Namık Kemal

Zavallı Çocuk


Скачать книгу

Ziya Bey de vezirlikle paşa olarak Suriye valiliğine atanarak bir süre önce İstanbul’dan uzaklaştırılmıştı. Mart ayının ilk günlerinde Mebusan Meclisi açıldı, fakat dış siyaset durumu fena bir şekil almaktaydı ki nisanın sonlarına doğru Rus Harbi ile karşılaşıldı. Bu sırada Kemal’i kollayan bazı hafiyelerin jurnalleri sonucu Kemal hapsedildi ve cinayet mahkemesine verildi. Beraat etti fakat yine kurtulamadı, maaşını almak suretiyle İstanbul’dan başka bir yere gitmesi için sıkıştırıldı, o da Midilli Adası’nı seçti.

       Kemal Akdeniz adalarında (1877-1888): Kemal 1877 Ağustosu’nda Midilli’ye gitti. Orada “ikamete memur” edildi. Bir zaman bu hâlde bulunduktan sonra 1879 Nisan’ında aynı adanın mutasarrıflığına atandı. 1884 Aralık ayında Midilli Adası’ndan Rodos Adası mutasarrıflığına geçirildi. Vilayet merkezinin Rodos Adası’na nakledilmesi üzerine Kemal de 1887 Kasım ayında Sakız muttasarrıfı olarak oraya gitti. Aynı adada 2 Aralık 1888’de öldü.

      1873 Yılı ve Sonrasında Tiyatro

      1872 yılının Ekim ve Kasım aylarına rastlayan 1289 Ramazan ayı için Gedikpaşa Tiyatrosu her akşam oyun vermek ve ramazandan sonra da -cuma ve pazartesi geceleri olmak üzere- haftada iki oyun hazırlığına başlamak kararını almıştı. Bu karar, tiyatronun oyuncu ve çalışacak insanlar kadrosunu genişlettiğini anlattığı kadar oyun programının da kuvvetlendirilmiş olduğunu göstermektedir. Oyunlar arasında komedi, dram ve şarkılı oyun sanatçıları diye zamanın imkânları derecesinde bir ayrılık yapıldığı da görülüyor. Bu hâl, yavaş dahi olsa zamanın genç yazarlarını bu işle ilgilendirecek bir şekil aldığını göstermektedir. Ebüzziya Tevfik Ecel-i Kaza piyesini hazırlıyor, Bağdat’tan dönmüş olan Ahmet Mithat Letaif-i Rivayât adı altında çıkarmaya koyulduğu hikâyeler arasına piyesler katıyor, Şemseddin Sami ve yayın âleminde görülmeye başlamakta olan Manastırlı Rifat ile arkadaşı Hasan Bedreddin (Paşa) telif piyes denemesine kalkışıyorlardı.

      Yazdıkları piyeslerin provalarında bulunmak, oynanma sırasındaki bir nevi Avrupai fuvayye hayatının çekiciliği, işlerindeki atılışı artırıyordu. Kuvvetleri birleştirmek lüzumunu duyuyorlar ve hemen hepsi başka başka gazetelere yazı yazan gençler oldukları için zamanın gazetelerini de bu tiyatro işiyle ilgilendirmek yolunu tutuyorlardı. Böylelikle bu yıl çıkan gazetelerde tiyatro konusunda birçok yazı yazıldı.

      Hele yazılan, bir piyes olunca yazarın en ziyade önem vereceği iş olarak “söyleyiş” derdi de gazetelerin belli başlı bir yakınmasıydı. İstanbul’un Fethi adlı bir piyesin sahneye konmasında oyuncuların Matbuy-u müfahimim /metbu-i mufahhamım, milku milet / milk ü millet, sedakat / sadakat, fevkalade / Fevkalâde yolundaki söyleyişleri tartışılmıştır.

      Bu sırada Kemal Gelibolu’da bulunuyordu. İbret ile Radika gazetelerindeki tiyatro konuları, dikkatini bu edebiyat çeşidi üzerine çekti. Aralık ayında Gelibolu mutasarrıflığından ayrılıp İstanbul’a dönünce, arkadaşlarını toplayarak (kendi tabirlerince) “Osmanlı Tiyatrosunu İlerletmeye Çalışan Komite”yi kurdu. Kemal ve arkadaşları piyesler hazırlamaya koyuldukları gibi oyuncuların söyleyişleriyle de uğraşmaya başladılar.

      Bu, az, fakat ateşli çalışmanın ilk eseri olmak üzere son zamanlarda dilimizde kullanılan bir sözle büyük bir “gala” şeklinde komitenin uğraşmalarını takdim ettiler: 1873 Ocak ayının 26. Pazar günü akşamı Hariciye Nazırı Halil Şerif Paşa koruyuculuğu altında Ebüzziya Tevfik’in Ecel-i Kaza, Ali Bey’in Ayyar Hamza piyesleri oynandı. 20 Mart’ta Darüşşafaka yararına aynı tarzda tertip edilen oyunda bütün devlet büyükleri hazır bulundu. 30 Mart Pazar akşamı Ahmet Mithat’ın Eyvah! dramı oynandı. İki gün sonra ilk defa olarak Vatan sahneye konuldu. Piyesin gördüğü rağbet, üç gün sonra tekrarına lüzum göstermekle birlikte aynı zamanda yapılan gösteriler de Kemal’in hapsine ve sonra sürülmesine yol açtı.

