Скачать книгу

bir yandan bunları düşünürken, bir yandan da kendisini düşünüyordu. Babası yarın gözlerini kaparsa ne olacak? Büyük kardeşine hiç güvenemezdi. Bugün bile, ev için bir para istemek gerekse Nimet onun vereceğini bilmekle beraber Peyker’i yolluyor.

      Küçük kardeşi açık yürekli bir adamdır. Ancak bir taş parçası gibi onun boynuna asılı kalmak da kolay değildir. Babasından kalacak aylık, ne kadar kısılsa, bu evi geçindirmez. Bunun en iyisi gençlik, güzellik varken bir koca bulup varmaktır. İnanıyordu ki bir kocası olursa, bu evi döndürmek kolay olacaktır. İnanılacak bir koca!

      Evdeki durumunu Cavide’ye açmıştı. Bunun için doktorla baş başa bir konuşma yapmak istediğini söyleyince Cavide bu konuşmayı niçin istediğini biliyordu. Yalnız Nimet’e de nasıl olsa bir koca çıkacağını sandığı için, görüşmesini pek yerinde bulmamıştı.

      Yalnız o gece soyunurken, kocasına dedi ki:

      “Bu senin doktor evlenecekse, bizim Nimet’i alsa ya! Daha iyisini mi bulacak?”

      O günlerde ortalığı karanlık görmeye başlamış olan kocası da;

      “Tamam.” dedi. “Evlenecek günü buldu!”

      “Niçin, günün nesi var? Herkes evlenip duruyor, bugün evlenmezse yarın daha mı iyi olacak?”

      Kocası;

      “Ben sana şaşıyorum.” dedi. “Ortalığın tasası bize mi düştü.”

      Sonra da lafı uzatmamak için;

      “Ben bu işleri hiç bilmem.” dedi. Yorganı başına çekerek sırtını döndü.

Nimet ile Murat Ali Konuştular

      Nimet, Murat Ali ile görüşmeyi ilkin istemişken sonra düşünüp vazgeçmişti. Ancak bir tesadüfle bu görüşme kendiliğinden oldu.

      Bir gün Nimet, Cavide’ye gitmişti. Cavide de berbere gidecekmiş. Nimet’e;

      “Otur da ben şimdi gelirim.” dedi.

      Gitti. Üç saat gelmedi. O gidince doktor geldi. Nazif bir iş için onu çağırmış, bekleyecekmiş. Onu da küçük salona aldılar. Nimet, pencere önünde oturmuş bir şey işliyordu. Murat Ali de geldi, oturdu. Cebinden gazetesini çıkardı, okuyacaktı. Sonra konuşmaya başladılar. Murat Ali kendisiyle evlenmek isteyen kızlar içinde Nimet’in de bulunduğunu bilmiyordu. Öteden beriden konuşurken söz evlenmeye geldi. Murat Ali söyledi, kız dinledi. Bütün düşündüklerini söylemek için, biraz da onu yüreklendirdi. Doktor da coştu. Çoktandır böyle uzun söylevler vermeye, içinde yaşayan kutlu sosyalistlikten, eşitlik yüksek isteklerinden doğma görüşlerini, kendi sosyalist tarikatinin bu evlenmek bölümünü hemen söylerken doğan yüksek buluşlarla anlattı. Beğenerek dinlendiğinizi söyleyen duyar, inanırsa ilhamlaşır, dervişler gibi hallenir. O güne kadar hiç düşünmediğini düşünür, düşünüp de söyleyeceğini de söyler. Murat Ali coşkunlukla konuştu. Bu arada evlenmek için düşündüğünü de anlattı.

      Cavide gelince bunları konuşur buldu. Gözleri ile Nimet’e, “Nasıl, anlaştınız mı?” diye sordu. Nimet de dudak büktü. “Sonra anlatırım.” demek ister gibi baktı. Cavide de oturdu. Çay getirdiler, biraz sonra da Nazif geldi. Hep birlikte çay içtiler. Sonra Murat Ali, Nazif’in tercümesini istediği bir kâğıdı, oracıkta dilimize çevirmeye başladı. Nimet de kalkıp evine gitti.

      Ertesi günü Nimet’le Cavide konuştular. Cavide;

      “Ee, ne diyor senin doktor?” diye sordu.

      “Ne diyor! Onun dediği çok! Bilmem ki doğru mu söylüyor. Eğer söylediği gibi düşünüyorsa, bence çocuk gibi. Bir kere Alamanya’da karısı marısı yokmuş. Burada evlenecekmiş. Bunu düşünüyormuş ama evlenmek önce herkesin anladığı gibi değilmiş. Evlenmek dinlenmek, rahat etmek demek değilmiş. Ekonomik de değilmiş. ‘Evlenmek’ sözü, burjuvalar içinde erkek için yanlış, kadın için doğru imiş! Anladın mı?”

