Burhan Cahit Morkaya

Aşk Politikası


Скачать книгу

Necati, yanında oturan Şura’ya hizmet etmeye başlamıştı. İçkiler üzerine konuştular. Sonra mevzu değişti.

      Spordan, modadan bahsettiler. Ve yemeye başladılar.

      Necati, genç kadına, ne zaman İstanbul’a geldiğini sordu.

      Çağla bademi renginde, beline kadar sıkı, alt kısmı gelişigüzel serpilmiş, çok şık bir tuvalet içinde, vücudu bir fildişi gibi görünen genç kadın, kırmızı bir turpu dişlerinin beyazlığında kaybederek cevap verdi:

      “İki hafta… Ve bir ay sonra gideceğim.”

      “Niçin?”

      “Kardeşim Paris’te. Buraya geldiğim zaman mektup aldım. Beni de yanına çağırıyor.” Ve bu vakanın derin, uzun sebepleri, mazisi öldüğünü anlatmak ister gibi, gözlerini uzaklara götürerek yavaşça ilave etti:

      “Hadiseler, inkılaplar bizi rahat bırakmıyor ki!”

      Necati, bu güzel genç kızın, içten gelen şikâyetini deşmek istedi. Fakat o sırada Macit, eline aldığı şarap kadehini kaldırıp onları da beraber içmeye davet etmişti.

      “Bu gecenin şerefine!”

      “Matmazellerin şerefine!”

      İçiyorlardı. Necati, yavaşça Şura’ya eğilerek ilave etti:

      “Saadetiniz şerefine!”

      “Mersi!”

      Artık klasik parçalar bitmiş, cazbant başlamıştı. Necati, ilk dansı Şura’ya teklif etti. Kalktılar.

      Rus kadınlarının gürbüzlüğü ile Çerkez kadınlarının inceliğini, sıhhatli ve narin vücudun de birleştiren genç kız neşelenmişti. Ramona çalıyordu. Ve iki genç, bu güzel valsi bütün zerafetiyle oynuyorlardı.

      “Demin, Paris’e gideceğinizi söylüyordunuz.” dedi. “Necati, buradan memnun değil misiniz?”

      Genç kızın yüzü yine bulutlandı. Kısa ve kaim, aralarında altınlaşmış gibi teller parlayan kaşları titredi. Gergin ve gelincik yaprağına benzeyen dudakları kımıldadı:

      “Bu o kadar uzun mesele ki.” dedi. Ve sonra gülerek devam etti:

      “Hem sizi alakadar etmez ki, biz gülelim, eğlenelim.”

      Genç kızın bu cevabı, Necati’yi daha fazla meraklandırdı. Geniş Rus ırkının, bu gürbüz ve ateşli kızının ne hülyalı gözleri vardı. Bu taze ve gergin vücudun, bir Çerkez bedenini andıran ince beline sarılı eli, gayriihtiyari gevşemişti. Buna mukabil başı, sıcak yüzü genç kızın omuzlarına eğildi. Ona emniyet veren bir dost sesi ile devam etti:

      “Maksadınızı anladım, dediğinizi kabul ediyorum. Bu akşam gülelim, eğlenelim. Fakat isterim ki başka bir zaman bana hikâyenizi anlatınız. Ve bu zaman, içkinin, cazbandın, elektriklerin olmadığı, saf, gürültüsüz bir gün olsun. Yarın sizi öğle yemeğine Tokatliyan’da bekleyebilir miyim?”

      Şura’nın, içinde güneşler çalkanan dalgalı bir deniz parçasına benzeyen gözleri gülümsedi. Bir saniye düşündü. Sonra genç adamın avucundaki parmakları hareket etti. Necati, bu pembe, yumuşak parmakların hararetini etine ve kemiğine kadar hissetti:

      “Teşekkür ederim, gelirim.”

      Ramona; bu sevda ve tahassür şikâyetleriyle dolu güzel vals bitmişti. Masaya geri döndüler.

      Artık bardaki hayat kıvamını bulmuş, hemen bütün masalar dolmuştu. Fakat onların masası o kadar neşeliydi ki. Cazbantta çalan saksafoncu Arap bile yerinden kalkmış, onların yanında çalıyordu.

