Альфонс Доде

Taraskonlu Tartaren


Скачать книгу

Tartaren bir defa az kaldı seyahate, büyük bir seyahate çıkıyordu.

      Taraskonlulardan Garcio-Camus isminde üç kardeş Şanghay’da ticarete başlamışlar, oradaki merkezlerinden birinin müdürlüğünü Tartaren’e teklif etmişlerdi. Ah, işte ona lazım olan hayat bu idi. Büyük işler, idare edilecek bütün bir tüccar memurları âlemi, Rusya’yla, İran’la, Türkiye’yle, Asya’yla münasebetler, hülasa büyük ticaret!

      Tartaren’in ağzında bu “büyük ticaret” sözü o kadar yüksekten geliyordu ki!..

      Garcio-Camus ticarethanesinin bir faydası daha vardı ki oraya vakit vakit Tatarlar geliyordu. O zaman hemen kapılar kapanıyor, bütün memurlar silahlarını alıyor, konsolos bayrağı çekiliyor, pencerelerden “Pat! Pat!” Tatarların üstüne ateş ediliyordu.

      Bu malumat üzerine Tartaren-Kişot ne kadar müteheyyiç olmuştu size söylemeye lüzum görmüyorum. Maalesef bu Tartaren-Sancho’nun işine gelmiyordu ve Tartaren-Kişot’tan daha kuvvetli olduğu için iş neticesiz kaldı. Şehirde bundan çok bahsedildi. Gidecek mi? Gitmeyecek mi? Bahse gireriz ki evet; bahse gireriz ki hayır. Bu bir hadise oldu. İşin sonunda Tartaren gitmedi. Lakin her hâlde bu hikâye ona büyük bir şeref ve haysiyet kazandırdı. Şanghay’a gidecek hâle gelmek yahut Taraskon namına oraya gitmek hemen aynı şeydi. Tartaren’in seyahatinden bahsede bahsede bir zaman geldi ki onun Şanghay’dan avdet ettiğine20 inanıldı. Kulüpte herkes ondan Şanghay hayatı, ahlakı, afyon ve büyük ticaret hakkında malumat istiyordu.

      Tartaren iyi malumat almış olduğundan istenilen teferruat hakkında memnuniyetle malumat veriyordu. Sonunda kahraman adam hakikaten Şanghay’a gidip gitmediği hakkında kendisi de şüphe etmeye başlamıştı. O kadar ki yüzüncü defa olarak kulüpte Tatarların hücumu hakkında malumat verirken “O vakit memurları silahlandırdım. Konsolos bayrağını çektim. Ve pat, pat, pat pencerelerden tatarlar üstüne ateş ettirdim.” demeye başladı. Bunu işittiği zaman bütün kulüp titriyordu…

      Lakin o hâlde Tartaren fena bir yalancıdan başka bir şey değil!

      Hayır! Bin kere hayır! Tartaren bir yalancı değildi.

      Bununla beraber Şanghay’a gitmediğini pekâlâ bilmesi lazım gelirdi.

      Vakıa, evet Şanghay’a gitmediğini bilmesi lazımdı.

      Yalnız şunu iyice dinleyiniz. Şimal adamları indinde güneylilerin yalancılık şöhretleri hakkında katiyen anlaşmak lazım geldi. Güneyde yalancı yoktur. Ne Marsilya’da ne Nîmes’de ne Toulouse’da ne de Taraskon’da… Güney adamı yalan söylemez, aldanır.

      Daima hakikati söylemez. Lakin doğru söylediğini zanneder. Güneylinin yalanı bir yalan değil bir seraptır.

      Evet, bir serap!.. Ve beni iyi anlamak için güneye gidecek ve göreceksiniz. Bu şeytan memleketinde, güneşin her şeyi değiştirdiğini ve aslından daha mübalağalı gösterdiğini göreceksiniz. Aynı zamanda Montmartre Tepesi’nden daha büyük olmayan küçük Provance silsilelerini de göreceksiniz. Bu tepeler size fevkalade büyük görünecek. Nîmes’de Maison Carre’yi de göreceksiniz -sanki küçük mücevherden bir etajer- bu size Notre Dame Kilisesi’nden daha büyük gelecek.

      Ah, göreceksiniz… Güneyin tek bir yalancısı varsa oda güneştir. Nereye aksetse mübalağalandırır.

      İkbal zamanlarında Sparta ne idi: Bir küçük kasaba… Atina ne idi? Olsa olsa bir nahiye merkezi… Bununla beraber tarihte bunlar bize gayet büyük şehirler gibi görünür. İşte güneşin yaptıkları…

      Bundan sonra Taraskon’a akseden aynı güneşin eski debboy memuru Bravida’yı, kahraman kumandan Bravida ve şalgamı baobap ve Şanghay’a gitmesine ramak kalan bir adamı Şanghay’a gitmiş bir adam yapmasına nasıl hayret edersiniz?

