Жюль Верн

On Beş Yaşında Bir Kaptan


Скачать книгу

saklamak üzere- daha ufak parçalara böleceklerdi. Alışılagelen kural -ağırlığını üçte bir oranında azaltmak üzere- balinanın yağını, yani en değerli kısmını hayvan yüzülür yüzülmez en yakın kara parçasına götürüp eritmek olsa da kaptan, Valparaiso’ya varmadan böyle bir teşebbüste bulunmayacaktı. Rüzgârın yakında daha uygun bir yönden eseceğini ümit eden kaptan, limana üç haftadan kısa bir süre içinde ulaşmayı hedefliyordu. Bu süre içinde yükleri bozulmazdı.

      Pilgrim’in yapacağı bir sonraki hareket, bu değerli armağanın bulunduğu yerin yakınına gelmekti. Bu arada hayvancağız kızıl sularda yüzmeye devam ediyor ve koca ağzını sürekli açıp kapamak suretiyle yüz binlerce minik kabukluyu yutuveriyordu. Hiç kimse hayvanın kaçma ihtimali üzerinde durmadı. Her ne kadar herkes bunun bir “savaşçı balina” olduğu hususunda hemfikir olsa da hiçbiri saldırılardan sonuna kadar kaçamazdı.

      Kaptan Hull kayığa inerken Bayan Weldon iyi dileklerini bir kez daha yineledi. Bu sırada Dingo da patilerini öne uzatmış, veda edercesine duruyordu.

      Nihayet kayık ilerlemeye başladığında Pilgrim’in geride kalan sakinleri daha iyi bir görüş açısı sunan geminin ön kısmına doğru yavaşça ilerlediler.

      Kaptan, kayık yol alırken bir kez daha seslendi:

      “Dikkatin açık olsun Dick. Bir gözün bizde bir gözün gemide…”

      “Hayhay efendim…” diye cevap verdi genç miço.

      Yüz ifadeleri kaptanın duygulandığını işaret ediyordu. Bir kez daha bağırdıysa da kayık fazlasıyla ilerlediğinden sesi duyulmadı. Dingo acı acı uluyordu.

      Köpek hâlâ ayakta gittikçe uzaklaşan kayığa bakıyordu. Bu uluma batıl inançları kuvvetli olan denizcilere hiç tekin gelmiyordu. Bayan Weldon bile tedirgin olmuştu.

      “Neden böyle yapıyorsun Dingo, neden?..” dedi Bayan Weldon. “Arkadaşlarını böyle cesaretlendiremezsin. Gel bakalım buraya beyefendi, bundan daha iyi davranmalısın.”

      Dingo tekrar dört ayağının üzerinde durarak yavaşça Bayan Weldon’ın yanına yürüyüp elini yalamaya başladı.

      “Of…” dedi Tom kafasını ciddiyetle sallayarak. “Kuyruğunu sallamıyor. Bu kötü bir işaret.”

      Köpek bir anda vahşice hırıldamaya başladı. Bayan Weldon kafasını çevirdiği sırada güverteye çıkmış olan Negoro’yu gördü. Herhâlde o da herkes gibi balina gemisinin ne yapacağını merak ediyordu. Köpeğin vahşi tavrını görünce durdu ve eline bir demir parçası aldı.

      Hanımefendi aşçıyı yaka paça edecek gibi duran hayvanı güçlükle sakinleştirebildi. Dick Sands bağırdı: “Otur Dingo, otur…” Hayvan istemeye istemeye bu emre itaat etti ve Dick’in yanına geldi. Öfkesi henüz geçmemiş olacak ki hırlamaya devam etti. Negoro ise bir anda bembeyaz kesilmişti; dikkatle mutfağına çekildi.

      “Herkül…” dedi Dick, “bu adama dikkat etmeni istiyorum senden.”

      “Tabii ki…” dedi Herkül yumruğunu sıkarak. Dick dümenin başına geçti ve balina kayığına dikkatle bakmaya başladı. Kayık artık bir nokta gibi görünecek kadar uzaklaşmıştı.

      8

      FELAKET

      Tecrübeli bir balina avcısı olan Kaptan Hull görevinin zorluğunun farkındaydı. Hayvan herhangi bir sesten kayığın ne kadar yakında olduğunu anlamasın diye balinaya rüzgâraltı yönünden yaklaşması gerektiğini biliyordu. Lostromosuna olan güveni tamdı. Teşebbüslerinin başarıyla sonuçlanması için gereken yönde ilerleyeceklerinden emindi. “Kendimizi erken göstermemeliyiz Howick.” dedi.

      “Haklısınız.” diye cevap verdi Howick. “Kızıl suların kenarından gideceğim ve rüzgâraltı yönünden ilerlemeye dikkat edeceğim.”

