nazaran böyle bir isnada dahi imkân bulunamamış. Çünkü bu adam gayet zengin olmakla beraber güzel ahlak sahibi biri olup, birbirinin gözlerini çıkarmaya fırsat arayan siyasi fırkaların hiçbirisine de mensup değilmiş. Zaten böyle olmasaydı Paris’in yanı başında olmakla beraber gayet geniş bir parkın ortasında kurulmuş olan bir köşkte hayatını sürdürebilir miydi? Bu zat elinden geldiği kadar hayır ve hasenatta kusur etmeyip, malikânesinin merkezi olan Vitri köyünün ahalisine evlat gibi muamelede bulunduğu için köy halkının hususi muhabbetini kazanmış bulunması kendisini her düşmana karşı koruyan sebeplerin en mühimini teşkil edermiş.
Bu korkutan hadisenin her işiteni, özellikle her göreni son derece gazaba ve hayrete sevk edeceğini etraflı olarak anlatmaya gerek var mıdır? Fakat Fransa tarihinin bu devrinde, ahalinin durumunu da dikkatli bir bakıştan ve ehemmiyetten uzak tutmamalı.
Evet, bu hâl her işiteni, hatta bütün Paris halkını hayrete düşürmüştü. Özellikle bundan önce Lion şehrinden gelen bir postacı katledilerek bu cinayetin, “Lesorak işi” namıyla meşhur davanın en acayip ve garip yönlerinden birisini teşkil etmiş olması, halkın ehemmiyetli nazarını celbetmişti ve Vitri cinayeti onu müteakiben meydana gelince iki meselenin ehemmiyeti birleşip halk nazarında büyük bir hadise meydana getirmişti. Bilhassa bu Vitri cinayetinin dehşeti asıl Vitri köyü ahalisini titretmişti. Zira bunlar, polisin önlemlerine rağmen grup grup gelip sevgili sinyorlarını al kanlar içinde yatağına uzanmış görünce üzüntü ve hiddetlerini bir türlü menedemiyorlar ve ondan sonra kayınvalide ve iki kız kardeşi de kurban edilmiş görünce iyice çileden çıkıyorlar ve nihayet beş hizmetkârın da aynı akıbete uğradığını görünce ağlamak sızlamak suretiyle hakkıyla izhar edemedikleri yeis ve matemlerini katillere lanet ve beddua yağdırmakla ortaya koyup ilan etmeye çalışıyorlardı.
Lakin Fransa bu!.. Paris bu!.. Özellikle büyük karışıklık devri bu!.. Bu müthiş cinayetin halk üzerinde oluşturduğu tesirin en yüksek derecesi cinayetin ilk işitildiği güne münhasır olup, bu üzüntü ikinci gün azalmaya başladığı gibi, üçüncü, dördüncü günlerde bitmiş ve haftasından sonra olay, Paris’te âdeta tümüyle unutulmuştu. Asıl Vitri köyündeyse birkaç hafta devam edebilmişse de o devirde bu gibi felaketler nadirattan olmadığı ve sonraki vukuat evvelkilerin tesirlerini ortadan kaldırdığı için Vitri köyü dahi bu trajediyi birkaç hafta sonra unuttu gitti. Koca Paris!.. Hiçbir bela ve musibetten ders almayan ve böyle bir ikaz ile çılgıncasına vur patlasın çal oynasın âlemlerini ertelemeyen Paris şehri yine eğlencesinde, dans ve müziğinde, zevk ve sefasında devam etmekteydi.
Adli zabıtaca hiç mi takibat yapılmadı?
Yapıldı. Fakat resmen ilan olunan zabıta raporunda yer alan şeylerin en mühimi, canilerin şatodaki mücevheratla altın, gümüş kaplar ve madenî paralardan hiçbir şey alıp götürmemiş olduklarından ibaret kalıp adli takibata delil olabilecek hiçbir iz, hiçbir emare bırakılmadığı ve bir de araştırmaya devam olunduğu beyan edilmişti.
Bu beyandan sonra bir daha duyuru yapılmadı ki Vitri hadisesini halkın bir daha hatırına getirmiş olsun.
Velev ki bir beyanname daha icra olunsaydı, velev ki canilerin izleri de bulunsaydı artık olmuş bitmiş bir olay için halkın üzüntülerini yenilemek mümkün olabilir miydi? Meğerki mesele “Lesorak işi”nin sonradan almış olduğu acayip ehemmiyet gibi bir ehemmiyet almış olsun da gerek asıl caniler ve gerek cani zannolunanlar meydana çıkarılarak muhakemeden sonra idama mahkûm edilsinler, siyaset meydanında başlarının kesileceği duyurulsun. O gün halkta bir tesir hasıl olabilirse de o korkunç Vitri cinayetinin yenilenen tesiri olamazdı. Belki o zaman Paris halkının en zevkli temaşası olan birkaç mahkûmun birden başları kesilmek temaşasından ibaret olmak üzere yeni ve hikmetli bir tesir meydana getirebilirdi. Nasıl ki Lesorak meselesinde iş böyle olmuştur; yani emrin sonunda caniler siyaset meydanına getirildikleri zaman Lion postacısının öldürülmesi yeni bir tesir meydana getirmemiştir. Lesorak namında bir kimsenin sehven kafası kesiliyor diye bağımsız, acayip bir tesir meydana gelmiştir. İleride bu garip meselenin de ayrıntılarını göreceğiz.
