Samed Behrengi

Samed Behrengi Bütün Öyküleri


Скачать книгу

da köye gönder, bırak anasının yanında kalsın, ben artık onun yükünü çekemiyorum. Hem zaten, bugün yarın kendi çocuğumu doğuracağım.”

      Üvey annenin karnı ciddi ciddi şişmeye başlamıştı, doğum vakti yaklaşmaktaydı. Bir iki sefer de amcası bahsetmişti ona bir öz annesi olduğundan. Amcası, arada sırada köyden şehre geldiğinde onların evine de uğrardı. Ulduz’un tek bildiği, bir annesinin olduğu ve onun kendisini çok sevdiğiydi. Onunla ilgili başka hiçbir şey bilmiyordu.

      O gün, Anne Karga Ulduz’u ve yavrusunu ayrı ayrı öptü ve gidip damın kenarında durdu. Kargalar Şehri’ne gidecekti. Ulduz,

      “Diğer yavrularına ve Baba Karga’ya da selamımı söyle” dedi Anne Karga’ya.

      Sonra, diğer yavrulara da hediye gibi bir şeyler göndermek düşüncesi aklına düştü. Gömleğinin cebinde emzik vardı, üvey annesi ona vermişti. Basamakları tırmanıp dama çıktı, emziği Anne Karga’ya verdi ve yavrularına götürmesini tembih etti.

      İşte o vakit, Anne Karga kanat çırpıp uçtu ve kavaklardan birinin tepesine kondu. Yüzünü Ulduz’un bulunduğu tarafa döndü, gak gak gak ettikten sonra uçup gitti ve gözden kayboldu.

***

      Ulduz damın üstünde öylece durmuş, uzaklara dalmıştı bakışları. Üvey annesinden habersiz dama çıktığı geldi aklına birden. Korktu biraz. Etraftaki ve daha uzaktaki evlere bahçelere baktı. Damın üstü gerçekten de çok güzeldi. Sol taraflarında kalan komşularının evine takıldı gözü. Yaşar’ın eviydi burası. O sırada birden, Yaşar yavaş adımlarla bahçeye çıktı, her zaman boş olan köpek kulübesine yöneldi. Yaşar, Ulduz’dan iki üç yaş daha büyüktü. Akıllı ve sevimli bir oğlan çocuğuydu. Ulduz, Yaşar’ın kendisini fark etmesi için ne yaptıysa da fayda etmedi. Sesini de yükseltemiyordu içeriden duyulmasın diye. Tam iyice ümitsizliğe kapılmıştı ki Yaşar başını kaldırdı ve Ulduz’u gördü. Önce şaşkın şaşkın durduysa da sonra sevinç içinde bahçe duvarının dibine yaklaştı.

      “Orada ne yapıyorsun Ulduz?”

      “Canım sıkılmıştı biraz, dama çıkayım da öteye beriye bir bakayım dedim.”

      “Üvey annen nerede?”

      Ulduz’un aklından çıkmıştı her şey. Konuşurlarken minik kargayı bahçenin içinde bırakmıştı, üvey anne uyanıp onu bulabilirdi, o zaman da… Aman Allahım, sakın! Yaşar’dan hemen ayrılıp, alelacele aşağıya indi. Karga Bey’i alıp yuvasına kapattı. Tam kapısını da kapatıyordu ki üvey annenin sesini duydu:

      “Ulduz yine ne cehenneme girip kayboldun ortadan? Niye cevap vermiyorsun?”

      Ulduz’un korkudan eli ayağı tutmaz oldu, önce sesi çıkmadı, bir şey diyemedi. Sonra kendini topladı biraz ve “Buradayım anne, çiş yapıyordum.” diyebildi. Kadın bir şey demedi, bela bu seferlik geçmiş gibiydi.

***

      Ertesi sabah, Ulduz erkenden uyandı. Anne Karga gak gak ediyor ve yardım istiyordu. Sanki boğuluyormuş gibiydi sesi, çığlık atıyordu adeta. Ulduz alelacele bahçeye koşturdu. Dut ağacının dibinde duran üvey anne, Anne Karga’yı ağacın dalına baş aşağı asmış, karga gak gak ettikçe o da sopayla vuruyordu hayvana, bir yandan da küfür ediyordu. Üvey annenin yüzü yaralanıp kanlanmış, akan kan yere damlıyordu. Karga bir yandan çırpınıyor, bir yandan da gak gak feryat ediyordu. Ayaklarından asılmıştı.

      Ulduz kendisi de bilmiyordu hangi ara kadına doğru koştuğunu, bacaklarına sarılıp ısırdığını. Üvey anne çığlık attı ve Ulduz’u kendinden uzaklaştırdı. Sonra da okkalı bir tokat yapıştırdı kızın kulağının dibine. Ulduz düştü, kafasını taşa çarptı, kendinden geçti ve sonra da bir şey hatırlamadı daha.

