Abdülhak Hamit Tarhan

Makber


Скачать книгу

yüzünü türâb içinde,

      Geldim, aradım kitâb içinde.

      Bir hâb gelir o, dîdeden dûr,

      Gitti diyemem mezara ol nûr.

      Bu sıfr nedir hisâb içinde?..

      Erkam ona inkılâb içinde.

      Bir hîçi-i zîvücûd, yâhud,

      Bir kabrdir ıztırâb içinde.

      Her gördüğü şeyden, Allah Allâh…

      Son demler o eyler oldu ikrâh.

      Etmezdi heves güzel havâye,

      Vermezdi semâya gayri pâye.

      Tutmuştu fenâ rehin o hemrâh,

      Etmek beni istemezdi âgâh;

      Nâlân idi pençe-î veremde,

      Gördükçe beni gülerdi eyvâh!..

      Bir gün uzak olsa sohbetinden,

      Ömrüm geçemezdi hasretinden,

      Bir ân-ı firâkı bî-teemmül,

      Ettim ebedîsine tahammül.

      Kurtulmadı âh!.. illetinden,

      Can kaldı alîl firkatinden.

      Anlardı nedir azabı kabrin,

      Görseydi bu hâli cennetinden

      Yârımdı o, yoktu bir rakîbi,

      Olmuş idi ruhumun tabîbi.

      Şimdiyse elimde yok ilâcım,

      Lâkin onadır hep ihtiyâcım.

      Urmak neden öyle bir garîbi?..

      Gurbetlerinin bu mu akîbi.

      Ben bari türâb olaydım evvel,

      Mâdâm türâb imiş nasîbi…

      Sıhhatçiği dâimâ diğergûn,

      Kalbi ise bin kederle meşhûn.

      Ağlardı içi, olursa handân,

      Handeyle ederdi setr-i hicran.

      Pek çok kişi zannederdi memnûn,

      Memnunluk olurken onda mahzûn.

      Etmişti beni bu hâli pür ye’s,

      Etmişti beni bu hâli meftûn.

      Makber, sonudur dekayıkın bu,

      Bir sırr-ı garibi Hâlık’ın bu.

      Bir nûr ki meyledince hâba,

      İnmekte şu bir yığın türâba.

      En yükseğidir şevâhikın bu,

      En müdhişidir hakayıkın bu,

      Bedbaht, o hakîkat anlaşılmaz,

      Şânın bu, cihanda lâyıkın bu.

      Hempây-ı sükût rûzgârı,

      Karşımda yürür durur mezârı.

      Geçtikçe ben ol güzârgehden,

      -Kim hîç geçilmiyor velehden-

      Gördükçe temevvüc-î gubârı,

      Gönlüm gelecek sanır o yârı.

      Bir gamlı haber duyub, demiştim;

      Agâh edeyim o gamgüsârı.

      Kalbimde teessür-î zevâli,

      Feryâd ile şerh için bu hâli.

      Gâh avdet eder de makberinden,

      Evde onu bulmak isterim ben.

      Birdenbire fevtinin hayâli,

      Tağrîb kılar bu iştiğâli…

      Gönlümde yine tahaşşüd eyler,

      Bilcümle mekabirin zılâli.

      Yâ Rab, öleyim mi, neyleyim ben?..

      Ayrı yaşayım mı sevdiğimden?..

      Verdin bana böyle bir musîbet,

      Ettin beni düşmen-î mahabbet.

      Yâ bir kulu sevmiyor musun sen?..

      Yâ böyle ölüm değil mi erken?..

      Hiç bulmamak üzre gaib ettim,

      Mecnun gibi ben onu severken.

      Yok, yok!.. Bunun ihtimâli yoktur,

      Kalbin o kadar mecâli yoktur.

      Müstakbele hükmolunmaz ammâ,

      Vicdan kılıyor bakayı imâ.

      Yok şüphe ki eski hâli yoktur,

      Lâkin umarım zevâli yoktur.

      İllâ yaşamak bana gerekmez,

      Âlemde bunun misâli yoktur.

      Allâh işini gör ey birader,

      Etmez mi bu iş beni mükedder…

      Lâkin ne mükedder, âh sorma!..

      Kimdir kim o bîgünah?.. Sorma!..

      Olmuştu yetîmlik mukadder,

      Bilmezdi nedir pederle mâder.

      Bil sinnini: yirmi altı var, yok,

      Tut, sonra, anı mezâra gönder…

      Kendi gibi olmadan haberdâr,

      Evlâdını da yetim eder yâr.

      Ta’kib ederim eğerçi her gün,

      Ben yolda iken gurûb eder gün.

      Mechûl kalır netice-î kâr:

      Yâ hâb o, ya bir hayâl-i bîdâr.

      Metruk, zalâm içinde, bîkes,

      Ben yâr-ı kadîmi sanki ağyâr.

      Yok ben bu tahavvüle dayanmam,

      Ben böyle hakikate inanmam.

      Şiddetle bu benziyor muhâle,

      Bilmem, niçin ağlarım bu hâle!..

      Hecrin ile haşre sürse, yanmam,

      Kanmam meleğim, bu derde kanmam.

      Haşre kadar ağlasam yetişmez,

      Haşre kadar ağlasam osanmam.

      Lâhût nedir, nedir ya nâsût,

      Feryâdıma karşı emr-i meskût.

      Bir sırr oluyor bütün bu esrâr,

      Ma’nâ bitiyor kılınca tekrâr.

      Yâ Rabbi nedir o tahta tâbût,

      Olmaz mı ukul bunda mebhût…

      Mümkin mi o cism-i nâzenini,

      Tekfîn ede bir acûz-i fertût.

      Ölmek diyoruz nedir bu ta’bîr,

      Cânan mı ede bu hâli tefsîr?..

      En ince yerim kırıldı yâ Reb,

      Karşımda nedir bu burc-i Akreb?

      Etmez mi bu hâl cana te’sîr?..

      Kılmaz mı bu i’tikadı tağyîr.

      Hayret eğer olmasaydı vârid,

      İnsan neyi addederdi tedbîr?..

      Sen Fâtıma gittin öyle bensiz,

      Gönlüm acabâ yaşar mı sensiz.

      Ölmek, yaşamak, ya can çekişmek,

      Râzîyız, aman fakat değişmek…

      Sen, ben gül