rinde bir Yahudi ailenin içinde doğdu. Francesco ve Allegra Schmitz’in, sekiz çocuğunun beşincisiydi. Eğitiminin bir kısmını 12 yaşında gittiği Almanya’da Würzburg yakınlarındaki Segnitz Kolejinde aldı. 17 yaşında Trieste’ye döndüğünde bir süre Instituto Superiore Revoltellaya devam etti. 1880’de aile şirketinin batması ve babasının sağlığının bozulmasıyla okulu terk edip bir bankada işe girmek zorunda kaldı. 1892’de kendi çabasıyla ilk romanı Una Vita’yı yayınladı. Kitap, okurların ve eleştirmenlerin ilgisini çekmedi. 1892’de babasının ve 1895’te annesinin ölümünün ardından, 1896’da kuzeni Livia Veneziani ile evlendi. O sıralarda, bankadan ayrılıp kayınpederinin yanında işe girdi. 1898’de ikinci kitabı Senilità (Yaşlılık) çıktı ve o da aynı ilgisizlikle karşılaştı.
1907’de Trieste’de, İngilizce öğretmeni olarak çalışmakta olan James Joyce ile tanışıp ölümüne kadar sürecek olan bir arkadaşlık kurdu. İlerleyen yıllarda ise Freud’un çalışmalarının etkisinde kaldı. Bu etki, 1919’da yazmaya başladığı ve 1923’te yayınladığı La coscienza di Zeno’da da (Zeno’nun Bilinci) açıkça görülüyordu. Birkaç yıllık sessizliğin ardından kitap, ilgiyi Svevo üzerine çekerek edebiyat çevrelerinde renkli bir tartışma başlattı. 1928’de La coscienza di Zeno’nun devamı olarak tasarladığı dördüncü romanı Il vecchione oLe confessioni del vegliardo’yu yazmaya başladı. Ancak aynı yıl Motta di Livenza’da bir araba kazası sonucu yaşamını yitirdi.
Burcu Ün, 1991 yılında İstanbul’da doğdu. 2013 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. İtalya Perugia Yabancı Diller Üniversitesinde kısa süreli dil eğitimi gördü. İtalyan Kültür Merkezinin İtalyanca öykü yarışmasında birinci oldu. 2013 yılından beri İtalyan Ticaret ve Sanayi Odasında çalışmaktadır. 2015 yılında Nicolai Lilin isimli yazarın Serbest Düşüş isimli kitabını çevirdi.
I
ÖN SÖZ
Ben bu öyküde zaman zaman küçümseyici sözlerle adı geçen doktorum. Psikanalizden anlayanlar, hastanın bana beslediği kinin nasıl çözümleneceğini bilirler.
Psikanaliz üzerine fazla konuşmayacağım çünkü burada konudan yeterince bahsediliyor zaten. Hastamı otobiyografisini yazmaya teşvik ettiğim için özür dilemeliyim, psikanalistler böyle bir yeniliğe muhtemelen burun kıvıracaklardır. Ancak hastam ihtiyardı, geçmişi bu yöntemle yeniden anımsayarak canlandırır ve otobiyografisi psikanaliz için iyi bir başlangıç olur diye umuyordum. Bugün hâlâ bu fikrim bana mantıklı geliyor çünkü beklenmedik derecede güzel sonuçlar verdi, şayet hastam, anıları üzerine uzun uzun ve sabırla çözümleyerek gerçekleştirdiğim çalışmamın meyvesini tedavisini bırakarak benden çalmasaydı bu sonuçlar daha da iyi olurdu.
Bu kitabı sırf ondan intikam almak için yayımlıyorum ve umarım bu duruma çok öfkelenir. Ancak şunu da bilmesi gerekiyor, tedaviye devam ettiği sürece bu yayından alacağım yüksek ücretleri onunla paylaşmaya hazırım. Kendi kendisini tanımaya nasıl da meraklı görünüyordu! Keşke burada sayıp döktüğü tüm gerçekler ve yalanlar yorumlandığında nasıl sürprizlerle karşılaşacağını bir bilse!..
II
GİRİŞ
Çocukluğumu görmek mi? Artık aramızda elli yılı aşkın bir süre var, yine de görmekte epey zorlanan gözlerimle bile çocukluğumu seçebilirdim ancak yansıttığı ışık hâlâ türlü engellerle kesiliyordu, gerçek yüksek dağlardı bunlar: Geçen yıllarım ve birkaç saatim.
Doktor o kadar da derinlere inmek hususunda inat etmememi tavsiye etti. Yakın zamanda gerçekleşen olaylar da geçmişim için değerliymiş, özellikle bir önceki gece gördüğüm rüyalar ve hayaller. Tabii yine de biraz olsun bir düzeni olmalı. En başından başlayabilmek için Trieste’den uzun bir süre ayrı kalacak olan doktoruma veda eder etmez sırf onun işini kolaylaştırabilmek adına psikanaliz üzerine bir makale aldım ve okudum. Anlaması zor değil ama çok sıkıcı.