***

      Ulduz öğle vakti açabildi gözlerini. Etrafında komşulardan birkaç kişi daha vardı. Üvey anne de başucunda oturuyor, elinde kaşıkla Ulduz’un ağzına ilaç koyuyordu. Bir gözü ve alnı beyaz bir bezle sarılmıştı. Ulduz’un gözleri yarı bulanık görebiliyordu başta. Sonra sonra insanları birer birer tanıyabildi. Yaşar’ı da seçebildi, annesinin yanında oturmuş kendisine bakıyordu.

      Babası, Ulduz’un gözlerini açabildiğini görünce heyecanla haykırdı:

      “Çok şükür! Gözlerini açtı sonunda. Ölmeyecek. Ulduz! Konuş Ulduz…”

      Ulduz’un konuşmaya mecali yoktu. Üvey annesine doğru çevirdi başını. Aynı anda, dört bir yandan gak gak gak sesleri duymaya başladı. Ulduz çıldırmış gibi, üvey annesinin saçlarına yapıştı ve çığlık çığlığa bağırdı. Ama baş ağrısından o kadar hâlsizdi ve gücü yoktu ki, elleri birden çözülüp iki yanına kaydı ve sesi de kesildi. O vakit hıçkırıkları arasından,

      ”Ahh Anne Karga… Neredesin? Nerede? Anne Karga… Ahhh… minik kargaya ne oldu? Anne… Anne…” diye sayıklayıp ağlamaya başladı.

      Diğer herkesten önce, Yaşar ona doğru koştu. Herkes bir şeyler söylüyor ve onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama Ulduz haykıra haykıra ağlamaya devam etti. Üvey annesi şefkatle yaklaşıyor, yumuşak bir sesle konuşuyordu kızla:

      “Ağlama Ulduzcuğum, hadi ilacını iç, iyi olacaksın.”

      Ulduz sonunda ağlamaktan yorulup hâlsiz düştü ve uykuya daldı. Düşünde Anne Karga’yı gördü, ayaklarından baş aşağı asılmıştı yine ağacın dalına, ölmek üzereydi:

      “Ulduz, ben gidiyorum, ama sözlerimi unutma sakın. Hiç korkma!”

      Ulduz dut ağcına doğru koştu, üvey anne aniden ağacın arkasından çıkıverdi, onu tekmeleyip dövecekti. Ulduz bu kâbustan birden korku içinde uyandı, yüksek sesle ağlamaya başladı. Odada yalnızca babasıyla karısı vardı bu kez. Yeniden uykuya daldı. Bir süre sonra yine bu rüyayı gördü. Çığlık atarak zıpladı yatağından. Geceye kadar bu şekilde bir uyudu bir çığlık çığlığa sıçradı. Bir sefer de gözünü açtığında gece olduğunu ve doktorun kendisini muayene ettiğini gördü. Sonra da doktorun babasına şunları dediğini duydu:

      “Yarası çok da önemli değil, hızlıca iyileşecek. Ama çocuk çok korkmuş, korkudan çırpınıp duruyor. Bir şey çok kötü korkutmuş onu. Şimdi ona bir iğne yapacağım, bu onu sakinleştirip uyutur.”

      Ulduz:

      “Ben çok açım.”

      Üvey annesi süt getirdi. Ulduz sütü içti. Doktor iğnesini yaptı, çantasını da aldı ve çıkıp gitti.

      Ulduz, gözleri tavana dikili vaziyette, öylece yatıyor, bir şey demiyordu. Üvey anneyle babanın ne konuştuklarını duymak istiyor, ama duyamıyordu. Çabucak uykusu geldi.

***

      Ertesi sabah, Ulduz’un aklına minik karga takıldı. Elleri titreyince, çayı yorganın üstüne döktü. Üvey anne öfkeli bir bakış attı ama bir şey demedi. Baba ayaktaydı, işe gitmek için hazırlanıyor, pantolonunu giyiyordu. Ulduz ayağa kalkıp minik karganın yanına gitmek istiyordu. Ama şimdi akıl kârı değildi bu. Karga Bey’in başına ne iş geldiğini bilmiyordu, Anne Karga’nın nasıl olup da geçen sabah üvey annenin eline düştüğünü bilmiyordu. Kadın, gözüne sardığı bezi çıkardı, kaşında ve alnında karganın gaga izi görülebiliyordu.

      Babası gittikten sonra, üvey anne de gitmek üzere ayaklandı:

      “Ben de Yaşar’ın annesinin yanına gidiyorum, erken dönerim. Çok zaman oldu hamama gitmeyeli, seni bu sefer yanımda götüremem, bir bakayım Yaşar’ın annesi benimle gelebilecek mi hamama.”

      Üvey anne yavaş yavaş şefkatli birisi oluyordu