Zekeriya Akman

Osmanlı’da Devlet Tekke Münasebetleri - Meclis-i Meşâyih


Скачать книгу

faaliyetlerine başlayamayan Meclis-i Meşâyih, Şeyhülislam Hacı Mehmet Refik Efendi’nin girişimleri sonucunda 1866 yılında kurulmuştur.

      BİRİNCİ BÖLÜM

      Meclis-i Meşâyih Öncesinde Osmanlılar’da Devlet Tekke Münasebetleri

      Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan yıkılışına kadar tarikatların ve bunların sosyal örgütlenme tezahürü olan tekke ve zaviyelerin toplum içerisinde önemli rolleri olmuştur. Günümüz tabiri ile halk için sivil toplum kuruluşu şeklinde görevler üstlenmiş olan bu yapılar, çok farklı alanlarda sorumluluklar üstlenmiştir. Osmanlı döneminde tarikatlar, dinî, eğitsel, askerî, ekonomik ve sosyal alanlarda işlev görmüşlerdir. Osmanlı devlet yönetimi, birçok alanda faaliyetini sürdüren ve toplumun vazgeçilmez olgularından biri niteliğindeki tarikatlar ile doğal olarak irtibatlı olmuş ve bunları kontrol altında tutmaya çalışmıştır. Bazen tarikatlarla iç içe olmuş, faaliyetlerini desteklemiş ve bu yapıdan faydalanmıştır. Bazen de tarikatlara ihtiyatlı yaklaşmış, bir kısmını yasaklamıştır. Hatta tasavvufi zümrelerden bir kısım önde gelen kişiler, sürgün, hapis ve idam gibi cezalara maruz kalmıştır.33 Tarikatlar, vazife edinmiş oldukları toplumu dinî yönlerden aydınlatma, inançlar açısından insanlara derinlik kazandırma görevinin yanı sıra devletin uzanamadığı bölgelerde de sosyal faaliyetler yürütmüşlerdir.34 Tekkeler özetle “o devrin mektebidir, hastanesidir, spor yurdudur, moral kaynağıdır, dinlenme kampıdır. Tekke bulunduğu beldenin güzel sanatlar akademisidir, edebiyat ocağıdır, fikir ve kültür merkezidir.”35

      Osmanlı Devleti’nin çok geniş topraklara sahip olmasından dolayı bazı uzak bölgelerde merkezin otoritesinin pek tesirli olmaması nedeni ile bazı isyan gruplarının ve eşkıya faaliyetlerinin olduğu bilinmektedir. Osmanlı sarayı insan psikolojisine hâkim tekke mensuplarının bu tür bölgelere dergâh ve zaviyeler açmasını uygun bulmuş, bu durumu zabıta ve zaptiye kuvvetleri yerleştirmeye tercih etmiştir. Bu yolda devlet, tekkelerin terbiye edici, uzlaştırıcı, muhtemel huzursuzluk ve isyanları önleyici bir rolü üstlenmesini desteklemiştir.36

      Osmanlı’da yönetim, tarikatlar ile çoğu dönemde barışık yaşamış, toplumu elde tutma ve bazı bölgelerde devlete karşı olabilecek isyan gibi faaliyetlerin engellenmesinde bu yapılardan faydalanmıştır. Devlet yönetimi bazı dönemlerde, özellikle 16. yüzyılda tekkeler, padişah ve idarecilerden maddi destek görmüşlerdir. Sufiler, devlet yöneticileri ile yakın ilişkiler kurmuş ve devlet imkânlarını kullanmışlardır.37

      Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde, tarikatların etkisi çok fazla olmuştur. “Osman Gazi’nin Şeyh Edebali ile Orhan Gazi’nin Geyikli Baba ile I. Murat’ın Postinpuş Baba ile Yıldırım Bayezid’in, Emir Sultan’ ile II. Murat’ın Hacı Bayram Veli ile nihayet Fatih’in Akşemsettin ile olan yakın ilgisi şeyh-mürit münasebetleri bağlamında bu durumun en açık göstergesi olmalıdır”38

      Tarikat şeyhlerine halk tarafından ilginin artması ve etrafında çok sayıda kişinin toplanması durumu, bazen devlet tarafından sakıncalı bulunulmuştur. Potansiyel tehlike durumu söz konusu olan bu durumlarda, devletin müdahale ettiğini görmekteyiz.39

      Meclis-i Meşâyih öncesi dönemde, tasavvuf çevreleri ve ulema arasında da problemler yaşanmıştır.40 Tasavvufi bazı uygulamaların dine uygunluğu konusunda yapılan tartışmalar ile ilgili her iki kesimin sahip olduğu görüşleri savunduğu ve bu doğrultuda risaleler yazdıkları bilinmektedir.41

