bulunamaz.
Yine şu Vitri cinayetinin gerçekleştiği yıl olan 1796 miladi senesinde ve söz konusu cinayetin gerçekleşmesinden birkaç hafta evvel Paris’ten Lion’a giden postacı hemen Paris’ten çıkar çıkmaz altı cani askerin hücumuna maruz kalmıştır. Postacı cesur bir adam olduğundan gerek hayatını ve gerek muhafazasına memur olduğu postayı müdafaa için pek çok yararlık göstermişse de altı cani askere karşı koymak mümkün olmadığından biçareyi idam etmişler ve arabada mevcut olan on dört bin frank nakit dışında yedi milyon franklık paraya da el koymuşlardır ki bu nakit paranın altın sikkeyle kıymeti ancak on yedi, on sekiz bin frank tutabilirdi. Zira bu karışıklık ve kargaşa esnasında Fransız parasının kıymeti o kadar fazladır ki Napolyon Bonapart’ın bilmem kaç yüz bin frankla bir çift çizme satın aldığı ve bilmem hangi zatın böyle büyük bir miktar karşılığında yalnız bir krep yemiş olduğu meşhurdur.
Bir tarafta gizli bulunan iki kadın, bu cinayetin meydana geliş şeklini görmüş olduklarından katillerin eşkâlleri hakkında verdikleri etraflı malumat üzerine Koriyol, Bernard ve Richard adında üç kişi tevkif olunmuştur. Diğerleri de araştırılmaktayken kasabanın küçük memurlarından olan Lesorak ve Gisno namındaki arkadaşı, iş icabı polis nezaretine geldikleri bir gün bahsi geçen iki muhbir kadın da orada bulunarak bu Lesorak ile Gisno’nun da katillerden olduğunu sorgu hâkimine beyan etmeleri ve tanıkların önceden vermiş oldukları eşkâl ve delilleri tekrar ihtar etmeleri üzerine iki zanlı tutuklanmıştır.
Bu Lesorak, 1763 senesinde Due’de doğarak Ovronya Alayı’nda askerî hizmetini gayet namuslu bir şekilde ifa ettikten sonra memleketine dönmüş ve kasabanın küçük memuriyetlerinden birisini elde etmiştir. Ancak kendisi senelik on sekiz bin frank gelire sahip ve epeyce zengin bir adam olmasıyla beraber çocuklarının talim ve terbiyesine yakından nezaret için sonradan Paris’e yerleşmiş. Herif kendisine isnat olunan müthiş cinayeti bittabi üzerine almayacağı gibi serveti bu derecede bulunan bir adamın, altı caniye isabet etmesi lazım gelen nihayet beş bin franklık gasp için böyle bir cinayetin tehlikesini göze aldıramayacağı dahi ortaya konulmuşsa da kadınların Lesorak’ı görmeden önce eşkâl ve alametleri hakkında vermiş oldukları haberler bu adamın şekline o kadar uygun görülmekte ve Lesorak’ı gördükten sonra dahi kadınların bu adamın mutlaka katillerden birisi olduğu hakkındaki şehadetleri o kadar ısrarlı bir şekilde meydana gelmekteymiş ki Lesorak’ın beraatini ispat için ortaya konulan delillerin hiçbirisi adli heyeti ikna edememiş. İki kadın, Gisno’nun da katillerden birisi olduğuna dair ısrarda bulunmuşlarsa da o, postacının öldürüldüğü gece başka bir yerde bulunduğunu ispat edebilmiş. Bunun üzerine Lesorak da cinayetin olduğu gün iki dostuyla bir yerde yemek yediklerini ve hatta o gün Garde Nationale karakollarının birisinde nöbet bekleme hizmetinin kendisinin olduğunu söyleyerek bu iki dost ile Garde Nationale’nin yoklamacısı da şahitlik etmişse de Lesorak hakkında evvelce haber verilen alametifarikalara kadar, kadınların ifadeleri o kadar kuvvetliymiş ki bu şahitlikler sorgu hâkimlerine pek inandırıcı gelmemiş.
Nihayet Lesorak’ın iyi hâline şahitlik için kendi memleketinin ahalisinin itibar ettiği seksen adamın, masraf ve yolculuğun zahmetlerine katlanarak Paris’e kadar gelmesi üzerine bu adamın beraat etme ihtimali bazı hatırlara gelmiş idiyse de olacağa bakmalı ki postacı cinayetinin meydana geldiği gün Lesorak, Palais Royal kuyumcularına bir çift küpe götürüp bir gümüş kaşıkla değiştirmiş olduğunu hatırlatarak cinayetin işlendiği yerde bulunmadığını ispat için mahkemeye durumunu bildirmiştir. Mahkeme ise Lesorak’ın haber verdiği kuyumcuları çağırıp, bunların defterleri üzerinde incelemelere girişmiştir. Gerçi bunların defterlerinde buna dair bazı işaretler görülmüşse de birisinin tarihi yanlış konulduğu, diğerinin çizilip düzeltilmiş olduğu görülünce bu durum da bir sahtekârlığa yorumlanarak mahkeme huzurunda kabule layık görülmemiştir.
