Hilal Otyakmaz Aydin

YÜREĞİME AŞK DÜŞSÜN


Скачать книгу

pty-line/>

      Yazar lisansını Türk Dili ve Edebiyatı, Yüksek lisansını Tasavvuf edebiyatı üzerine tamamlamış olup bu süreçte Avrupa’nın Kudüs’ü Bosna Hersek adında Bosna-Hersek’te yaptığı alan çalışması kitabını yayınlamıştır. Doktorasına Halk Edebiyatı üzerinde devam etmektedir. Makaleleri, editörlük yaptığı kitaplar, çeşitli gazete ve dergi yazıları da mevcuttur. Akademik ve kitap çalışmalarına halen devam etmektedir. Çalışma alanları şunlardır: Halk edebiyatı, halk bilimi, folklorik alan çalışmaları ve tasavvuf.

      “De ki; Rabb’imin sözleri için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar mürekkep ilâve etseydik dahi Rabb’imin sözleri bitmeden önce mutlaka deniz tükenirdi.”

(Kehf Suresi, 109.)

      Efendimiz (s.a.s.) buyurmuştur:

      “Cenab-ı Allah vardı, başka bir şey yoktu. Şimdi de daha önce olduğu hâl üzeredir.”

      “Nefsini bilen, Rabb’ini bilir.”

      “Kâmil mü’min Cenâb-ı Allah’ın âyinesidir.”

      “Ben kulumu sevince onun tutan eli, gören gözü, yürüyen ayağı olurum.”

      İlmin kapısı Hz. Ali (r.a.) buyurmuştur:

      “İlim bir nokta idi…”

      Başta Hz. Peygamber’imizin (s.a.s.), Hz. Ehl-i Beytin,

      Hz. Hasan Basrî’nin, Hz. Abdülkadir Geylânî’nin,

      Hz. Bayezıd-ı Bistamî’nin ve Hz. Muhyiddin İbn-i Arabî’nin ruhlarına ithafen…

      Şeyh Seyyid Hacı Salih İbrišević el-Farukî,

      Ergül teyzem, ailem, eşim ve Faruk Yiğit Araz kardeşime teşekkürü bir borç bilirim.

      Bu yazılan hakikat cevherleri âcize ait değildir. Bu hakikatlere vasıl olamadığım için de Rabb’im affeylesin ve bu güzelliklere cümlemizi vasıl eylesin.

      Âmin.

      Efendimiz (s.a.s): “Şüphesiz ki, Rabb’imi Rabb’im ile bildim.”

      Rabb’imi Rabb’im ile bilme niyazıyla…

      Bismillahirrahmanirrahim

      MUKADDİME: LEDÜN İLMİ / HİKMET-KUŞ DİLİ

      (Güzel Okuyucum! Giriş uzun tutuldu ki, kitabın mahiyeti bilinmiş olsun. Rabb’im hakkıyla istifade etmeni ve ettirmeni nasib ü müyesser eylesin. Âmin.)

      Selam olsun…!

      Cann… Bilir misin, hikmet-kuş dili nedir? Neden hikmet dili derler bu gönül ilhamlarına? Çünkü bu ledün ilmi,1 hikmet esintileri, kuşun aniden uçuşu gibi, sâlikin2 gönlüne hızla gelir ve gider. Kuş, uçup gitmesi, özgürlüğüne düşkün olması açısından insanın ruhuna benzetilir. İnsanoğlu kuş misali ifadesi de oradan gelir. Bu hikmet dilinin de muhatabı ruhtur. Rabb’ini hakkıyla bilmeye adanan kula, Hak katındaki ledün ilimleri ruhtan bedene, bedenden uzuvlara doğru öğretilir. Ruhun seyr-i sülûku3 ile Rabb’in katındaki hikmetler, sâlikin yüreğine akıtılır. Hikmetler yüreğe aktığı anda yazılması gerekir. Bu dil her yerde yazılan, kitaplardan öğrenilen kesbî bir ilim olmadığı için herkes anlayamaz. Ancak aşk ehli anlar. Ayrıca kâinatta her varlığın bir konuşma dili vardır. Sâliklerin aşk dili kuşların konuşmasına benzer. Gizli, remizli, ehlinin anlayabileceği dildir. Sayılar, tecelliler, hâller bu dilde önemlidir. Teslimiyet, sadakat, tevekkül, ilim, takva, ihsan, aşk ve daha birçok makamların perdeleri, hikmet dilinin tezahürleri ile açılır ve sâlike yol aldırır. Gönül kuş gibi olmuş, Rabb’in katındaki ilham esintilerine açılmıştır. Bilinmezlikler memleketine yola koyulmuştur. Orada bilinen Rabb ve Resul’dür.

