ve şairlere mahsus olduğu yolundaki yumurtladıkları yabana atılacak sözlerden değildi.
Veysi parmağını dudağına götürdü. Arkadaşlarına susma işareti vererek: “Rakı insanın zihnini cilalar, abuk sabuk söyletir. Hepinizi kendi vurgunculuk dalaveremizden başka söz söylemek zevzekliğinden menederim. İşimize bakalım.”
Muhsin: “Haklı söylüyor.”
Maşuk: “Ben de hak veririm.”
Aziz: “İki kadeh daha çekersem dayanamam. Lafın gümrüğünü verir yine söylerim.”
Veysi: “Ben senin lakırtı deliğini tıkamanın yolunu bilirim.”
Aziz: “Vurgunculuk dalaveremize dair çok söyleyeceklerim var.”
Veysi: “Sana da söz sırası gelecek, nöbetini beklersin.”
Aziz: “Hiç şimdiye kadar böyle lakırtı yasağına uğradığımı bilmiyorum. İçinde laf birikince insan acaba neresinden çatlar? Bunu anlamak için susacağım.”
Veysi: “Sen böyle laf sıtmasında sürüp gidersen ben senin nerenden çatlayacağını beklemem, bir yumrukta kaburganı deşerim, ne derdin varsa ortaya dökülür, kurtulursun.”
Muhsin: “Veysi sen sözünü tamamla. O istediği kadar dırlansın. Aziz kulağa söylemiyor, havaya söylüyor. Zevzekler, dinletmek için söylemezler, çenelerinin zevki için söylerler. Boş odada kendi kendisiyle konuşanları bilmez misin?”
Veysi: “Birinci vurgunda tavcıları sızdırdık. Bundan pişman değiliz.”
Maşuk: “Asla…”
Muhsin: “Hiç…”
Aziz: “Pay almadığım için bana söz düşmez.”
Muhsin: “İkinci vurgunu ben tek başıma yaptım. Bir kaçakçı mağazasından silah kaldırdım. Avrupa Hanı’nda markayı imzalayan Kastro Munhaym ile Karlos Hanı’nda çırağını bağladığım Perfild Strunger görünürdeki ticaretleri dışında büyük ölçüde silah kaçakçılığı yapan bir şirkete bağlı olmalılar. Bunların cinayetleri üç dört türlü. Memlekete yasak mal sokmak bir. Kaçakçılıkları iki. Dosta düşmana silah satmaları üç. Kıymetten düşmüş eski sistemde revolveri büyük bir kâr ile satmaları dört. Ve daha ve daha… Bu heriflerden parasız beş altı revolver almak, cinayetlerinin binde birini bile karşılamayacak küçük bir cezadır.”
Maşuk, düz dolu kadehin üstüne su akıttı. Berrak içki bulandı, süt gibi beyaz bir renk aldı. Rakının yarısını dikti. Meze tabaklarını birer birer dolaştıktan sonra:
“Biz şunu bunu tarıyoruz, eliyoruz. Kanuna karşı mazeret arıyoruz. Tavcıları üç yüz lira tavladığımızı, silah mağazasında çocuğu bağlayıp sandıktan revolver aşırdığımızı söylesek bu hâlimizi nasıl anlatırsak anlatalım, dünya yüzünde bizi suçsuz görecek bir hâkim bulunmaz sanırım. Yakayı ele verince kimse bize ‘Aferin yiğitler, pekâlâ yapmışsınız.’ demez, bizi hemen deliğe tıkarlar.”
Muhsin: “Malum…”
Maşuk: “Biz Boğmaklı Reşide’yi soyduk, üç yüz lirasını aldık, üç yüz lirasını da üzerinde bırak…”
Muhsin: “İşte bu ahmaklıktır. Bizden daha kuvvetli birkaç kişi işi haber alıp da bize çullanmış olaydılar, üzerimizde buldukları paranın hepsini alırlar, yarısını bize bırakmak hımbıllığında bulunmazlardı.”
Maşuk: “Bu da malum…”
Aziz: “Bana lafı yasak ettiniz ama söylemesem çatlayacağım. Bir insan ya namuslu olur ya hırsız, dolandırıcı, mantarcı olur. Bir parça namuslu, bir parça tavcı hırsız olmak olamaz. Bir adam ya büsbütün öyle olur ya böyle olur. Bulduğunuz paranın yarısını sahibine bırakmakla avallıktan başka bir şey yapmış olmazsınız.”
Veysi arkadaşlarına söz yetiştirmek için bir dolu kadeh yuvarladıktan sonra biraz süzgünlük gelen gözleriyle hepsinin yüzüne bakarak: “Ben lakırtı ebeliği istemem. Ben katilliğin pek kötü bir şey olduğunu deminden beri söyledim. Adam öldürelim demiyorum, geçinelim diyorum.”
Aziz: “Hırsız yakaladığı adama: ‘Çıkar paranı!’ deyince soyulan hemen çıkarıp verse hiç öldürme cinayeti olmaz. Kabahat kimde?”
Veysi: “Biz insanları soyanları soyacağız. Bu davranışımız için özür aramak yahut yaptıklarımızı kanuna, şeriata uydurmak saçma bir şeydir. Yakalanırsak bizim gibilerini götürdükleri yere bizi de tıkarlar. Bunu göze almalı. Ama yine yakalanmamaya bakmalı.”
Maşuk: “Yakalanmayı hangi hırsız ister? Bu, istenilmeyerek uğranılan bir kazadır.”
Veysi: “Bu işin tehlikesinden korkuyor, namuslu kalmak istiyorsanız yol yakın iken dönebilirsiniz.”
Muhsin’le Maşuk gözlerini kadehlere dikerek tuhaf bir gülüşle düşünmeye daldılar.
Veysi, Aziz’in arkasını okşayarak: “Siz çekilirseniz bana bu çocuğun arkadaşlığı yetişir. Çokça lafazan ama vurgunculuk için çok cevherli bir kopil… Zannederim ki sözümden bir nokta dışarı çıkmaz.”
Aziz, sevincinden yerinde birkaç defa hopladıktan sonra lakırtı yasağını bozarak: “Benden her yararlık bekleyiniz. Bana inanınız, bana güveniniz. Emrediniz, denizlerden yürüyerek Adalar’a gideyim. Tayyaresiz beş dakikada Çamlıca’ya uçayım. Masallarda büyülü külahı giyenler gibi şimdi gözlerinizin önünden kaybolayım. Suratımı değiştireyim. Genç iken ihtiyar şekline gireyim, erkek iken kadın olayım.”
Veysi: “Pek iyi, pek iyi… Anladım. Şimdilik lafa yekûn çek. Senden, başka fedakârlık, başka mucize istemem.”
Veysi, bir zaman arkadaşlarının cevaplarını bekledi. İçki, onların üzerlerinde tersine bir tesir yapıyor gibiydi. Serbestleyecek, şahlanacak, suya ateşe saldıracak, her tehlikeye meydan okuyacak yerde uyuşur, duraklar gibi bir şeyler oluyorlardı. Sözlerine cevap alamayınca Veysi devam etti:
“Namuslu kalmak istiyorsanız iki vurgundan aldığınız paralar ile silahları tam olarak bize veriniz.”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.