Mahkemeyi Lesorak aleyhinde en ziyade ikna eden delil, bir kırık mahmuz olmuş ki bunu cinayetin meydana geldiği yere yakın bir yerde bularak mahkemeye götürmüşler. Şahit ve muhbir kadınlar, bu kırık mahmuzu da gelmeden evvel mahkemeye bildirmişler. Mahmuz mahkemeye gelince kadınlar onu gördükleri anda tanımış, birisi Lesorak’ın yüzüne karşı:
“Senin bu mahmuzun kırılmıştı da onu bağlamak için benden biraz iplik istememiş miydin? Ben de vermemiş miydim? Meğer güzelce bağlayamadığın için yine düşmüş!” demişti.
Mahkemenin kanaat kaynağı olan diğer bir delil de birkaç kişinin, “Cinayet meydana geldikten üç gün sonra biz Lesorak’ı, zan altında olan Koriyol ve Bernard ile baş başa yemek yerken gördük.” diye ettikleri şahitlik olmuştu.
Zira Lesorak, o zamana kadar bu herifleri tanımadığını ısrarla belirttiği gibi bu şahitlik üzerine şu iddiasında ısrar etmişti.
İşte Vitri cinayetinin halk üzerinde oluşturduğu etkide ortada böyle bir “Lesorak işi” bulunmasının dahi büyük bir dahli olmuştur.
Muhakeme neticesinde zan altında olanlardan Gisno ile Bruer’in beraatine; Richard’ın, sadece katillere at tedarik etmiş olduğu için hapsine; Lesorak, Koriyol ve Bernard’ın ise idamlarına hükmedilmiştir. İşin başlangıcından ta siyaset meydanına çıkarıldığı güne kadar Lesorak suçsuz ve masum olduğunu iddiadan geri durmamıştır. Tam sonuç hükmü uygulamaya konulacağı sırada Koriyol insafa gelerek:
“Mahkemeye beyan edecek bazı sırlarım var. Bu muhakeme ve hükümde mahkemeyi müthiş bir hatadan kurtaracağım!” deyince hepsinin cezalarının infaz edilmesi ertelenmiş ve mevzu tekrar mahkemeye sevk edilmişti. Koriyol, orada olanları ihbar eden ve şahitlik eden kadınların haber verdikleri cinayetin ortağı Lesorak değil, gerçekte aynı eşkâle sahip Döbusak namında birisi olduğunu beyan etmişse de mahkemeye yine kanaat gelmemiş. Koriyol, artık hayatından ümidini kestiğinden, ailesine Lesorak tarafından çokça para verileceği vaadiyle şu itirafın satın alındığı fikrine kapılmışlar. Evvelce verilen karar hükmü uygulamaya konularak Koriyol, Bernard ve Lesorak’ın başını kesmişler.
Bir de aradan pek az bir zaman geçtikten sonra Koriyol’un haber verdiği Döbusak da tutuklanmaz mı? Gerçekten Lesorak’a tamamıyla benzeyen bir adam olduğu görülmez mi? Hatta muhbir ve şahit kadınlar da onu gördüklerinde:
“Evet! Gerçekte asıl gördüğümüz katil buydu. Diğerinin buna tamamen benzemesi bizi de hataya düşürmüş!” diye özürler dilemeye başlamışlarsa da iş işten geçmiştir. Biçare, masum Lesorak’ın kesilen başını bir daha yerine yapıştırmanın mümkün olamayacağı açıkça ortadadır.
Adli mahkemelerce yapılan bu gibi müthiş hatalar Avrupa’da az değildir. Ama Fransa tarihinin bu devri için misal aldığımız şu olay sadece bir hata olmasıyla misal almaya değer değildir. Bakınız asıl gariplikler hangi noktalardadır.
Bu kargaşa ve karışıklık devrinde Fransa’yı bölünmeye götüren siyasi grupların birbirlerine karşı kin ve düşmanlıkları o kadar çoktu ki hâkimlerin, ileri gelenlerin ve hükûmet reislerinin bile tarafsızlıklarına hiçbir kesimin güveni kalmamıştı. Böyle önemli bir davada, zanlıların lehinde ve hatta icabına göre aleyhinde bile söylenen sözlerin düşmanlıktan yoksun olabileceklerine güvenilmeyip hangi taraf her ne söylerse söylesin, diğer taraf onu mutlaka düzenbazlığa, hilekârlığa yorardı. Kıyas eksikliğinden dolayı o zaman bu Lesorak işi tıpkı şimdiki Dreyfus işine benzemişti. Hatta Koriyol’un itirafı da meydana konulunca zaten bu meselenin o zamana kadar ortaya çıkmış olan ehemmiyeti üzerine pek çok kimse bu muhakemenin her hâlükârda iadesini talep etmiştir. Ancak cinayet ve temyiz mahkemelerinden geçip tasdik dahi edilmiş olmasıyla davayı geri çevirme konusunda yürürlükteki kanunların müsaadesi yoktu.
Bunun için olağanüstü bir girişimle hükûmet başkanlığı