“Haklısın yelkenlimiz jubartenin olası kuyruk darbelerine dayanacak kadar güçlü değil.” diye karşılık verdi.
“Ama kazancımız riske değer, değil mi?”
“Bir kez daha haklısın Dick.” diye cevap verdi kaptan, balinayı daha iyi görebilmek için cıvadranın üzerine tırmandığı sırada.
Tayfa da kaptan kadar heyecanlıydı. Arzuladıkları avlarının hareketlerini ilgiyle izliyor ve bir oluklu balinadan elde edecekleri hasılat üzerinde tartışıyorlardı. Olur da boş varillerini doldurma fırsatını kaçırırlarsa bunun büyük talihsizlik olacağını düşünüyorlardı.
Kaptan Hull düşünceli bir tavır içindeydi ve kaşları çatık bir vaziyette tırnaklarını yiyordu.
“Anne ben balinayı yakından görmek istiyorum. Çok yakından…” dedi küçük Jack.
“Göreceksin çocuğum…” dedi o sırada yanında bulunan kaptan. Eğer ki adamları da ona destek çıkarsa bu armağanı yakalayacağına inanıyordu. Adamlarına döndü ve “Pekâlâ çocuklar ne dersiniz, bu işe girişelim mi? Bilmeniz lazım ki bu işte tek başımızayız ve bize yardım edecek balina avcıları yok. Sadece kendimize güvenebiliriz. Daha önce mızrak fırlatmışlığım var, şimdi de fırlatabilirim. Ne dersiniz?”
Tayfa neşeyle hep bir ağızdan cevap verdi:
“Hayhay efendim, hayhay…”
7
SALDIRI HAZIRLIĞI
Herkes çok heyecanlıydı ve deniz canavarını nasıl yakalayacakları, günün konusu olmuştu. Bayan Weldon bu kadar az kişiyle bu kadar riskli bir teşebbüsün nasıl hayata geçirileceği ile ilgili şüphelerini dile getirdi; Kaptan Hull daha önce de tek yelkenliyle balina avladığı hususunda onu temin etmeye çalışıyordu. Kendisine sorulacak olsa başarısızlıktan korkmaya hiç mahal yoktu. Hanımefendi daha fazla itiraz etmedi; ikna olmuş gibi bir hâli vardı.
Kararını veren kaptan, vakit kaybetmeden ilk hazırlıklara başladı. Oluklu balina yakalama işi ona da tehlikeli geliyordu ve bu konuda endişeliydi. İşte bu yüzden öngörebileceği her türlü tehlikeye karşı tedbir almayı ihmal etmedi.
İki direk arasında tutulan uzun kayık dışında Pilgrim’de üç tane balina kayığı vardı. İki tanesi yelkenlinin sağ ve sol taraflarında asılıydı. Diğeri ise geminin arka tarafında tutuluyordu. Av mevsimi zamanlarında, Yeni Zelandalı balina avcıları da tayfaya katılmışken, bu üç kayığın üçü de kullanılırdı. Fakat mevcut durumda Pilgrim’in tüm mürettebatı tek bir kayığı dahi güçlükle doldurabilirdi. Tom ve arkadaşları yardım etmek istediklerini dile getirseler de teklifleri derhâl reddedildi. Çünkü balina kayığı sadece ve sadece bu işte tecrübeli kişilere emanet edilebilirdi. Kayığın yanlış yöne döndürülmesi veya erken bir kürek hamlesi bütün ekibin güvenliğini tehlikeye atabilirdi. Bütün tecrübeli denizcilerini bu riskli işi gerçekleştirmek üzere yanına alan kaptan, yelkenlisini genç miçoya emanet etmekten başka bir yol bulamamıştı. Dick her ne kadar balina avı macerasında yer almak istese de güçlü bir adamın gemide daha fazla işe yarayacağını bilecek kadar akıllıydı ve bunun üzerine geride kalmayı hiç itirazda bulunmadan kabul etti.
Bu beş denizci arasından dördü kürekleri çekecekti. Lostromo Howick ise arkadaki kürekten sorumluydu. Bu kürek dümen görevi görüyordu ve diğer kürekler bir şekilde işlemez hâle gelirse daha hızlı hareket etmeyi sağlıyordu. Zıpkıncılık hâliyle Kaptan Hull’a bırakılmıştı. Olur da balinaya ilk hamlesi başarısızlıkla sonuçlanırsa zıpkının bağlı olduğu ipi çözüp hayvanı tekrar alt etme niyetindeydi.
