansır-Billah, Akka’da konuşlu bulunan ordunun komutanı Bedr el-Cemali’yi Mısır’a çağırarak asayişi ancak tesis edebildi. Bedr el-Cemali, verdiği bu hizmet karşılığında halifenin yetkilerini üstüne aldı. Böylece Fâtımîler tarihinde yeni bir dönem başladı. Bu döneme “Vezirlerin nüfuz dönemi” adı verildi. Bedr el-Cemali’den sonra Fâtımî Devleti’nin ömrü ancak yüz yıl sürdü.

      Halifelik Babadan Oğula Geçiyordu

      Fâtımî Devleti’nde, el-İmam, emir-ül müminin gibi lakaplar kullanan halife, Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi kabul ediliyordu. Her ilmin kaynağı ve Kur’an’ın en doğru açıklayıcısı olarak görülüyorlardı. İçlerinde Hâkim-Biemrillah gibi uluhiyet iddiasında bulunanlar da oluyordu.

      Fâtımîler halifede özel şartlar aramazlardı. Devleti zaafa uğratan da halife olacak kişide özel şartlar aranmaması oldu. Bu nedenle, çok sayıda çocuk ve genç halifelik makamına geçti. Dolayısıyla saraydaki kadınların ve devlet adamlarının devlet işlerini yürütmeleri mümkün oldu.

      Halifelik, devlet başkanlığı yerine geçtiği ve dönemin diğer devletlerindeki hükümdarlarda olduğu gibi babadan oğula geçen bir görevdi. Devlet, halife ailesinin mülkü sayılıyordu. Halife öldüğünde, birden fazla oğlu varsa devlet büyük oğluna miras kalıyordu. Fâtımî halifeliğindeki bu geleneği, Bedr el-Cemali’nin oğlu Efdal bin Bedr el-Cemali bozdu. Babasının yerine vezirlik makamına geçen Efdal b. Bedr el-Cemali, halifelik görevinin meşru vârisi Müstansır’ın büyük oğlu Nizar’ı uzaklaştırıp, küçük oğlunu Müsta’lî-Billah lakabıyla halifelik makamına oturtunca İsmailî ekolüne mensup Şiileri ikiye böldü. Mısır, Suriye, Yemen ve Hindistan’daki İsmailîler, Müsta’lî’ye biat ederken, Hasan Sabbah’ın başkanlığındaki İran İsmailîleri Nizar’a biat etti. Bu grup tarihte Nizariyye veya el-İsmailîyyetü’l-cedide olarak da anıldı.

      Halife Müsta’lî, 1101 yılında hayatını kaybedince yerine Amir-Biahkâmillah lakabıyla Ebu Ali Mansur geçirildi. Biahkâmillah, Vezir Efdal tarafından halifelik görevine getirildiğinde henüz 5 yaşındaydı. Böylece Vezir Efdal 20 yıl boyunca Fâtımî Devleti’nin tek hâkimi oldu. Onun döneminde devlet hizmetinde çalışan Hristiyanların sayısı arttı. Bu dönemde Kudüs’e yönelen haçlı seferlerine karşı son derece ilgisiz kalan Vezir Efdal, Selçuklular’a karşı haçlılarla anlaşma yoluna gitti. Onun bu duyarsızlığı sonuçta Fâtımî Devleti’nin Kudüs, Akka, Sur ve Sayda gibi bağlı şehirlerini kaybetmesine yol açtı.

      Vezir Efdal’i, Fâtımî Devleti’nin başından uzaklaştıran da gözünün önünde büyüttüğü Halife Biahkâmillah oldu. Halife Amir-Biahkâmillah, 26 yaşına geldiğinde Emir Muhammed b. Fatih el-Bataihi ile iş birliği yaparak 1121 yılının Ramazan Bayramı gecesinde Vezir Efdal’i öldürttü. Ardından, kendisine yetkilerini kazandıran Bataihi’yi el-Me’mûn Tâcü’l-hilâfe lakabıyla 11 Şubat 1122’de vezir tayin etti. Halife Amir ile Vezir Me’mûn’un dönemi Fâtımîler’in Mısır’daki en parlak devri oldu.

      Bu dönem sadece üç yıl sürdü. Ülkeyi tek başına yönetmek isteyen Halife Biahkâmillah, 1125 yılında Me’mûn’u önce hapsettirdi, ardından öldürttü. Onun bu tercihi Fâtımî Devleti’nin parlak günlerinin de sonunu getirdi. Devleti tek başına yönetme becerisi gösteremeyen Halife Biâhkamillah, biri Müslüman, diğeri Sâmirî olan iki kişiyi divanda görevlendirdi. Ebu Necâh b. Kana adıyla bilinen bir rahibi de müstevfî tayin etmek zorunda kaldı. Bu rahibin döneminde Müslümanlar tutuklanıp hakarete uğradı. Bu durum Müslümanların isyan etmesine yol açtı. Halife Biahkâmillah, bu isyandan Ravza Adası’na kaçarak kurtuldu. Ancak daha adaya ulaşamadan 7 Ekim 1130’da yolda Nizarîler tarafından öldürüldü.

