gel dışarı çıkalım, baban şimdi kayayı görünce dama çıkabilir bakmaya.”
“Kargayı burada mı bırakacağız?”
“Ben daha sonra gelirim onun yanına.”
İkisi de gizlice damdan aşağı indiler ve Yaşar’ın odasına girip oturdular. Yaşar’ın kitaplarını önlerine açtılar, onları bu vaziyette gören herhangi biri ders çalışmakta olduklarına inanırdı. Ama kalpleri küt küt atıyordu. Yüzlerinin de feri biraz sönmüş gibiydi. Ulduz’un babasının sesi duyuluyordu damın üzerinde. Ses kesildi bir süre sonra. Yaşar tek başına çıktı dama. Ulduz’un babası üzerini giymiş, köpeğin ölüsünün başında dikiliyordu. Sonra da sokak kapısından çıktı gitti.
Yaşar, daha önce yaşadıkları bir hadiseyi hatırladı; günün birinde, attığı taş Ulduz’ların evinin camını kırmıştı. Ulduz’un babası yine böyle sokağa çıkmış, ama dönerken yanında polisle gelmiş ve ortalığı birbirine katmıştı. Damdan aşağı inerken bu düşünceler kafasının içindeydi. Öncelikle, Karga Bey’i kümesten dışarı çıkardı,
“Ben Yaşar, seni özgürlüğüne kavuşturmak için köpeği öldürdük” dedi kargaya.
Karga güçlükle nefes alıyordu:
“Teşekkür ederim, ama artık çok geç.”
“Neden?”
“Annemin söylediği vakit bugün öğlene kadardı. Ama o vakti geçtik. Hem ben o kadar açım ki istesem de uçamam, hiç gücüm kalmadı.”
Yaşar çok üzülmüştü bu duyduklarına, neredeyse ağlayacak haldeydi:
“Şimdi gelmiyor musun? Ben sana uçmayı öğretecektim.”
“Dedim ya, vakit geçti artık. Ulduz’a söyle, benim tüylerimden birkaç tanesini alıp bir yerde saklasın. Ne olursa olsun, diğer kargalar benim ve sizin peşinize düşecektir mutlaka.”
Karga Bey bunları söyledikten sonra, gagası kapandı ve vücudu soğudu birden. Yaşar ağladı, ağlarken aklına bir fikir geldi. Gözleri hınzırca parıldadı, güldü bu fikrine. Karganın ölüsünü girişteki basamakların üzerine bıraktı. Köpeğin başına attığı taşı da alıp mutfağın ortasına koydu. Köpeğin ölüsünü dut ağacının altına bıraktı. Gidip bir kova su getirdi, ufak kapıdaki ve merdivenin basamaklarındaki kanı yıkadı suyla. Ardından kovayı ters çevirip, odanın ortasına koydu. Sonra da Karga Bey’in ölüsünü yanına aldı ve dama çıktı. Damda kendilerine ait herhangi bir iz kalmaması gerektiğini düşündü. Böyle de yaptı.
Ulduz çok üzüntülüydü. Çok ağladı. Ama sonuçta olan olmuştu ve buna yapılabilecek herhangi bir şey de yoktu. Yaşar onu teselli etmeye çalıştı:
“Eğer işlerin daha da kötüye gitmesini istemiyorsan, hiç sesini çıkarmamalısın, kimse işin kokusunu almamalı. Başlarına öyle bir bela aldılar ki neye uğradıklarını şaşıracaklar. Bugün okuldaki öğretmenimden yeni bir şey öğrendim, babanla üvey anneni öyle kötü korkutacağım ki bundan sonra kendi gölgelerinden bile korkar hale gelecekler.”
Sonra da hem Karga Bey’in ölmeden önce söylediklerini hem de evin içinde kendi yaptıklarını bir bir Ulduz’a anlattı. Ulduz biraz daha kendine gelmeye başlamıştı. Karga Bey’in tüylerinden birkaç tane koparıp cebine koydu. Yaşar, karganın ölüsünü, daha sonra gömmek üzere gizli bir yere koydu. Yaşar’ın annesi de bu sırada bebeğini emzirmiş, ona sarılarak uyumaktaydı.
Çocuklar oturmuş, bekliyorlardı. Birden dışarıdan sesler yükseldi. Ulduz’un babası feryat figan bağırıyordu. Ona başka sesler de eşlik ediyordu. Yaşar’ın annesi uykusundan uyandı ve bahçeye koştu. Sonra çarşafıyla örtündü ve dama fırladı. Ulduz’un babası adeta aklını oynatmış gibiydi. Çıldırmış gibi bağırıp çağırıyordu:
“Vayy, vayy… Vay başıma gelenler… Evimi cinler bastı… Ben artık kalamam burada… İmdatttt! Yardım edin…”
Yanında getirdiği polis ve diğer birkaç kişi, adamın etrafında dönüyor, onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Ulduz’un babası köpeğin ölüsünü gösterip, acıyla haykırıyordu:
“Şuna bakın! Kim getirmiş buraya koymuş bunu? Taşı kim kaldırdı yerinden? Yerdeki kanı kim yıkamış? ‘İyi saatte olsunlar’ evin içinde cirit atıyor! Önce gelip köpeği öldürdüler… Sonra da… Vayy… vay başıma gelenler…”
Ulduz’la Yaşar merdivenlerin dibinde durmuş, konuşmaları dinliyorlardı. Yaşar’ın annesi dama çıkmalarına izin vermemişti. Birbirlerine göz kırptılar, babayla diğerlerinin cehaletine gülüyorlardı. Tuzağa düşürüp hemen kandırdıkları bu insanların hâli onları iyice mutlu etmişti.
Ulduz’un babasını çeke çeke zorla odaya götürebildiler. Ama bir anda hepsi korku içinde çığlığı bastı:
“Allah’ım sana sığındık… İyi saatte olsunlar burayı da basmış… Cinler…”
Baba feryat figan içinde tekrar bahçeye fırladı ve deli divane gibi bir o yana bir bu yana koşturup durdu. Ters çevrilmiş kova hepsini korkutmuştu. Oradaki yaşlı bir adam, evi cinlerin bastığını ve her yeri ele geçirdiklerini, hemen koşup bir cinci hocayla bir de muskacı bulmak gerektiğini söyledi.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.