Зия Гёкальп

Türk Töresi


Скачать книгу

bir kitabın da mevzusunu teşkil eder. Çinliler eski zamandan beri teknikler yani fenniyeler itibarıyla çok ilerlemiş bir millet olduğu hâlde, bilgi nokta-i nazarından bugün bile iptidai bir seviyededir. Çünkü Çin bilgisi, hâlâ bu iptidai tasniflerin çerçevelerinden kurtulamamıştır. İleride görüleceği veçhile, bir bina yapılacağı, bir mezar yeri intihap edileceği, bir yolculuğa çıkılacağı zaman hangi hareketin uğurlu yahut uğursuz olduğunu ancak bu tasnifler gösterir. Çinliler bu falnameye müracaat etmeden hiçbir işe başlamazlar.

      Türklerin eski kitapları kaybolduğu için bunlarda da bir falnamenin bulunup bulunmadığını bilmiyoruz. Fakat Türklerde içtimai teşkilat tamamıyla bu tasniflere uygun olduğu gibi Türklerin dinî, hukuki, ahlaki töreleri de bu tasniflerden müteessirdir. Ben bu kitapta, İslamiyetten evvelki Türklerin: 1) Dinî töresini, 2) Hukuki töresini tetkik edeceğim. Bu töreleri tetkik ederken, Aksa-yı Şarka (Uzak Şark’a) mahsus olan bu müşterek tasniflere tesadüf ettikçe, medeniyet taş olan kavimlerin tasnifleriyle mukayeseler yapacağım. Türklerin vaktiyle dâhil bulunduğu bu müşterek medeniyete Uzak Şark Medeniyeti denilebilir. Türkler, İslamiyetten sonra bu medeniyeti bırakarak, Şark Medeniyeti’ne girdiler. Tanzimat’tan beri de Garp Medeniyeti’ne girmeye çalışıyorlar. Demek ki Türk harsının tarihini yapabilmek için evvela onun bu üç medeniyetle ayrı ayrı teşkil ettiği mütekabil intibakları tetkik etmek lazım!

      BİRİNCİ KİTAP

      ESKİ TÜRKLERDE DİN

      1. TSİNLERİN DİNİ

      Tsinlerin dini, dörtlü tasnife istinat eder. Aşağıda göreceğimiz veçhile Çinliler buna merkezi de ilave ederek, “beş unsur” sistemini vücuda getirmişlerdir. Bu itikadın menşesini arayan Edouvard Chavannes, bu tasnifi, merbut bulunduğu dinle beraber Türklerin vücuda getirdiğini ve Tsin Türklerinin bunu Çin’e ithal ettiğini, şu suretle bildiriyor:

      Beş unsur nazariyesi, Çin’de doğmamıştır. Kablelmilat 370-335’te Wei ülkesinin hükümdarı Tchou zamanında yaşayan Tseou-Yen’dir ki Çin memleketinde ilk defa bundan bahsetti. Fakat bunun telkinleri aks-i sadasız kaldı, Çinli ruhuna derin bir surette nüfuz edemedi.

      Unsurlar akidesi Çin tarihinde ancak Che-Houang-Ti’den sonra ehemmiyetli bir mevki alabildi. Filhakika, bu hükümdar Çio (Chi’ih-yo) unsurunun bereketiyle hüküm sürdüğünü ilan ve bütün ölçüleri ve kanunları bu unsurun hassalarına göre tayin ve takrir etti. Bununla beraber bu hükümdar atalarının misalini takipten başka bir şey yapmadı. Çünkü unsurlar nazariyesinin esası Toin hükümdarlarının çok eski bir zamandan beri yukarıdaki dört hükümdara kestikleri kurbanlarda mündemiçtir: Yeşil Han, Sarı Han, Kızıl Han, Ak Han. O hâlde unsurlar nazariyesinin pek eski bir zamandan beri Tsin memleketinde mevcut olduğu görünür gibi oluyor. Fakat Tsin ülkesi yabancı bir devlet olduğundan Tseou-Yen tarafından kendilerine öğretilinceye kadar Çinliler, bunun cahili kaldılar ve ancak Tsin prensleri bütün Çin’e hakim olduktan ve hariçten getirdikleri bu fikirleri bunlara zorla kabul ettirdikten sonradır ki kati surette kabul ettiler.

      Mamafih, Çinliler bunu tebdil ettikten sonra kabul ettiler. Filvaki Tseou-Yen, daha bidayette beş unsurdan bahsetti ve ondan sonra daima unsurlar beş sayıldı. Fakat pek eski zamanların itikatlarını değiştirmeden muhafaza eden din, Tsin ülkesinde yalnız yukarıdaki dört hana ibadet edildiğini haber veriyor. O hâlde, o zaman yalnız dört unsur bulunduğu anlaşılıyor.