      Bunun üzerine, daha önce kitaplar hakkında uygulanmaya başlanan “muayene ettirildikten sonra basılma” tarzı gibi tiyatroda oynanacak telif veya çeviri piyeslerin de Zaptiyece muayene edilip izin sistemi kondu (bu hâlâ sürüp gider).

      Namık Kemal’in sürülmesi Vatan piyesinin oynanmasına dokunmadı. Bu iş için Ebüzziya’nın 21 Mayıs 1908 tarihiyle Süleyman Nazif’e yazmış olduğu bir mektuptan alınan şu satırlar oldukça iyi fikir verebilir:

      “Silistre oyunu tiyatro sanatına ait havas ve mezayadan 8 isterse bin defa hariç, yüz bin fersah bait9 bulunsun; fakat tasvir-i necdet10 gibi istihkar-ı mevt11 gibi havas-ı hamaset12 ve recüliyetten13 sonra secayâyı14ve hususa milletin hissiyat-ı vatanperveranesini tercüme eden o eser, mevki-i temaşaya konduğu o geceden itibaren iki ay zarfında kırk yedi defa tekrar olunmuş ve İstanbul’dan ib’adımızdan15 sonra Sultan Abdülaziz bile bir iki kere huzurunda icra ettirdiği gibi İzmir’de, Selanik’te, ta Sultan Murad’ın cülusuna16 kadar üç sene zarfında belki beş yüz kere oynanmış ve üç aydan ibaret olan ahd-i Murat Hanide17 ise iki üç günde bir defa Koru ve Bağlarbaşı ve haftada lâakal18 üç gece Gedikpaşa ve Konkordiya tiyatrolarında icra edilmiş…”

      Kemal ile arkadaşlarının sürgünlükleri sahnenin devamına ve genel olarak tiyatro piyeslerinin yazılmasına engel olmamıştır. Nitekim Kemal, Magosa’da bulunduğu müddetçe Zavallı Çocuk piyesini yazıp kitap hâlinde bastırdığı gibi piyes sahnede de oynandı. Aynı tarzda Ebüzziya Habibe yahut Semahat-i Aşk diye Victor Hugo’nun bir piyesini Türk tarihine uyguladı Ahmet Mithat da Letaif-i Rivâyât serisinde bazı piyesler yayımladı. Bu, durumun sürgünler tarafından, onlar bu gayretle çalıştıkları sırada İstanbul’da kalan öteki arkadaşlarından birkaçı ile yayım âleminde yeni yeni görülmeye başlayanlardan gayet ateşli bir şekilde tiyatro yazmayı deneyenler olmuştur.

      Recaizade, Afife Anjelik denemesinden sonra sahneye de konmuş olan Vuslat yahut Süreksiz Sevinç piyesini bu yıl yazdı, Abdülhak Hamit Tarhan ilk eserini genel eğilimden kendini kurtaramayarak tiyatro şeklinde yazıp yayımladı; Macera-yı Aşk da bu hevesten doğmuştur. Hasan Bedreddin (Paşa) ile Manastırlı Mehmet Rifat ilk eserlerini bu yıl verdiler. Kitaplarını büyük bir saygı ve sevgi ile Magosa’da Kemal’e gönderdikleri zaman Kemal’in bunlara cevap olarak yazdığı mektup ikisini de hayli mükemmel eserler vermeye sürükleyecek bir teşvik oldu. Kemal mektubunda yazdıkları arasında şunları söylüyordu:

      Bir sabah vakti idi; hava, yiğitlerimizin narası gibi gürlemekte; güneş, ezkiyamızın (zeki kimselerimizin) fikri gibi parlamakta iken bulunduğum ve nefsime zindan-ı felâket (felaket zindanı) ve fakat vicdanıma arş-ı âlây-ı saadet (saadetin en yüksek tahtı) bildiğim mahpese beş altı ahbap geldiler; mektubunu da asarını (eserlerini) da getirdiler. En evvelâ Ya Gazi Ya Şehit’i okuduk (Bu eser Manastırlı Rifat’ın bir tiyatrosudur.). İçimizde ağlamadık göz, çırpınmadık yürek, kızarmadık çehre, titremedik vücut kalmadı. Ona da kanmadık, Görenek’i (bu da Manastırlı Rifat’ın bir piyesidir) de kıraat ettik. Tıpkı arzu ettiği gibi güldük, sonra ağladık. Yaşa Rifat!

      Ona da kanaat etmedik, arkadaşın Bedri’nin (Sonra paşa olmuştur.) İskat-ı Cenîn’ini okuduk. Yalnız numune gösterdiği hanedanın değil, umum