      “Pekâlâ.” dedi kaptan ve mürettebatına döndü: “Şimdi mümkün olduğunca sessiz olun çocuklar.”

      Kürek ıskarmozlarını4 samanla sararak en ufak bir gürültüye dahi mâni olmak isteyen denizciler kayığı, kabuklu hayvanların renklendirdiği suyun etrafında hünerle ilerlettiler. Öyle ki sağ taraftaki kürekler hâlâ mavi sulara batarken sol taraftakiler kanı andıran dalgaların içindeydi.

      “Bir tarafta şarap, diğer tarafta su var.” diye şaka yaptı denizcilerden biri.

      “Ama ikisi de içilmez.” dedi kaptan sertçe. “Yani çeneni kapalı tut!”

      Kayık, Howick’in liderliğinde sinsice süzülmeye devam ederken balina, yaklaşan tehlikenin hiç farkında değildi. O kadar ki endişelendiğine dair herhangi bir belirti göstermeden kayığın yakınına kadar gelmesine müsaade etti.

      Kaptanın atılmasını münasip bulduğu geniş tur, kayık ile Pilgrim gemisinin arasındaki mesafeyi ciddi ciddi artırmıştı. Hızla alınan mesafe yüzünden ise deniz üzerindeki nesneler, bir teleskobun ters merceğinden bakılıyormuşçasına küçük görünüyordu. Kısacası Pilgrim olduğundan çok daha uzakta gibiydi.

      Bir yarım saat daha geçmişti, kayık rüzgâraltı yönünde net bir şekilde görülüyordu, balina gemi ile kayığın tam ortasındaydı. Daha çok yaklaşılmalı ve gereken bütün önlemler alınmalıydı. Fakat zıpkının atılma zamanı çoktan gelmişti.

      “Yavaş olun gençler.” dedi kaptan alçak bir sesle. “Yavaşça ve yumuşak bir şekilde…”

      Howick, galiba hayvanın yaklaştıklarını anladığı için fazla su fışkırtmayı bıraktığı yolunda bir şeyler söyledi. Bunun üzerine kaptan, hiç ses çıkarılmaması emrini verdi. Sonra da tayfasına arada yaklaşık iki yüz metre kalıncaya kadar ilerlemelerini söyledi. Lostromo kayığın arka tarafında ayakta duruyor ve balinanın sol tarafına yaklaşabilmeleri için manevra yapıyordu. Bu arada balinanın heybetli kuyruğunun ulaşamayacağı bir mesafede durmaya dikkat ediyordu. Çünkü tek bir kuyruk darbesi, hepsini bir anda perişan edebilirdi.

      Kayığı yönlendirme işi lostromodayken kaptan kendisini zorlu görevine hazırlıyordu. Kayığın diğer ucunda duruyor ve zıpkınını elinde tutuyordu. Bu arada dengesini sağlamak için bacaklarını açmıştı ve silahını su üzerinde duran hayvana saplamak üzere hazırda bekletiyordu. Yanında, olur da hayvan suyun derinlerine dalarsa diye getirdikleri ip kangalları vardı.

      Kaptan fısıltıdan biraz daha yüksek bir sesle “Hazır mısınız çocuklar?” dedi.

      “Tabii ki efendim.” diye cevapladı Howick. Elindeki küreğe daha sıkı sarıldı.

      “O zaman şimdi yan tarafına geçiyoruz.” Kaptanın emri derhâl yerine getirildi ve birkaç dakika içinde kayık hayvanın üç metre kadar yakınına geldi. Ne var ki balina hareket etmiyordu. Acaba uyuyor muydu? Eğer uyuyorsa vurulacak ilk darbe ölümcül olabilirdi. Fakat bu pek muhtemel değildi ve Kaptan Hull hayvanın sabit durmasının sebebinin başka bir şey olabileceğini düşündü. Dümenciye attığı hızlı bir bakış da bu şüphesinde yalnız olmadığını gösterdi. Şimdi tahminde bulunma zamanı değil harekete geçme zamanıydı; onun için kimse bu konuyla ilgili fikir alışverişinde bulunmadı.

      Kaptan Hull zıpkınını sıkıca kavradı ve hedefine kilitlendi. Sonra da onu bütün gücüyle balinanın yan tarafına sapladı. “Tersine kürek çekin.” diye bağırdı.

      Denizciler bütün güçleriyle geriye kürek çektiler ve kayık, kısa bir süre içinde hayvanın kuyruk darbesinin ulaşamayacağı kadar uzaklaştı. Tam bu sırada hayvanın hareketsizliğinin sebebi anlaşıldı.

      “İşte bakın, balinanın yavrusu.” diye bağırdı Howick.

      Howick