      Halifenin arkasından vâris bırakmadan ölümü, Fâtımî Devleti’ni ilk defa karşılaşılan bir durumla baş başa bıraktı. İlk defa karşılaşılan bu durumda ne yapılacağını kimse bilmiyordu. Devletin tek umudu, hamile olan hanımlarından birinin doğacak çocuğu oldu. Herkesin dünyaya gelecek bebeği beklediği dönemde, İsmailî kolunun mensuplarının ifadesiyle “emanetçi imam” atandı. Bu kişi Amir’in amcasının oğlu Ebü’l-Meymûn Abdülmecid oldu. Akrabalar içinde yaşça en büyüğü olan Ebü’l-Meymûn’a doğumu beklenen veliahdın kefili olarak biat edildi. Askerler ise Bedr el-Cemali’nin torunu Ebu Ali Ahmed b. Efdal Küteyfât’ı vezirlik makamına oturttular. Ebu Ali de emanetçi imam Abdülmecid’i hapsettirerek Şia inancına mensup Müslümanlar tarafından beklenen 12. İmam adına davette bulunmaya başladı ve İsmailîye mezhebinin faaliyetlerini durdurdu. Aynı zamanda beklenen imam adına para bastırıp üzerine “Allâhu’ssamed el-İmam Muhammed” ibaresini yazdırdı. Fakat bu inkılap uzun sürmedi ve Ebu Ali 8 Aralık 1131 tarihinde öldürüldü. Amir-Biahkâmillah’ın taraftarları emanetçi imam Emir Abdülmecid’e tekrar biat ettiler. Abdülmecid 23 Şubat 1132 tarihinde Hafız-Lidinillah lakabıyla halife ilan edildi.

      Fâtımî Devleti, tarih sahnesindeki yerini almadan 40 yıl önce büzüşmeye başladı. Hafız-Lidinillah ve ondan sonra gelen halifelerin halifeliğini tanımayan İsmailîye mensupları, onlara biat etmediler. Böylece Fâtımî Devleti, son 40 yılında Kahire’ye sıkışıp kalmış mahallî bir hanedanlığa dönüştü.

      Halifelerin yaptıkları siyasi hatalar, Şii Müslümanların kendilerinden yüz çevirmelerine neden oldu. Nitekim Hafız-Lidinillah, vezirliğini yapan oğlu Hasan’ı öldürttükten sonra yerine Ermeni kökenli Behram’ı vezirlik makamına getirmiş ve ona seyfü’l-İslam tâcü’l-hilâfe lakabını vermişti. Böylece ilk defa bir Hristiyan, halife kadar geniş yetkilere kavuşup vezir olmuştu. Vezir Behram döneminde Mısır’a yoğun bir Ermeni göçü oldu. Mısır’daki nüfusları 30 bine ulaşan Ermeniler, birçok kilise inşa ettiler. Devletin en etkili makamlarında Hristiyanların görevlendirilmesi Mısırlı Müslümanları endişelendirdi. Behram’ın kardeşi Basak’ın da Küs valiliğine tayin edilmesi Mısırlı Müslümanları kurtuluş çareleri aramaya yöneltti. Müslümanlar bu durum karşısında nüfuzlu bir devlet adamı olan Rıdvan b. Valahşi’den yardım istediler. Rıdvan bin Valahşi’nin devreye girmesi Halife Lidinillah’ı kendine getirdi. Vezirlik makamını Rıdvan b. Valahşi’ye teslim etti.

      Vezirlik görevinin Rıdvan ile birlikte yeniden Müslümanların eline geçmesiyle, halkta büyük bir rahatlama oldu. Rıdvan ilk iş olarak halkının çoğunluğu Sünni olan İskenderiye’deki Sünni faaliyetlere öncülük etti. İskenderiye’de Mısır’ın ilk İslam medresesi 1138’de kuruldu. Ancak halifenin askerleri kışkırtması üzerine buradan kaçmaya mecbur kaldı ve Sarhad Valisi Emîrüddevle Gümüştegin el-Atabegî’ye sığındı. Hafız-Lidinillah, Rıdvan’dan sonra vezirlik makamına atama yapmadı ve vefat ettiği 1149 yılına kadar yönetimi kendi elinde tuttu.

      Hafız-Lidinillah’tan sonra Fâtımî Devleti’nde vezirlik görevine gelmek için çekişmeler başladı. Dönemin tarihçisi İbnü’l-Esir, bu durumu, “Mısır’da vezirlik galip gelen kişinindi… Efdal b. Bedr el-Cemali’den sonra harpsiz ve kansız şekilde pek az kişi vezir olmuştur.” şeklinde kayda almıştır. Vezirlik makamı üzerindeki bu çekişmeler ülke içinde ve hatta sarayda çeşitli karışıklıklara sebep olurken, ahlak dışı hikâyelerin anlatılmasına, iftiralar atılmasına, benzetmeler yapılmasına da yol açtı. Devlet içindeki çekişmeler haçlı yayılmasını kolaylaştırdı. Fâtımîler’in Suriye’deki son kalesi Askalan da bu nedenle haçlı ordularının eline geçti. Fâtımî Devleti’ni iktidar çekişmesinden kurtaran ise 1144 yılında Mısır’a gelen Emir Üsâme b. Münkız oldu.

      Bir mezhep dini olmasına karşılık, Fâtımîler’de