      VIII

      Mitaine Vahşi Hayvanlar Cambazhanesi

      Taraskon’da Atlas Aslanı

      Müthiş ve Resmî Karşılaşma

      Şimdi Taraskonlu Tartaren’in asırlık defne dallarıyla bir şan ve şeref tacına nail olmadan evvelki hususi hayatını gösterdik. Şimdi bu kahramanca hayatın mütevazı bir muhitteki elemlerini, meserretlerini, hayallerini, ümitlerini naklederek tarihin en büyük sahifelerine ve bu emsalsiz kadere parlaklık veren garip hadiseye varmakta istical edelim.21

      Bir akşam Silahçı Costecalde’ın dükkânında Taraskonlu Tartaren birkaç meraklıya iğneli bir tüfeğin nasıl kullanılacağını gösteriyordu. O zamanlar bu silah pek yeni idi. Ansızın kapı açıldı Kasketli bir avcı telaşla “Bir aslan! Bir aslan!” diye haykırarak dükkâna girdi. Herkeste hayret ve korku, gürültü, itişip kakışma… Tartaren süngüsünü çevirdi. Costecalde koşup kapıyı kapadı. Avcının etrafını sardılar, ona, sualler sormaya ve sıkıştırmaya başladılar. İş anlaşıldı. Mitaine vahşi hayvanlar kumpanyası Beaucaire panayırından avdet ediyordu. Birkaç gün mola vermeye muvafakat etmişler ve birtakım boa yılanları, fok balıkları, timsahlar ve gayet güzel bir Atlas aslanıyla kale meydanında yerleşmişlerdi.

      Taraskon’da Atlas aslanı! Hiçbir zaman insanların hatırına böyle bir şey gelmemişti. Onun için bizim cesur kasket avcıları gururla birbirlerine bakıyorlardı. Onların mert simalarında ne kadar neşe vardı, Costecalde’ın dükkânının her köşesinde sükût içinde herkes nasıl meserretle birbirinin elini sıkıyordu.

      Heyecan o kadar büyük, o kadar şaşırtıcı idi ki kimse söyleyecek bir kelime bulamıyordu.

      Tartaren bile rengi uçmuş titriyor, iğneli tüfeği henüz elinde tutuyor, tezgâhın önünde ayakta durmuş düşünüyordu. Bir Atlas aslanı şurada, yakında, iki adım ötede! Bir aslan! Yani kahraman bir hayvan, hakkıyla yırtıcı, vahşi hayvanların padişahı! Hayalinde yaşayan av, yani hayalinde o kadar güzel dramlar oynayan ideal sürünün ilk ferdi gibi bir şey…

      Allah’ım, bir aslan!

      Hem de bir Atlas aslanı! Bu artık büyük Tartaren’in tahammül edemeyeceği bir şey…

      Birdenbire kan yüzüne hücum etti.

      Gözleri parladı. Mütekallisane22 bir hareketle iğneli tüfeği omzuna vurdu. Sonra eski elbise ambar memuru, yüzbaşı, cesur kumandan Bravida’ya dönerek gök gürültüsü gibi bir sesle “Kumandan haydi gidip şunu görelim!” dedi.

      Costecalde korkarak dedi ki:

      “Be! Be! Be! Be! Ya benim tüfeğim… İğneli tüfeğimi götürüyorsunuz!”

      Lakin Tartaren bütün kasket avcıları tarafından mağrurane takip edilerek sokağı dönmüştü.

      Vahşi hayvanlar mahalline vardıkları zaman orada büyük bir kalabalık vardı. Bütün Taraskon, kahraman ırk, pek çok zamandan beri heyecanlı manzaradan mahrum oldukları için hepsi Mitaine barakası üzerine hücum etmiş, onu muhasara altına almışlardı. Onun için şişman Madam Mitaine çok memnundu. Bedevi kıyafetine girmiş, kollarını dirseklerine kadar sıvamıştı. Bir elinde bir kırbaç, diğer elinde canlı bir tavuk vardı. Bu tavuk tüylü olmakla beraber meşhut kadın barakada Taraskonlulara ikram ediyordu. Onun da çifte bazusu olduğu için muvaffakiyeti maiyetinde çalışan cambazlar derecesinde büyüktü.

      Tartaren’in omuzda silah içeriye girmesi etrafa soğukluk verdi. Kafeslerin önünde silahsız, korkusu hatta kendileri için hiçbir tehlike hissi olmaksızın sükûnetle dolaşan kahraman Taraskonlular Tartarenlerinin o koskoca harp vasıtalarıyla barakaya girdiğini görünce tabii olarak dehşetle hareket ettiler. Demek ki korkacak bir şey vardı. Çünkü bu bir kahraman… Bir anda kafeslerin önü boşaldı. Çocuklar korkudan haykırıyor, kadınlar