      Necati, pudra, ubigan, içki kokuları içinde sarhoş olmuştu. Arkadaşları da aynı hâlde idiler. Numaralar başlamıştı. Şura’nın tam saat on ikide küçük bir numarası vardı. Genç kız, müsade alarak içeri gitti. Biraz sonra elektrikler hafiflemişti. Karşı taraftaki projektör pistin üzerine mavi bir mehtap aydınlığı döktü. Müzik oynak bir hava çalmaya başlarken, arkadan Şura bir kelebek elbisesiyle göründü. Mavi aydınlığın içinde, bu beyaz kanatlı elbise, hele başındaki tüyden taç, aralarında tıpkı kelebek başında görülen yaldızlı, uzun teller, genç kıza o kadar yakışmıştı ki daha ilk adımda bütün masalardan sürekli bir el şakırdısı koptu. Kelebek dansı, hafif, kibar, ahenkli bir danstı. Genç kız uçları ponponlu, altları pamuklu beyaz patiklerle, pist üzerinde bir kelebek cevvaliyetiyle dalgalanırken Necati, onun taze vücudunu, çok düzgün bacaklarını, kıskanç bir gözle seyretti. Alkışlar, alkışlar, localardan atılan çiçekler, serpantinler içinde Şura, dansı bitirdi. O belki gidip soyununcaya kadar bu candan el şakırtıları: “Biz!” sedaları devam etti.

      Biraz sonra genç kız, rengini bir kat daha açan pembe bir tuvaletle yerine geldi. Macit, bu dansın şerefine şampanya ısmarlamıştı. Coşkun bir sevinç ile kadehlerini birbirine yaklaştırdılar. Altı genç baş ve altı kalp biribirine sokuldu:

      “Dostluğumuza!”

      “Gecemizin şerefine!”

      “Viva!”

      Bütün başlar, çılgın bir neşe ile coşan bu masaya çevrilmişti. Onlar kadehlerini dudaklarına götürdükleri vakit, barın uzak, yakın her köşesinden, hemen her masasından bir alkış başladı. Ve heveskâr, kıskanç ellerin fırlattığı renk renk serpantinler, keskin bir hışırtı ile havayı yararak bu mesut başların üzerine düştü.

      Saat biri geçiyordu. Artık konuşmalar tonunu yükseltmeye, kadınlar daha serbestleşmeye, erkekler daha çapkınlaşmaya başladılar. Saat birden sonra, barların havasında eski Roma orjinlerini hatırlatan çılgın bir sefahet kokusu tütmeye başlar… Bu kokuda, son yıllar kimyasının, erkekleri harekete getirmek için icat ettiği, çeşit çeşit esansların da hissesi vardı. Ve bacakları, göğüsleri, can çeken, gönül avlayan gözleriyle erkekleri tahrik edemeyen kadınlar nihayet bu sıcak memleketlerde yetişen, vahşi çiçek usarelerinden yapılmış hırs ve şehvet kokularıyla, onları mağlup etmenin sırrını öğrenmişlerdir. Kokunun tahrik kudreti o kadar hâkimdir ki; hatta banyosundan yeni çıkmış bir kadının çıplak vücudundan fazla, sıcak sularla buharlanan etinin kokusu erkeği mütehassıs eder…

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

/9j/4AAQSkZJRgABAQEASABIAAD/2wBDAAMCAgICAgMCAgIDAwMDBAYEBAQEBAgGBgUGCQgKCgkICQkKDA8MCgsOCwkJDRENDg8QEBEQCgwSExIQEw8QEBD/2wBDAQMDAwQDBAgEBAgQCwkLEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBD/wgARCAHEASkDAREAAhEBAxEB/8QAHAAAAgIDAQEAAAAAAAAAAAAABAUDBgIHCAEA/8QAGgEAAgMBAQAAAAAAAAAAAAAAAgMAAQQFBv/aAAwDAQACEAMQAAAB6cUfpVFIBJz52/LO8fQquvHHcB05Ts2jPNquufZfV6F+hGNFABSXFxqDsJWAUpqbHpSosNyPrOAVxNGGrgUSiymJc67xNQGrGrdSV6pyHOp3Zw/UxlNX9LlLGoomvmRiZAM8qfHeNXsnndK1hpSMWng4gxkJkCwduam1Upr8ap+LA+b0K0ovpJG5hXKjE4k6AVacGZQzQ0E8