      Vakta ki han sülalesinin müessisi olan Çinli Lieou-Pang Tsin ülkesini ele geçirdi, Tsin beylerinin yukarıdaki dört hana ibadet ettiklerini gördü (kablelmilat 205), taaccübünü bu suretle ifade etti: “Ben, gökte beş sultanın bulunduğunu öğrenmiştim. Hâlbuki burada dört taneye inanılıyor. Bunun hikmeti nedir?” Kimse bu meseleyi izah edemediği için kendi şu yolda cevap verdi: “Anladım, bunların beşe baliğ olması için, ben bekleniyordum.” E. Chavannes, bu sözleri söyledikten sonra semadaki hanlar, unsurlar manzumesinin hususi bir hâli olduğunu, unsurlar Türklerde dört iken Çinlilerin ona bir beşinci unsur ilave ettiklerini, Tsinlerin Türk olduğunu,14 Türkler dört cihete merkezi karıştırmazken, Çinlilerin bu ananeyi Türklerden alarak dört cihete merkezi de ilave ettiklerini anlatıyor.15

      Bu tasnifin tafsilatını Çinlilerin Taoizminde görürüz. Tao, Çince “tabiat” yahut “yol” demektir. Taoizm bir nevi tabiatçılıktır (naturisme). Bu din, birbirine tedahül etmiş birtakım manzumelerden mürekkeptir. İstinat ettiği en esaslı umdelerden birisi, fezanın dört asli cihete göre taksimidir.16

      Bu cihetlerden her birine, onun idaresine müekkel olan bir hayvanın ismi verilir:

      Her cihet, kendi hayvanının adını alır ve muhtelif hâllere göre uğurlu yahut uğursuz sayılır. Fezayı idareye memur olan timsalî hayvanlar, sema gibi yeri de idare ederler. Bir tepe yahut coğrafi bir teşekkül, bir ejderhaya benziyor mu? O hâlde ejderhadır ve şarktadır. Bir yerden göç edildiği zaman etraftaki eşyaya bakılır. Eğer bunlar kendi cihetlerine muvafık şekillere malik iseler, mesela garpta bulunanlar kaplana, şarkta olanlar ejderhaya benziyorlarsa bu göç, uğurlu demektir.17

      Fezanın dört ciheti, birer birer senenin dört mevsimine tekabül eder:18

      Fezanın merkezi de nazar-ı itibara alınınca dört cihetle beraber mecmusu beş olur. Bu suretle beş unsurdan her biri bu beş semtten biriyle irtibat peyda eder. Bunun bir misalini Tibet ananelerinde görüyoruz:

      “Bu hususi ilahların fevkinde, bulutların ve ihtimal ki umumi bir surette muzlim semanın taşahhusundan ibaret olan Gök Ejderha vardır ki fırtına koparır, hayırkâr yağmurlar yağdırır, suları tuğyan ettirir; taunlar, salgın hastalıklar gönderir. Bu, tamamıyla Moğolların ve Çinlilerin ejderhasıdır. Bunun yeryüzünde bir düşmanı vardır ki Kızıl Kaplan’dır. Bu kaplan ekseriya beş timsal ile irae olunur: Biri serkerdedir ki toprağı temsil eder. Diğerleri dört cihette olup ağaç gök, maden kızıl, ateş ak, su kara renklerindedir. Bunlar Türkler, Moğollar, Çinliler, Annamlılar nazarında müştereken muhterem tanılan beş unsurdur.”

      “Bu beş unsur hâlâ, resmî sahirlerin ayinlerini icra ederken taşıdıkları beş yaprakta, Sa-Kia-Pa lamalarının kendi zaviyelerini telvin ettikleri beş renkte ve bilhassa Buda’nın tecellileri olan Beş Efendi’nin müteakip zümrelerinin izlerini muhafaza ediyor.”19

      Seyyarelerden her biri de bu beş unsurdan birine merbuttur: Zühre madenin, Merih ateşin ilk yıldızlarıdır.20 Bu beş unsur da beş semt gibi uz ve yavuz, kuvvetli ve zayıf, vâlid ve mevlûddurlar.21 Acaba dört cihetin bu unsurlarla, renklerle, mevsimlerle, dört hayvanın isimleriyle ne münasebetleri vardır? Edouard Chavannes’ın kitabındaki kısa bir fıkra, bize bu muammanın anahtarını veriyor: Li Ki’nin Yne Ling sayfasındaki alış emirleri diyor ki, semanın oğlu, ilkbaharın üç ayında koyun, yazın üç ayında horoz, senenin ortasında öküz, sonbaharın üç ayında it, kışın üç ayında domuz eti yer.”22

      Bundan anlaşılıyor ki Tsinler daha aşiret hayatı yaşarken, aşiret, dört batından mürekkepti. Her batın, ordugâhın bir cihetini kendisine tahsis ettiği için, cihetler, batınların timsali renkleriyle mülevvendir. Her batnın bir totemi var ki