Öğle yemeğinden sonra kulüpte rahatça bir koltuğa uzandım, elimde bir kalem ve bir kâğıt parçası var. Alnımdaki kırışıklıklar yok oldu çünkü zihnimden tüm çabayı sildim attım. Düşüncem benden soyutlanmış görünüyor. Anlıyorum işte. Bir yükseliyor bir iniyor… Ama bu onun tek faaliyeti. Ona bir düşünce olduğunu ve kendisini ifşa etmenin gerekliliğini hatırlatıp kalemi elime aldım. İşte şimdi alnım kırışıyor çünkü her kelime, pek çok harfe sahip ve buyurgan şimdiki zaman yükselip geçmişi gizliyor.
Dün olabildiğince kendimi bırakmayı denedim. Deneyimim derin bir uyku ile neticelendi, sonuç olarak büyük bir ferahlık ve o uyku esnasında önemli bir şey görmüş olmanın tuhaf hissi kaldı geride. Ama rüya unutuldu, sonsuza dek kayboldu.
Elimdeki kalem sayesinde bugün uyanık hâldeyim. Geçmişimle hiçbir ilgisi olmayan bazı tuhaf görüntülere göz atıyorum, görür gibi oluyorum: Sayısız vagonu peşinde sürükleyerek yokuşta burnundan soluyan bir lokomotif; nereden geldiğini, nereye gittiğini ve neden şimdi buraya geldiğini kim bilir!
Yarı uykudayken, bu yazıya bakılırsa bu yöntem ile insan ilk çocukluğunu, dahası kundaktaki hâlini hatırlamaya bile vardırır işi diye düşünüyorum. Gözlerimin önüne hemen kundakta bir bebek geliyor ancak bu neden ben olmak zorundayım ki? Hem bana hiç de benzemiyor, sanırım geçen haftalarda baldızımın doğurduğu bebek bu, öyle küçük elleri ve öyle büyük gözleri vardı ki bir mucizeymiş gibi göstermişlerdi bize. Zavallı çocuk! Çocukluğumu hatırlamam mümkün mü sanki! Şimdi, çocukluğunu yaşayan seni bile ileride onu hatırlamanın zekân ve sağlığın açısından ne kadar önemli olduğu hususunda uyaramıyorum. Hayatının tümünü, seni kendinden soğutan önemli bölümleri de dâhil olmak üzere zihninde tutmanın ne denli önemli olduğunu ne zaman öğreneceksin? Sen şimdi bilinçsizce ve zevk arayışı içinde küçük bedenini araştırmaktasın, bu keyifli keşiflerin seni acıya ve hastalığa götürecek, bunu hiç istemeyen kimseler bile yine aynı yola sürecekler seni. Ya ne olacaktı başka? Beşikteki hâlini muhafaza etmen imkânsız. Gizemli bir oluşum meydana geliyor tam göğsünün üzerinde, minicik bebek. Geçen her dakika sana yeni bir kimsayal etki kazandırıyor. Bir sürü hastalığın ihtimali duruyor karşında çünkü her dakikan pirüpak olamaz. Ayrıca küçük çocuk, tanıdığım kişilerle aynı kanı taşıyorsun sen. Şimdi geçen dakikalar pekâlâ tertemiz olabilirler ama seni hazırlamış olan nice yüzyıllar öyle değillerdi şüphesiz.
İşte uykudan önceki hayallerden çok uzaktayım şimdi. Yarın tekrar deneyeceğim.
III
SİGARA BAĞIMLILIĞIM
Görüştüğüm doktor sigara tiryakiliğimin tarihsel bir analiziyle işe başlamamı tavsiye etti:
“Yazın! Yazın! Kendinizi en sonunda olduğunuz gibi göreceksiniz.”
İnanıyorum ki şu koltuğun üzerinde rüya görmeye gitmeksizin ancak masamın başındayken sigara tiryakiliğim üzerine yazabilirim. Nasıl başlayacağımı bilmiyorum ve şimdi parmaklarımın arasında tuttuğuma benzeyen sigaralardan yardım istiyorum.
Bugün hatırlayamadığım bazı şeyleri, yavaş yavaş keşfetmeye başlıyorum. İçtiğim ilk sigaralar artık piyasada yok. 1870’li yıllar da Avusturya’da çift başlı kartal işareti taşıyan karton kutularda satılanlar vardı. İşte, bu kutulardan birinin etrafında isimlerini ve kimi bazı özelliklerini hatırladığım çeşitli insanlar bir araya geliyorlar ancak bu beklenmedik karşılaşma, beni harekete geçirmek için yeterli değil. Biraz daha fazlasını elde etmeye çalışıyorum ve koltuğa doğru gidiyorum: İnsanlar soluklaşıyor ve onların yerini, benimle alay eden soytarılar alıyor. Cesaretim kırılmış hâlde masaya geri dönüyorum.
Görüntülerden biri, kısık sesli, benimle aynı yaşta genç bir delikanlı olan Giuseppe’ye aitti, bir diğerinde ise yıllar evvel ölen, benden bir yaş küçük erkek kardeşim vardı. Görünüşe göre Giuseppe babasından çok para alıyor ve bize o sigaralardan getiriyordu. Ama kardeşime benden daha fazlasını hediye ettiğine eminim. Kendime başka sigaralar bulmak zorunda kalmıştım bu yüzden. Böylece hırsızlığa başladım. Yazları babam yemek odasındaki bir sandalyenin üzerine, cebinde her zaman bir miktar bozukluğun bulunduğu yeleğini bırakırdı. O pek değerli kutuyu satın almak için ihtiyacım olan on parayı, yeleğin cebinden