saldırmak için dönmüştü. Hayatta kalma mücadelesi veren denizcilerin etrafındaki sular köpürüyordu.
On beş dakika sonra Dick Sands zencilerle birlikte felaketin gerçekleştiği yere geldiğinde hiçbir yaşam belirtisine rastlamadı. Kanın karıştığı suda yüzen kayık parçaları dışında hiçbir şey yoktu.
9
DICK’İN TERFİSİ
Korkunç felaketi izleyen Pilgrim sakinlerinin, kurbanların başına gelen ürkütücü ölüm sonrası hissettiği duygular, keder ve dehşetti. Kaptan Hull ve adamları gözlerinin önünde yok olmuştu ve onların bu konuda yapabileceği hiçbir şey yoktu. Yelkenli, yardım etmek üzere, hadisenin yaşandığı yere gittiğinde ise her şey için çok geçti ve korkunç deniz canavarının saldırılarından sonra yapacak bir şey kalmamıştı. Hiç kimse kurtulamadı.
Dick ve zenciler ümitsiz bir şekilde geriye döndüler; artık kaptan ve tayfa sonsuza kadar yok olmuştu. Bayan Weldon dizlerinin üstüne çöküp ölenlerin ruhu için dua ederken küçük Jack onun yanında ağlamaya başladı. Dick, zenciler ve yaşlı dadı da saygıyla onun yanında duruyorlardı. Hepsi de kadının dualarına canıgönülden katıldı. Geride kalanların da güce ve yardıma ihtiyacı olduğu yakarışına da iştirak ettiler.
Kendi vaziyetleri de hiç parlak değildi doğrusu. Pilgrim, Pasifik Okyanusu’nun ortasında, en yakın kara parçasından yüzlerce kilometre uzakta kaptansız, tayfasız bir şekilde dalgaların ve rüzgârın insafına kalmıştı. Balinanın yollarına çıkması bir musibetti. Kaptan gibi ihtiyatlı bir adamın bereketsiz bir hasılatı telafi etmek üzere balinayı avlamak için hayatını riske atması ise daha büyük bir musibetti. Balina avcılığı tarihinde ava giden bütün denizcilerin hayatını kaybetmesi daha önce görülmüş bir şey değildi. Fakat şu anda bu bir gerçekti ve Pilgrim’de on beş yaşındaki miço Dick Sands dışında denizcilik hakkında azıcık da olsa bir şeyler bilen kimse yoktu. Zenciler her ne kadar cesur ve hevesli de olsalar bir denizcinin görevlerinden bihaberdiler. Bir de bunun üstüne çocuklu bir kadın vardı ve ondan gemi kaptanı sorumluydu.
Dick Sands kendisine iyilik eden Kaptan Hull’un bir daha çıkmamak üzere battığı noktaya kasvetli kasvetli bakarken işte bunları düşünüyordu. Delikanlı, Bayan Weldon ve oğlunu emanet edebileceği bir gemi görme ümidiyle üzgün gözlerini kaldırdı ve ufka bakmaya koyuldu; ancak bu boş bir ümitti. Kendisine gelince, kararını vermişti. Pilgrim gemisini demir atması gereken limana götürebilmek için elinden geleni yapacaktı.
Okyanus ıssızdı. Balinanın ortadan kaybolmasıyla birlikte, denizin veya gökyüzünün sakin görüntüsünü bozacak hiçbir şey olmamıştı. Miço, tecrübesi az olmasına rağmen tüccar veya balina gemilerinin olağan güzergâhından çok uzakta olduklarını biliyordu. Kendisini boş ümitlerle kandırmıyor, içinde bulunduğu durumla gerçekçi bir şekilde yüzleşiyordu. Elinden gelen her şeyi yapacak ve Tanrı’nın kılavuzluğuna güvenecekti. Delikanlı işte böyle derin derin düşünürken yalnız olmadığının farkında değildi. Felaket yaşanır yaşanmaz geminin iç kısmına inen Negoro tekrar güverteye çıkmıştı. Yaşanan faciayı gören bu gizemli adamın neler hissettiğini bilmek imkânsızdı. Talihsiz olayın her detayına gözleriyle şahitlik etmiş olsa da yüz ifadesinde en ufak bir değişim görülmemişti. Mimikleriyle veya sözleriyle herhangi bir duygusunu açığa vurmamış, Bayan Weldon’ın coşkulu duasına katılmak şöyle dursun azıcık dahi ilgi göstermemişti.
Dick Sands’in kendisini bekleyen sorumlulukla ilgili kafa yorarken Negoro, oraya, yani geminin kıç tarafına geldi ve dalgın delikanlıya hiçbir şey söylemeden bakmaya başladı.
Onu gören Dick bir anda doğruldu ve “Benimle konuşmak mı istiyorsun?” dedi.