Balina avı söz konusu olduğunda başvurulan bir diğer metot ise kayığa yerleştirilen ufak bir top mermisini mızrak veya patlayıcı mermiler vasıtasıyla ateşlemek, bu şekilde hayvanın vücudunda derin kesikler meydana getirip onu yakalamaktı. Fakat Pilgrim bu çeşit bir teçhizatla donatılmamıştı. Bu metot oldukça pahalıya patlıyordu; bunun yanı sıra yeniliklere karşı olan denizciler tarafından ısrarla reddediliyordu. Balıkçılar çoğunlukla eski usul mızrakları tercih ediyorlardı. İşte kaptanımızın elindeki imkânlar bunlardı ve gemisinden yaklaşık altı kilometre uzakta avıyla karşı karşıya gelmek üzereydi.
Hava bu teşebbüsü desteklercesine güzeldi. Deniz sakindi ve rüzgâr hâlâ orta karar bir hâldeydi ki bu da yelkenlinin kaptanın yokluğunda su üzerinde sürüklenmesi ihtimalini ortadan kaldırıyordu.
Sağ taraftaki balina kayığı suya bırakıldı. Dört denizci kayığa yerleşirken Howick onlara mızrakları verdi. Bu silahlardan bazıları iyice bilenmişti. Bunların dışında her biri yaklaşık yüz seksen metre uzunluğunda olan beş ip kangalı da kayığa yerleştirildi. Bazı zamanlarda balinalar suyun öylesine derinlerine dalarlardı ki birbirine bağlanmış bu uzunluktaki ipler dahi yeterli gelmezdi. Bütün hazırlıklar böylece tamamlandıktan sonra tayfaya kalan tek iş kaptanlarının keyfini beklemekti.
Pilgrim’i suda mümkün olduğunca sabit tutmak için yelkenler indirilmişti. Kaptan gemisini terk etmeden önce son kez her şeyin yolunda olduğundan emin bulunmak istercesine şöyle bir baktı. Yelkenler olması gerektiği gibi indirilmişti. Nihayet genç miçoyu yanına çağırdı ve “Şimdi seni birkaç saatliğine burada bırakacağım Dick. Umarım benim yokluğumda gemiyi hareket ettirmeni gerektirecek herhangi bir şey olmaz. Ama yine de gözün açık olsun. Olacağından değil de bu balina bizi bir miktar uzağa sürükleyebilir. Eğer böyle olursa bizi takip edersin. Tom ve arkadaşları sana mutlaka yardım ederler.” dedi.
Zenciler Dick’in emirlerine riayet edecekleri hususunda kaptana söz verdiler. Koca Herkül her an harekete hazır olduğunu gösterircesine gömleğinin kollarını kıvırıyordu. Kaptan sözlerine devam etti:
“Hava fazlasıyla güzel Dick. Rüzgârın şiddetini artırması mümkün görünmüyor. Ama ne olur ne olmaz senden sadece bir tek emrime sıkı sıkıya sarılmanı istiyorum. Gemiyi kesinlikle terk etme. Eğer bizi takip etmen gerekirse bir bayrak çekeceğim.”
“Bana güvenebilirsiniz efendim. Çok dikkatli olacağım.”
“Pekâlâ evladım, başın serin yüreğin zengin olsun. Şu an itibarıyla sen ikinci kaptansın ve sen yaşlarda birinin böyle bir görev üstlendiğine hiç şahit olmadım. Görevinin hakkını ver.”
Dick’in yanağında beliriveren kızarıklık sözlerle anlatılamayacak kadar çok şey söylüyordu.
“Bu delikanlıya güvenilir.” diye mırıldandı kaptan kendi kendine. “Mütevazı olduğu kadar cesur da. Evet bu çocuğa güvenilir.”
Kaptanın bu kararından şüphe etmediği söylenemezdi. Yine de düşüncelerini açık etmenin doğuracağı tehlikelerin farkındaydı;
kendisini, bu işin sadece birkaç saat süreceğine inandırmaya çalıştı. Ayrıca tayfasının içgüdüleri fazlasıyla keskindi. Bir de bunu sadece kendisi için yapmıyordu ki… Hem tayfa kötü giden av sezonunu telafi etmek istiyordu hem de geminin sahibinin beklentileri karşılanmalıydı. İşte bu düşüncelerle nihayet yola koyuldu.
“Size başarılar dilerim.” dedi Bayan Weldon.
“Çok teşekkürler.”
Bu arada küçük Jack de birkaç şey söylemek istiyordu:
“Hayvanı fazla incitmeden yakalamaya çalışacaksınız değil mi?”
“Tabii ki genç beyefendi.” diye cevap verdi kaptan. “Parmaklarımızın dokunuşunu bile hissetmeyecek.”
“Bazen…” dedi Benedict, “böyle hayvanların sırtlarında ilginç böcekler bulunur. Bunlardan bana getirmeniz mümkün mü acaba?”
“Kısa