Зия Гёкальп

Malta Konferansları


Скачать книгу

da bu eski dört(lü) teşkilata merbut. O zaman cemiyet, daha ziyade “maderi” bir şekilde imiş. Yakutlarda, şamanların birer piri var: “İye Kila”. Bir de ruh hamiyeleri var: “İye Yezid”. Pirleri, perileri kadın cinsinden. “Şaman” (kam) dedikleri kuvvet, kadında bulunduğundan (ayinler sırasında) şaman, kadın kıyafetine giriyor. Eski din, sihir mahiyetini alıyor. Halk, bir dine tabi. Asıl resmî din, (aristokrat sınıf) ak kemiklerin oluyor. Böylece, iki din, biri “resmî”, diğeri “sihir” derecesinde.

      Bundan dolayı kadınlıkla erkek(lik), bir türlü ruhaniyet temsil ediyorlar. Her evde, (duvara asılı tasvirden) iki resim bulunuyor: Birisi, kısrak-memeli, erkeklerin hamiyesi; diğeri, inek-memeli, ev sahibesinin hamiyesi addolunuyor. (Bu tasvirlerden) erkek sağda, kadın solda bulunurmuş.

      4. Eski Türkler ile Arapların Başka Kavimlere Verdiği Sıfatlar

      Sonra Türkler, başka kavimleri de (iki nokta-i nazardan) kendilerinden ayırıyorlar: Türk harsına malik olmayana “tat”, Türkçe konuşmayana “sümlim” diyorlar. Arapların, “muhill” (ve) “Acem” tabir(ler)i gibi.

      (İslamiyetten önce) bütün (Araplarda), mahallî dinler var(dı). Her birisi, bir mahallin mabududur. Bir de “Rabbü-Kâbe” (ve) “Allah” (dedikleri) mabud-i müşterek(ler)i vardı. Sonra o (ulu) mabut, birtakım şeyleri “tahrim” etmiş. Mesela, (şu) dört ayda, mukateleyi, intikamı, kan davasını haram etmişti: Recep, zilkade, zilhicce, muharrem ayları. Bu aylarda herkes, müntakimden (korkusuz ve) serbest, her yere gidebilir(di). Mekke civarında, Ukâz Panayırı kurulurdu. Herkes eşyasını getiriyor. Şair hatipler orada (şiirlerini, kasidelerini) okuyordu. Yunanlıların olimpiyatları gibi, bu “eşhürü hurum” sayesinde oluyordu.

      Sonra, hac zamanı geliyordu. Beytü’l-Haram’da (ve) Mekke Vadisi’nde, mukatele haram olmuştu. Zamandan dört ayda, mekândan (da) Mekke Vadisi’nde kan dökmek, (bütün Araplar) için, “haram” idi.

      Fakat birtakım Arap olmayan (ve) Arap harsına girmemiş aşiretler (ki bunlara “müstarab” veya “müstaribe” denirdi), “İhram Dini”ni kabul etmemişler(di). Bunlara “muhill” (ve) kabul edenlere “mahrem” deniyordu. Muhiller, eşhürü hurumdan (ve) Beytü’l-Haram’dan istifade edemezler, yani öldürülebilirdi.

      Mahremlerin ruhani zümresi vardı ki ahmes denir, Mekke civarında bulunur(du). Kureyş (kabilesi) de buna dâhildir. Arapların bu yolda, kavmî bir dinleri vardı; kanunları vardı. Mesela, “İhram Kanunu” gibi. (Buna göre)Arafat’a çıkarken, tıraş olmamak, mevta libası giymek gibi ki (hac sırasında kullanılan)“ihram”, oradan kalmıştır, Türklerde olduğu gibi, orada “el” yani “sulh-i daimî” teessüs etmiştir. On iki ay “tahrim” edilememiş. Bunun için (de) Araplar(ca), “devlet” teşkil edilememiş(tir). İslamiyet çıkınca, devlet teşekkül etti (ve) kan davası kalktı. (Eskiden) dört ay iken on iki ay, “eşhürü hurum” oldu. Evvelce, (yalnız) Beytü’l-Haram’da iken İslamiyetten sonra, bütün Dârü’l-İslam’da, kan dökmek, “haram” oldu.

      İşte bu yeniliğin vazifesi, Beytü’l-Haram’ın “hürmet”ine riayet etmeyeni, tecziye etmek. Bir cürüm olursa …1 davet ediyor ve mütecavizleri, (yeni yeni) fetihleriyle meşgul edip, ganimetlerle doyurarak men ediyor. Peygamberin amcaları da … dâhil imiş. Böyle bir taarruz sırasında, Hazret-i Peygamber, amcasına taş taşımış.

      Sonra, Emeviler zamanında, Hazret-i Hüseyin için, Mekke valisine haber gönderip … ile, Emevileri tehdit etti ve Emeviler korktular.

      5. Türklerin Tat, Tatar, Tawgaç Adları

      Türklerin töresine tabi olmayanlara “tat”, lisanları başka olanlara “sümlim” diyorlardı. Tatar kelimesi (de) “tat eri”nden geliyor. Mesela, “ağaç eri” (gibi). Uygurlar, Müslüman Türklere, “çomak eri” diyorlardı. (Oğuzlar) müezzine “sakalı uzun tat eri” diyordu. (Kitab-ı Dede Korkut) Türklerden bir kavim var ki onlarda “tat” namı kalmış. Tatar (adı), buradan geliyor.