“Kaptanla veya lostromoyla konuşmam lazım.”
“Negoro!” dedi Dick sertçe. “Sen de benim kadar iyi biliyorsun ki ikisi de boğuldu.”
“Peki ben bu durumda kimden emir alacağım?” diye sordu küstahça.
“Benden alacaksın!” dedi miço aniden.
“Senden mi? On beş yaşında bir çocuktan mı?..”
“Evet benden!” diye tekrarladı Dick sert ve kararlı bir ses tonuyla ve adama geri çekilene kadar bakmaya devam etti. “Evet benden!..”
Bayan Weldon bu konuşmaya şahit olmuştu.
“Herkesin anlamasını isterim ki…” diye itiraz etti, “bu geminin kaptanı artık Dick Sands. Emirler ondan alınacak ve bu emirlere itaat edilecek!”
Negoro kaşlarını çattı, dudaklarını ısırdı ve homurdana homurdana kabinine doğru gitmeye başladı.
Bu arada yelkenli, taze rüzgârın da yardımıyla kabuklulardan iyice uzaklaşmıştı. Dick önce yelkenlere, sonra da güverteye baktı. Üzerine yüklenen sorumluluğun ağırlığı onu daha da canlandırmış gibiydi. Her şeye rağmen kalbini ferah tutuyordu. Yolcuların özellikle kendisinden bir şeyler beklediğinin farkındaydı ve onları hayal kırıklığına uğratmamak için elinden geleni yapacağını bilmelerini istiyordu.
Delikanlı kendi kapasitesine güvense de zencilerin de yardımıyla yelkenleri hareket ettirdiğinde geminin rotasını gerektiği gibi kontrol edebilecek bilgiye sahip olmadığını fark etti. Birkaç yıl daha tecrübesi olsun isterdi. Eğer daha fazla pratik yapmış olsaydı Kaptan Hull gibi irtifayı ölçebilir, kronometreden zamanı okuyabilirdi. Güneş, Ay ve gezegenler onun kılavuzu olabilirdi. Göğe veya kadrana bakarak yönünü tayin edebilirdi eğer daha fazla tecrübesi olsaydı… Fakat bütün bunlar onu aşıyordu. Gemiyi doğru yönde ilerletmek için yapabileceği, seyir defterini ve pusulayı kullanmaktı. Yine de ümidini yitirmedi ve başarılı olacağından bir an dahi şüphe etmedi.
Bayan Weldon cesur delikanlının aklından geçenleri bilir gibi yanına geldi ve “Karar vermiş gibi görünüyorsun Dick.” dedi. “Geminin idaresi sende ve hiç kimse işini yapacağından şüphe etmiyor. Tom da diğerleri de sana ellerinden gelen desteği verecekler.”
“Evet Bayan Weldon.” dedi Dick canlı bir şekilde. “Ayrıca kısa sürede onları iyi birer denizci yapmayı ümit ediyorum. Eğer hava güzel olursa ne âlâ ama olmazsa da ümidimizi yitirmemeliyiz. En yakın kıyıya demir atarız.”
Delikanlı kısa bir süre durdu ve huşu içinde, “Tanrı bize yardım eder.” dedi.
Bayan Weldon delikanlıya Pilgrim’in tam olarak nerede olduğunu bilip bilmediğini sordu. Dick ise deniz haritasına bakacağını söyledi. Kaptan, bir önceki güne kadar kayıtları doğru bir şekilde tutmuştu.
“Peki şimdi ne yapmamızı öneriyorsun? İçinde bulunduğumuz şartları göz önüne alırsak elbette Valparaiso’ya gitmek zorunda değiliz. Eğer daha yakın bir liman bulabilirsek tabii…” dedi Bayan Weldon.
“Mümkün değil!” diye cevap verdi Dick “İşte bu sebepten niyetim doğuya doğru yelken açıp Amerika’da herhangi bir limana ulaşmak.”
“Bizi herhangi bir kıyıya ulaştırmak için yapabileceğinin en iyisini yap Dick.”
“Asla korkmayın hanımefendi. Karaya doğru yaklaştıkça bize yol gösterecek bir yolcu gemisine yaklaşacağız muhakkak. Eğer rüzgâr kuzeybatı yönünde esmeye devam eder ve ilerlememize yardım ederse pekâlâ gidebiliriz.”
Delikanlı, gemisinden emin olan öz güvenli bir denizciymişçesine neşeyle konuşuyordu; birkaç adım geri atıp dümeni eline aldığı sırada Bayan Weldon ona seslenerek yelkenlinin tam konumunu sordu. Dick, kaptanın odasına gitti ve haritadan bir önceki gün işaretlenen konuma baktı. Buna göre 43° 35’ güney enlemi ile 164° 13’ batı enlemindeydiler ve son yirmi dört saatte çok fazla yol almamışlardı.
Bayan