koştu. Kaptan Hull aceleyle kompartımanından çıktı. Bayan Weldon, dadı ve hatta Kuzen Benedict dahi geminin sağ tarafına giderek genç miçonun bir anda dikkatini çeken şeye bakmaya koyuldu. Her zamanki kayıtsızlığını elden bırakmayan Negoro yerinden ayrılmadı ve gemidekilerin heyecanına ortak olmadı.
Beş kilometre uzaktan dahi fark edilen şeyin ne olduğu konusunda dayanaksız tahminler yapıldı. Değişik iddialar atılıyordu ortaya. Denizcilerden biri bu şeyi terk edilmiş bir sala benzetti. Bayan Weldon ise eğer bu şey bir kayıksa üzerinde batan bir gemiden kaçan ve kurtarılması gereken insanlar olacağını söyledi. Kuzen Benedict ise bunun devasa bir deniz canavarından başka bir şey olmasının mümkünatsızlığını iddia etti. Fakat kaptan kısa sürede anladı ki bu yan batmış bir deniz aracının gövdesiydi. Bu görüşe Dick de fazlasıyla katılıyordu. O kadar ki teknenin güneşte parladığını gördüğünü iddia edecek kadar ileri gitmişti.
“Yelkeni orsa edin Bolton! Orsa…”3 diye bağırdı Kaptan Hull güvertedekilere. “Bir an önce oraya gidelim.”
“Pekâlâ efendim.” diye cevapladı denizciler ve Pilgrim emirler doğrultusunda yönünü değiştirdi.
Kaptanın ve Dick’in iddialarına rağmen Kuzen Benedict, gördüğü şeyin devasa bir deniz memelisi olduğu fikrinden vazgeçmedi.
“Demek ki kesin olarak ölü.” dedi Bayan Weldon. “Hiç hareket etmiyor.”
“Hareket etmiyor çünkü uykuda.” dedi nadir bulunan bir böcek türü için denizlerdeki bütün balinaları feda edebilecek olan Benedict.
“Yavaş, yavaş!” diye bağırdı kaptan su yüzeyinde bulunan cisme yaklaşırlarken. “Aman bu şeyden başımıza bela almayalım. Olur da gemimizde bir delik açarsa bizim için iyi olmaz. Aradaki mesafeyi koruyalım.”
“Tabii, tabii efendim.” dedi denizciler her zamanki neşeli tavırlarıyla ve dümenin küçük bir hareketiyle geminin yönü muhtemel bir çarpışmaya karşı değiştirildi.
Bu sıralarda denizcilerin heyecanı daha da artmıştı. Aradaki mesafe azaldıkça bütün şüpheler ortadan kalkmıştı ve gördükleri şeyin alabora olmuş bir gemi enkazı olduğunu anlamışlardı. Hepsi de batan gemiye ait malların üçte birinin onu kurtaranlara ait olduğu kuralını pekâlâ biliyordu; bu yüzden zarar görmemiş yük bulma beklentisi içine girdiler. Böylece geçen sezondaki bereketsizliği telafi etmiş olacaklardı.
On beş dakika sonra Pilgrim bu terk edilmiş vasıtanın yanına yaklaşmıştı. Gemi sağ yanına yatmıştı ve küpeşteleri sudan sırılsıklam olmuştu. O kadar yan yatmıştı ki güvertesinde ayakta durmak imkânsızdı. Direkleri görünmüyordu ve yelkenleri birkaç parça halat dışında kaybolmuştu. Yan yelkenlere ait zincirlerse kırıktı. Geminin sağ yanında kocaman bir delik vardı.
“Bir şey bu gemiye zarar vermiş.” dedi Dick.
“Ona ne şüphe.” diye cevap verdi kaptan. “Merak edilecek şey şu ki gemi hemen batmamış.”
“Ah, zavallı mürettebat umarım sağ kurtulmuştur!” diye bağırdı Bayan Weldon.
“Büyük ihtimalle.” diye cevap verdi kaptan. “Kayıklara binmişlerdir. Ne var ki bu şekilde bir hasara yol açan diğer geminin yoluna rahatlıkla devam etmesi de pek mümkün.”
“Demeyin öyle… Herhangi bir insanın böylesine bir zalimliği yapması mümkün mü?” dedi Bayan Weldon.
“Pekâlâ mümkün.” diye cevap verdi Kaptan Hull. “Ne yazık ki böyle hadiselere sıklıkla rastlanır.” Sürüklenen gemiye dikkatle baktı ve devam etti: “Burada kayık olduğuna dair herhangi bir işaret göremiyorum. Ancak şöyle bir tahmin yürütebilirim: Bence mürettebat karaya ayak basmak istedi. Fakat böyle bir mesafede, yani Amerika’ya veya Pasifik adalarına bu kadar uzakken bu teşebbüs ümitsiz.”
