Hasan Yılmaz

Fâtımîler ve Fâtımî Halifeleri


Скачать книгу

oluşundan en çok muzdarip olanların başında saray halkı geliyordu. Fâtımî ordusunda nüfuzlu bir komutan olan Talai bin Rüzzik’e sığınarak halifelik makamını kurtarması dileğinde bulundular. Talai, ordusu ile Kahire üzerine yürüyerek vezirlik görevini Abbas’tan aldı. Talai b. Rüzzik Fâtımîler’in güçlü vezirlerinin sonuncusu oldu.

      Vezir Talai, döneminde, büyük memuriyetlerdeki görevleri altı ayla sınırlandırarak hiç kimsenin kendi otoritesine ortak olmasına izin vermedi. Halife Faiz-Biemrillah, küçük yaşta göreve getirildiği için, 1160 yılında vefat ettiğinde yerine geçecek oğlu olmadı. Bunun üzerine, Vezir Talai, yerine Adid-Lidinillah lakabıyla onun torunu Emir Abdullah’ı geçirdi ve halife soyuna Rüzzik oğullarının da ortak olması ümidiyle kızını halife ile evlendirdi. Böylece Fâtımî Devleti’nin son on yılı vezir olmak isteyen valilerin birbirleriyle mücadeleleri ve haçlı ordularının saldırılarıyla geçti.

      Yaşanan kargaşa, bir süre sonra Fâtımî Devleti’nin sonunu getirdi. Valilerden Şaver bin Mucir ve Dırgam bin Amir’in çekişmesinde Şam Atabeki, Nureddin Zengi’yi hâkem olarak müdahaleye zorladı. Nureddin, Şam’da Esedüddin Şirkûh el Mansur komutasındaki bir orduyu hazırlayarak Kahire’ye gönderdi. Nureddin’in yardımıyla Fâtımî Devleti’nin yönetimini ele geçiren Şaver, komutan Şirkûh’tan Kahire’yi terk etmesini istedi. Bunun üzerine Şirkûh, önce Bilbîs’i ardından Mısır’ın doğudaki bütün şehirlerini işgal ederek Fâtımî devlet yönetimini ele geçirme girişiminde bulundu. Nureddin’i kendisi için tehdit olarak gören Şaver, bu sefer Orta Doğu’yu istila etmeye çalışan haçlılara sığınarak yardım istedi. Bu durum bir iktidar mücadelesi olmaktan çıkıp hilal-haç çatışmasına yeni bir cephe açtı. Nureddin, hazırladığı ordu ile Mısır üzerine yürüdü ve Şaver’i ele geçirerek öldürdü. Ardından komutanı Esedüddin Şirkûh’u 18 Ocak 1169 tarihinde Fâtımî Devleti’nin vezirliğine atadı. Fakat onun da ömrü vefa etmedi ve iki ay sonra hayata gözlerini yumdu. Bunun üzerine, Halife Adid, Nureddin’in yeğeni Selâhaddin Eyyûbî’yi vezirlik makamına getirdi. Selâhaddin Eyyûbî’nin vezirlik makamına atanmasıyla Mısır’da yeni bir dönem başlamış oldu. Bir süre sonra Fâtımî halifeleri adına okunan hutbelere son verilerek yeniden Abbasi halifeleri adına hutbe okunmaya başlandı.

      Esasında, Fâtımî halifeliği, devlet otoritesini elinde tutmanın ötesinde, arkasında halk gücü olan bir devlet değildi. Halkın büyük çoğunluğu ehlisünnet itikadına mensup olduğu için, Eyyubiler ile birlikte hutbelerin yeniden Abbasi halifeleri adına okunmaya başlaması Mısır’da tepkilere yol açmadı.

      Fâtımî Devleti, dili, inancı ve rengi farklı değişik halkların yaşadığı etnik zenginliğe sahip bir devletti. Bu halkların başında Berberîler, Türkler, Araplar, Acemler, Sudanlılar ve Ermeniler geliyordu.

      Fâtımîler, devlet yönetiminde Müslüman olmayan halkların tecrübelerinden ve özellikle mali konularda da Kıptîlerden yararlanmışlardır. Sünniler devlet idaresinden uzak tutulmuştur. Fâtımî Devleti’ni kurumsal bir kimliğe kavuşturan, Vezir Ya’küb b. Killis olmuştur. Mısır’da merkeziyetçi yönetim sistemini kuran İbn-i Killis’tir.

      Fâtımî Devleti, 1094 yılında ikiye bölündü. Halife Müstansır’ın vefat etmesinin ardından Vezir Efdal Şehinşah, müdahalesiyle meşru hak sahibi büyük oğlu Nizar’ı görevden uzaklaştırıp yerine vefat eden halifenin küçük oğlu Müsta’lî’yi getirince Fâtımî Devleti bölündü. Devlete darbe vuran bir başka olay ise Halife Amir-Biahkâmillah’ın 1130 yılında herhangi bir vâris bırakmadan ölümü oldu. Bunun üzerine yerine “emanetçi imam” sıfatıyla amcasının oğlu Abdülmecid geçti.