      Osmanlı Devleti’nin yenileşme döneminde yapılan bazı reform hareketleri, tasavvufi çevreler tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Tasavvufi çevrelerden oluşan bu tepkiler, doğal olarak dönemin idarecilerini rahatsız etmiştir. Tarikat çevrelerine yapılan vergi muafiyetinin kaldırılması, vakıf gelirlerine müdahaleler, bu kesimi rahatsız etmiştir. Bazen yapılan reformlara tarikatlar farklı tepkiler vermişlerdir. III. Selim döneminde yapılan reformları İstanbul mevlevileri destekler iken Konya Mevlâna Asitanesi’ndeki şeyhler karşı çıkmıştır.42

      III. Selim döneminde tarikatların faaliyetleri ile ilgili bazı kısıtlamalara gidilmiştir. Bu dönemde tekkelerde yürütülmekte olan bazı zikir meclislerinin açıktan değil de gizli yürütülmesi istenmiştir. Yuşa Tepesi’nde, yaz aylarında okunan mevlide, bazı şeyhler, dervişler ile birlikte yürüyüş yaparak protesto edası ile katılmışlardır. Devlet yönetimi de her sene buraya katılan kalabalığın artması nedeniyle zikirlerin gizli yapılmasını istemiştir.43

      Bazen devletin yereldeki yöneticileri ile tarikat şeyhleri arasında geçimsizlikler olmuştur. Konya’daki yerel yöneticiler ile Mevlâna Asitanesi şeyhi Bostan Çelebi arasında yaşanan sıkıntılar ve gelen şikâyetler nedeni ile idareciler, memuriyetlerinden azledilmiştir. Daha sonra Bostan Çelebi, Kıbrıs’a sürgüne gönderilmiştir.44

      Meclis-i Meşâyih’in kuruluşundan önceki dönemde de devlet idaresinin tekkeler ile ilgili müdahaleleri, gelen şikâyetler neticesinde olmuştur. Herhangi bir şeyhle ilgili gelen şikâyetleri yönetim doğal olarak dikkate almış ve konuyu tetkik ettirmiştir. I. Mahmut döneminde Bursa’da bulunan Şeyh Ahmet Gazi ile ilgili yapılan zındıklık ve mülhitlik suçlamalarını içeren şikâyet nedeni ile bölgelerin teftişi için memurlar gönderilmiş ve konu mahkemeye havale edilmiştir.45

      Meclis-i Meşâyih’in kuruluşundan önce de tekkelere yapılacak şeyh atamaları ile ilgili problem oluşması ve şikâyet gelmesi durumunda, devletin müdahalesi olmuştur. Konya Mevlâna Asitanesi şeyhinin vefat neticesinde, bu göreve talip olan iki kardeş arasında problem çıkmış ve bu durum, İstanbul’a şikâyet edilmiştir. İstanbul’a çağrılan şeyh adayları, Şehit Ali Paşa ve devletin ileri gelenlerinden oluşturulan bir meclisin huzuruna çıkartılıp ifadeleri alınmıştır. Sonuçta yaşça küçük olan Hacı Mehmet Çelebi’ye şeyhlik görevi verilmiştir. Diğer şeyh adayının taraftarları duruma itiraz edip memnuniyetsizliklerini ifade etmeleri nedeni ile bu zat Manisa’ya sürgüne gönderilmiştir.46

      19. yüzyıla baktığımızda, tarikat çevrelerinde daha çok problemlerin yaşandığı ve dolayısıyla bu kesime devlet müdahalesinin de daha fazla olduğunu görmekteyiz. 1826 yılında II. Mahmut döneminde yeniçerilerle özdeşleşen Bektaşilik tarikatının kaldırılması, dönemin en önemli gelişmesi olmuştur. Bu kararla son altmış yılda yapılmış olan Bektaşi tekkeleri yıkılmış ve geriye kalanlar da Nakşibendi tarikatı şeyhlerine emanet edilerek dönüştürülmüştür.47 Daha çok, şeriata uymadıkları şeklindeki suçlamalara muhatap olan Bektaşi teşkilatının ileri gelenlerinden bazıları idam veya sürgün edilmiştir.48 19. yüzyıl tarikatları açısından meydana gelen önemli gelişmelerden bir tanesi de vakıflar ile ilgili yapılan düzenlemelerdir. Evkaf-ı Hümayun Nezareti kurularak diğer vakıfların yanı sıra tekke vakıfları da buraya bağlanmıştır. Devlet tarafından böylece tekke vakıflarının, ehil olmayan kişilerin ellerine geçmesinin engellenmesi amaçlanmış ise de tarikat çevrelerince bu uygulama olumlu karşılanmamıştır.49 19. yüzyıla kadar devletin