“Peki sizce bu kazadan kurtulmuş, ne olduğunu anlatabilecek birilerine tesadüf etmek mümkün mü?” diye sordu Bayan Weldon.
“Çok muhtemel değil hanımefendi. Aksi takdirde buna dair herhangi bir işaret olurdu. Fakat biz yine de emin olmak için çaba sarf edeceğiz.”
Kaptan elini ilerlemek istediği yöne doğru salladı ve “Yelkeni orsa edin Bolton. Hadi bakalım!” diye bağırdı.
Bu arada Pilgrim enkaza yaklaşık beş yüz metre kadar uzaktaydı ve enkazda herhangi bir yaşam belirtisine tesadüf etmek imkânsız görünüyordu. Dick Sands bir anda haykırdı:
“Dinleyin! Eğer yanılmıyorsam bir köpek havlıyor.”
Herkes dikkatle dinlemeye koyuldu. Dick boğuk bir havlama sesi duyduğuna emindi. Talihsiz bir köpekçik ambar gibi bir yere hapis kalmış gibiydi. Ne var ki güverte henüz görüş mesafesinde olmadığından bundan emin olmak mümkün değildi.
Bayan Weldon yalvarır gibi bir sesle “Eğer bu bir köpekse lütfen onu kurtaralım kaptan.” dedi.
“Evet, evet anne köpeği kurtarmalıyız.” dedi küçük Jack. “Şimdi ben ona birazcık şeker vereceğim.”
“Birazcık şeker açlıktan ölmek üzere olan bir köpeği kurtaramaz yavrucuğum.”
“O zaman ona çorbamı da veririm. Ben yemesem de olur.” dedi küçük çocuk ve bağırmaya devam etti: “İyi köpek, cici köpek…” Ta ki hayvanın kendisine cevap verdiğine ikna oluncaya kadar…
Artık iki aracın arasında yüz metre kadar bir mesafe vardı ve havlama sesi gittikçe netleşiyordu. İşte büyükçe bir köpek geminin sağ tarafında ağlara tutunuyordu ve her zamankinden daha çaresiz bir şekilde havlamaya başlamıştı.
“Howick, gemiyi durdur ve küçük kayığı indir.” diye bağırdı kaptan.
Gemi, enkazla arasında yüz metre kadar bir mesafe olacak şekilde durduruldu ve kayık denize indirildi. Kaptan, Dick ve birkaç denizci kayığa bindi. Köpek haykırmaya devam ediyor ve ağlara tutunmaya çalışıyordu fakat sürekli kayıp güverteye düşüyordu. Kısa süre sonra anlaşıldı ki köpek, sadece kendisini kurtaranlara havlamıyordu. Bayan Weldon hâlâ kurtarılacak birileri olduğu düşüncesindeydi. Bir anda hayvanın hareketleri değişti. Artık sinmiş ve yalvarır bir vaziyette değildi. Öfkeyle havlıyordu ve vahşileşmişti.
“Bu vahşiyi bu kadar rahatsız eden ne?” diye bağırdı kaptan. Fakat bu sırada kayık çoktan enkaza yaklaşmıştı ve kaptan, yelkenlinin güvertesine çıkmış Aşçı Negoro’yu görebilecek noktada değildi. Meğer köpek bu yaygarayı Negoro’yu gördüğü için koparmış. Negoro hiç kimse görmeden üst güverteye çıkarak tek kelime etmeden yaklaşmış, hiçbir şaşkınlık belirtisi göstermeden bir müddet köpeğe bakıp kaşlarını çatmış, sonra da geldiği gibi kimseye bir şey sezdirmeden sessizce mutfağına çekilmişti.
Kayık, sürüklenen enkazın etrafında dolaşınca “Waldeck” yazısını gördüler. Her ne kadar hangi limana ait olduğuna dair herhangi bir işaret yoksa da Kaptan Hull tecrübeli gözleriyle gemiye baktığında Amerikan yapımı olduğunu tahmin etti.
Koca gemiden geriye kalan işte bu enkazdı. Pruvanın yakınlarındaki iri delikler talihsiz kazanın hangi noktada gerçekleştiğini gösteriyordu. Gemi ilk aldığı darbe sonrası su altında kalma riskini muhtemelen atlatmış olsa da meydana gelen kabarıklık birkaç dakika içinde batmasına yol açabilirdi.
Gemiyi sol yanına yatırmak için birkaç darbe yeterliydi. Kaptan gemiye etraflıca baktı ve boş olduğunu gördü. İki gemi direği de yerinden çıkmıştı ve yelkenler kopmuştu. Geminin yakınlarında, sürüklenen tek bir direğe rastlamak mümkün değildi. Bu da gösteriyordu ki talihsiz olay en az birkaç gün öncesinde gerçekleşmişti.
Bu