      Cavide;

      “Anlamadım.” dedi.

      “Dur. Anlarsın! Bir kere doktor bize, burjuva diyor. Biz burjuva kadınların kuracağımız evlerde erkeklere düşen çalışıp kadının başına toplayacağı bir sürü hizmetçileri, dadıları, süt nineleri, çocukların matmazellerini, hanımın dostlarını, tanıdıklarını besleyip doyurmakmış! Erkeğin payına düşen ise yatacak bir yer, sabahları bir fincan çay, akşama acı, tatlı, daha doğrusu tatsız bir yemek. Hepsi bu kadar! Erkek yemeğin tatsızlığını söyleyecek olsa, hanım daha önce başlar, aşçıyı çekiştirir, yahut kocasına dermiş ki: ‘Yavrucuğum, evde ne yapılsa sana tatsız geliyor. Huyunu bilmesem, mahsus yapıyorsun diyeceğim.’ ”

      Nimet bunları söyleyince Cavide kendi sözlerini tanıdı. Kızdı.

      Yüzü değişti. O da kocasına böyle şeyler söyler, o da Nazif’e, “Yavrucuğum.” der, kocası da onu “Kızım.” diye çağırırdı.

      “Bak miskine!” diye mırıldandı. “Neler de biliyormuş.”

      “Evlendim, diyen adam, istediği kadar da zengin olsun çorabını giyince parmakları dışarı çıkarmış. Biraz söylenecek olsa karısı ona dermiş ki: ‘Her şeyine ben bakıyorum, çorabını da sen düşünüver!’ Yeni yakalıklar kolacıda değişmiş olsa, Mari’nin suçu! Bir temiz mendil aranır da bulunmazsa, hanım dermiş ki: ‘Benim işim başımdan aşıyor, sen de biliyorsun. Her gün sokaktasın, kendine iki düzine mendil alıver. Aranınca bulunmuyor işte. Hepsi eskimiş, yırtılmış olacak. Kimbilir, kız nereye koymuştur. Sen de her şeyi bana düşündürmek istersin!’ Sonra aylık masrafları sayıyor… Salona bir yeni vazo, çalınmayan piyanoya bir yeni örtü, çocuğa yeni araba, çocukların matmazeline yılbaşı hediyesi, erkeğe de üstelik bir metres masrafı. Daha neler, bilmiyorum! Ha, diyor ki: ‘Bugünün burjuva kadınının evlenmesi, kendine, yanına toplayacağı bir sürü adamı besletecek bir herif bulmak’ demekmiş.”

      Söz buraya varınca Cavide dayanamadı.

      “Saçma.” dedi. “Geçineceği olanlar kocaya varmıyorlar mı? Yazık ki bunlar, para verip okutuluyor, sonra da bunlardan iş bekliyorlar!”

      Kalktı, piyanonun üstünden bir cıgara alıp yaktı. Kendi kendine de “Bu aptalın bir bildiği mi var? Sakın Nazif’in bir metresi olmasın!” diye düşündü. Kaşları çatıldı. Başı ağrımaya başladı.

      “Aman.” dedi. “Bunlar erkek değil mi, hepsi iğrenç şeyler. Kimbilir aralarında neler konuşuyorlar da bu aptal da bunları söylüyor.”

      Bu sözlerinden anlaşılıyor ki Cavide kocası ile doktor arasında kendisi için bir dedikodu yapılmış olmasından işkilleniyor. Nazif’in bir kapatması bulunmasını da olmaz bir şey gibi görmüyor.

      Bu iş üzerine daha başka şeyler öğrenebileceğini umarak;

      “Daha ne saçmalar söyledi?” diye sordu.

      “Daha ne bileyim, türlü şeyler… Aklımda kalmadı ki! Kendi nasıl evlenecekmiş, onu anlatıyor. Evlenmek değil de onun dediğine göre ‘Eş tutacakmış’ Karısı ile otelin birinde yan yana iki oda tutacaklarmış, herkes kendi hesabını ödeyecekmiş. Karı-koca birbirinin parasına, yediğine içtiğine karışmayacakmış. Çocukları olursa, ortaklaşa bir oda bir de dadı tutacaklarmış. Karı-koca ikisi de çalışacakmış. Daha işte bunun gibi şeyler… Evlenmek, insanların köylerde yaşarken yaptığı bir şeymiş. Artık evlenmek değil, eş tutmak olacakmış. İleri milletler, ileri kafalı adamlar böyle düşünüyorlarmış.”

      Bunları anlattıktan sonra Nimet dedi ki:

      “Doğrusu içime bir ürküntü geldi. Evleneceğim derken, böyle adamlara düşmek