      Vezir Ataması Mısır’da Başladı

      Fâtımîler, Kuzey Afrika’da devletlerini ilk kurdukları dönemde vezirlik makamından haberdar değillerdi. Mısır’ı ele geçirdikten sonra halifeler vezir atamaya başladılar. Fâtımîler vezirlik görevini ilk defa, 979 yılında Ya’küb b. Killis ile başlattılar. 1074 yılından itibaren vezirlik makamı saltanat yetkilerini de üstlendi.

      Fâtımîler dönemindeki vezirlerin çoğu Hristiyan’dı. Ermeni vezir Behram Seyfü’l-İslam lakabını alıp vezîrü’s-seyf olduğu hâlde Hristiyanlığını korudu. Yahudiler de Fâtımîler zamanında önemli görevler üstlenmelerine karşılık, vezirlik makamına getirilmeleri için Müslüman olmaları gerekiyordu.

      Ordunun Yapısı

      Fâtımîler, Mısır’ı ele geçirince Kahire, Bağdat ve Kurtuba’dan sonra İslam dünyasının üçüncü önemli yönetim merkezi oldu. Daha önce Abbasi Devleti’nin kanat şehirlerinden biri olan Kahire, Fâtımîler’le birlikte merkez şehir hüviyetine kavuştu.

      Fâtımî ordusu, Rumlar, Sicilyalılar, Afrikalı zencilerden oluşuyordu. Tabii bu farklı milletlerin Fâtımî ordusu için özel bir önemi vardı. Zira, Rumlar ve Sicilyalılar daha savaşçı bir karaktere sahipti. Fâtımîler bu durumu, Bizanslıların düzenli ordusuyla karşılaşınca fark etmişlerdi. Fâtımî ordusunda köklü değişime neden olan olay ise Alp Tegin komutasındaki Selçuklu ordusu ile karşılaşmaları oldu. Fâtımî ordusunun Selçuklular’a karşı savaşı kaybetmelerinin ardından orduda reforma gidildi. Böylece Türklerin, Fâtımî ordusunun omurgasını teşkil ettikleri dönem başladı.

      Tabii ordunun homojen bir milletten oluşmaması zaman zaman çatışmalara da neden oldu. İlk önce devletin batısından gelen askerler ile doğusundan gelen askerler arasında konumlarını koruma endişesinden kaynaklı çatışmalar meydana geldi. Bu çatışmalar, 997 yılında liderleri Emînüddevle b. Ammâr’ın yerinden uzaklaştırılması ve yerine Bercevân’ın getirilmesiyle son buldu. 1000 yılında Bercevân’ın öldürülmesi Türkler tarafından Kütâme Berberîlerince gerçekleştirilen bir darbe sayıldı. Cevher’in ordusunu teşkil eden ve aynı zamanda Muiz ile birlikte gelen bu gruplar Kahire’nin sakinleri olmuşlardır. Kahire yalnız halifenin ve askerlerinin bulunduğu müstahkem bir şehirdi. Fâtımîler dönemi boyunca her grubun ayrı bir mahallesi vardı.

      Halife Müstansır-Billah döneminde Fâtımî ordusundaki Türklerin sayısı arttı. Bu durum ordu içindeki çekişmeyi anarşi boyutuna taşıdı. Bedr el-Cemali 1074’te Mısır’da vezirlik görevini üstlenince orduda köklü bir temizlik yaptı ve Ermenilerden oluşan bir ordu kurdu.

      Fâtımî ordusu, daha çok savunma amaçlı görev yapıyordu. İlk başlarda denizcilik konusunda birikimleri olmasa da zaman içinde Akdeniz’de bayrak gösterecek denli denizcilikle ilgilenmeye başladılar. Mehdiye ve Süse donanmasını kurmalarının amacı da Akdeniz’de egemenlik kurmaktı. Bu amaçla biri Maks’ta, diğeri Ravza Adası’nda olmak üzere iki tersane kurdular. Ravza’daki tersane daha sonra Fustat’a nakledildi. Burada donanmanın ve devletin mallarını taşıyacak gemiler yapıldı. Büyük savaş gemileri, İskenderiye, Kahire ve Dimyat’ta inşa edildi.

      Yargı Sistemi

      Şii inanışını yaymak, Fâtımî Devleti’nin en önemli hedeflerindendi. Bu nedenle devlet; yürütme, yargı ve davet denilen propaganda organlarına sahipti. Ordu, halifeye bağlıydı. Fakat bu sistemi değiştiren de devlet içindeki iktidar çekişmeleri oldu. Halife naipliği döneminde gerçekleşen bu sistem değişikliği ile halifeler yetkilerini büyük ölçüde vezirlere bırakmak zorunda kaldı. Sistem içindeki yetki paylaşımı, vezirin gücüne göre olmaya başladı. Çok kez yargı erkini kullanan kadılar, vezir naibi durumuna düşüyordu.

      Fâtımîler döneminde, yargı görevini yürüten kadılar İsmailî mezhebine mensup fakihler arasından seçilmiş ve devletin mezhebinden başka bir mezheple hüküm vermemeleri şart koşulmuştur. Bunun tek istisnası, Vezir Ebu Ali Hasan b. Efdal döneminde oldu. Ebu Ali, 1131 yılında Şafii,