      (Türkler kendilerinden) Çinlileri ayırmıyor ki bu da medeniyette Çinlileri pişva görmesindendir. O vakit, Çin’den mütehassıs getirirlerdi. (Türkler,) Çin’e “tawgaç” diyorlar (ki) “parlak’’ manasınadır. Onun için, Türk’ün gayrısına “tat” yahut “tawgaç” demekte (idiler). Türk’ün gayrısına “tat” yahut “tawgaç” demekte (idiler). “Tat”, “cahilîler” demektir. (Kaşgarlı Mahmut diyor ki) şimdiki (Orta Çin) kıtasına, Hıtay diyorlar.

      6. Eski Türklerin Atlı Göçebe Hayatı / Buda Dinini Neden Benimsemedikleri

      İşte Türkler, o zaman ayrı ayrı budunlar hâlinde yaşıyor. Bazen, büyük bir hakan çıkınca bunları topluyor (birleştiriyordu). (Mete’nin Hun Devleti’ni kurarken) yaptığı gibi. Daha sonra, umumi hâkimiyet bir zaman Tatarlara geçti. Sonra Göktürklere, en sonra da Cengiz Han’a geçti. O, bütün Türkleri, Mongolları topladı. (Bunlar, atlı) göçebe hayatı yaşıyorlardı; fakat bildiğimiz aşiretler gibi değildi. Evleri, araba üzerinde, fabrikaları da müteharrik. Bir yere kondukları zaman, (obaları ve esnaf çadırları ile) şehir teessüs ediyordu. İlkbaharı takip ederek çimenzâr yerlere konuyorlar(dı). Her türlü debbağlık, saraçlık, (bakırcılık, demircilik, ağaç işleri) ve sair sanayi mevcut. Halılar, kürkler, kalpaklar, (silahlar, kap kacak) yapılıyor.

      Bütün masnuatları, hayvan mevaddından. Yiyip içtikleri de mahsulat-ı hayvaniyyeden yapılıyor.

      Orhun Kitabeleri’ni yazdıran Bilge Han istedi ki şehir tesis etsin, Buda dinine girsin. Kayınpederi (Veziri Tonyukuk) buna mâni oldu. Kayınpederi, kurultayda bu husustaki fikirlerini, şöyle söylüyordu: O hâlde, Çinlilere mağlup oluruz. Hâlbuki bu vaziyette kalmak, bizim için daha iyidir. Çünkü (çok kalabalık olan) Çinliler, bizi esir ederler. Buda (dini), muharebenin aleyhindedir. Biz ise Türk sulhu (el) yapmak, harben sulhu temin etmek (mecburiyetindeyiz). Bu sebeple de zengin oluyoruz. Buda (dini), bize gelmez. Buda dinine giren Moğollar, her şeylerini kaybettiler. Tibetliler, keza, kavimler içinde en miskin oldular. Budizm, herkesi zahit yapmak esasına müstenittir. Tek tük Budistler, belki ariflik, velilik mertebesine eriyor. Bütün halk, zahitlik perdesi altında, her şeyi yapıyor. Her sene de hac için (Hindistan’a) gittikleri hâlde her fenalığı yapıyorlar.” (Türklerden) yalnız Dokuz Oğuzlar (Uygurlar), Buda dinine girmiştir. Bunların yazıları da ayrıdır. Göktürklerin yazıları, yukarıdan aşağıya doğru yazılır(dı); hatt-ı çûdî. Uygurların yazısı, Hristiyan Nasturi mezhebini Orta Asya’ya yayan Süryanilerden alınmıştır. Muttasıldır; on sekiz harftir. (Türklerin), kable’l-İslam, iki türlü yazıları vardı.

      7. Türklerin İslam Dinini Gönüllü Benimsemelerinin Sebebi

      Türkler, İslamiyeti (gönüllü olarak ve topluca) kabul etmekle, kendi mizaçlarına muvafık bir din kabul etmiş oluyorlar(dı). (Türklerin) “sulh” (el) tesisini dinî bir vazife bilmeleri ve İslam adı gibi dini de “müsalemet’ten geldiğinden, bu (kabul işi) pek (kolay) olmuştur. “Müslim oldur ki ilah (iri) …”2

      (Türkler, İslam olmadan önceleri) zaten Bir Tanrı’ya inanıyorlardı. O da sulhu istiyordu. Bunun için de “cihat”a sevk ediyordu.

      İslamiyette, “ümmeti icabet” ve bir de “ümmeti davet” var. Gelmeyenlere cihat var ki sulh dairesini genişletmektir. Bu hususta mektup bir şeyler yoktur.

      8. Arapların Eski Dini ve Beni İsrail’in Yehova’sı

      Diğer akvamda, eski zamanlardan beri geçen dinî sistemler, birbiri üzerine ilave ediliyor. Sonra, bir tasfiye yapılmıyor. Mesela, Türklerde dört esasına sekiz esasının ilavesi gibi.

      Hâlbuki Beni İsrail ile