Fransa ve özellikle Paris şehri yalnız zamanımızda, garip bir merkez olmakla kalmaz!.
Ey sevgili okuyucu! Nispet edilecek olursa bu zamanda o memlekette acayip ve garip işler azalmıştır. General Boulange ve Dreyfus meselelerinin o zamanki durumlara kıyasla lafları mı olur? Haydi, Fransa tarihinin o zamanki durumunu gelecek için bir levhada tasvir edelim. Oo!.. Pek kısa bir tasvir!.. Bunu hakkıyla tasvir etmek için merhum Thiers gibi ciltler doldurmalı. Ressamların dedikleri gibi şöyle iri ve kalın çizgilerle çarçabuk kotarılmış bir levha vücuda getirelim.
II
Tarihî Bir Levha
Fransa tarihinin bu uğursuz devrinde, savaş emirleri birtakım türedilerin ellerinde kalmıştı. Bu kişiler güya en gayretli, en güvenilir vatanseverlerden oldukları iddiasını ayyuka çıkardıkları hâlde işin içyüzünü görenler bunların aslında yalnız kendi gayelerinden, yalnız kendi geleceklerinden, yalnız kendi servet ve zenginliklerinden, yalnız kendi nefsi heveslerinden başka hiçbir şeye hizmet etmediklerini apaçık görürlerdi. Yıldızlı ve parlak politika hapları yutturularak sarhoş olan ve dehşete düşen gafillere sözümüz yoktur. Fakat tarihî olaylardan ibret alarak gerçekten gayret sahibi olan kişilere bu izlenimin doğruluğunu şu şekilde ispat edebiliriz: İlk başlarda hamiyet davasıyla ortaya çıkmış olanlar, ikballi mevkilere erişince hem de nice siyasi ve adi cinayetler pahasına olarak bu ikballi mevkileri ele geçirince bir zaman sonra onların dahi foyaları meydana çıkarak, o dünkü hamiyetliler bugün vatan hainliği ile suçlanarak giyotine gönderiliyorlardı.
Ama Fransa tarihinin bu devri hakkında bunca senelik inceleme ve araştırmalar üzerine şu kanaate vardığımıza bakıp da bundan önceki zulüm dönemini hoş karşıladığımızı zannetmeyiniz. Ona da güzel diyemeyiz. İnsan denilen aziz mahlukun ilahi lütuflardan ümide haklı olduğu makul ve meşru bahtiyarlığa erişmede, önünü kesen ve onu karanlığa sevk eden tarihî devirlerin hiçbirisini beğenemeyiz. Hele bunlar arasında karışıklık ve fetret dönemlerinin önde gelenlerini en büyük nefretle anarız.
Fransa’nın bu tarihî dönemlerini beğenememekte bizim gibi yabancı milletler yalnız değildirler. Fransız insanının da büyük bir kısmı bu durumu beğenememektedir. Bahsi geçmiş olayları şiddetle tenkit etme konusunda neler yazılmıştır neler ki Fransız lisanına vâkıf olduğunuz zaman bunları okuduğunuzda hakikaten şaşar kalırsınız. Bu olaylar, bazı ağır hiciv ve mizaha da konu olmuşlardır. Mesela “Madam Ango’nun Kızı” başlıklı komik opera, işte bu devirlerin şu garip durumunu ortaya sermek için sergilenen oyunlardandır ki İstanbul’da da pek çok kez oynanmış bulunduğu için elbette bilginiz dâhilindedir.
Bunlara ne gerek var!.. Bugünkü Fransa’nın şu anki hâlini her Fransız beğeniyor mu? “Bonapartist”, “Royalist” gibi muhalif grupları da bırakınız. Hâlihazırdaki hükûmetin taraftarı olan fırkaların hiçbiri bugünkü durumu beğeniyorlar mı? Heyhat!.. Fransa’nın yarısı şu anki durumlarından şikâyetçidirler. Değil mi? Hem de çok şikâyetçidirler. Muhalif fikirlere sahip kişiler arasında tezat ve husumet o kadar büyüktür ki harp hâlinde bulunan iki yabancı millet arasında bile husumetin bu derecesi çok görülebilir. Bu hâlde bihakkın akil olanlar her şey için “Fransa’da böyle imiş!” diye uçup konmazlar. Fransa’da öyle imiş amma bakalım Fransa’da dahi o şey makbul mü imiş, mebgûz mu imiş? Kimlerin makbulü imiş, kimlerin mebgûzu imiş? Bizim işimize de hangi tarafın kabulü ve hangi tarafın buğzu uygun düşermiş? Bunlar aranıp taranmaksızın çocukçasına ve körü körüne saldırıştan dolayı kendi kendimizi bir belanın içine atmış olursak sonraki pişmanlık fayda verir mi?
Bu düşüncelerimizi yalnız siyasi olarak algılamamalı.