      Güzel okuyucum! Hikmet dilini, âşıklara sor. Âşık mürşidinin4 gönül esintilerini hikmet diline yansıtır. Mürşidinden aldığı güzellik cevherlerini, dilinden dökülenler ile hâlka yansıtır. “Beni sorman bana, ben bende değilem.”5 ile cevelan eder. Bu yüzden hikmet dili anlatılması zor bir dildir. Kulun dünya hayatında yaşadığı olaylar, zamanlar, mekânlar ve şahıslardan sıyrılıp, bu dört unsurun arka planında olan hakikatlere yelken açması ile hikmetler görülmeye başlanır. Rabb’ini marifet-hakikat ile bilmek adına öğrenilen ilimler aşk, tefekkür, sadakat, istikamet, tevekkül ve diğer güzellik cevherleri ile amelleşmeye başladıkça, kulda yakînlik artar. Tasavvuf yolunda olan hâller yaşar ki, mükâşefe yani keşfetmeye izin vermesi ile perdeler açılır ve Rabb’in lütuf esintileri gönülde coşmaya başlar. Sâlik duramaz. Ruhu cezbe ile döner durur. Gönül dili ise zamanla açılır. Yaşanılan hâllerin, makamların aktarılması zordur. Bu dilin farklı farklı makamları, her makamın içerisinde de farklı sırları vardır. Hayat her daim bu sırların peşinde, Rabb’e daha iyi kul olabilmek sevdasıyla geçer. Hak, bazı sâliklere bu güzellikleri yaşattıktan sonra onları bir müddet hayretten konuşamaz durumda bırakır. Bazılarından ise, gördüğü hikmetleri anlatması istenir. Hak, yaşattığı güzellikleri anlatmaları için onlara hikmet dilini inkişaf ettirir. Bu inkişaf için gönüllerini İnşirah Suresi’nde olduğu gibi yıkar, temizler ve geniş hâle getirir. Hikmet dili; bilinmeyen, idrak edilemeyen âlemlere vasıl olan bir dildir. Sâliki farklı kabz (sıkıntı) hâllerine sokar. Burada mürşid çok önemlidir. Sâlik, Rabb’in bahşettiği bu güzelliklere ancak ‘hiç’lik’ ile eriştirilir. Hiç olanda, Rabb’in yanında varlık ortaya koymayanda, Hak daim var olur, bâki olur.

      Hikmet dili, Hakk’ın güzellik sırlarının açılmasıdır. Dünyaya yakınlık yerine, Hakk’a yakînliği artan kula, Hakk’ın Kendisini marifet, aşk ile bildirmesinin tezahürüdür. İnşirâhın kalbini kapladığı sâlik, hikmet diline bu şekillerde alıştırılır. Zamanla, kendisinin konuşmadığını, yazmadığını fark eder ki, insanoğlu hiçbir zaman kendi isteğiyle konuşamaz, yazamaz. Rabb ‘ol’ der, insanoğlu hiçliği ile yapması gerekeni yapar. Ayrıca sâlike bu alıştırmalardan sonra, Rabb’in isim, sıfat, fill tecellileri de başlar. Bu tecelliler için yukarıda bahsettiğimiz gibi, kalb inşirah nurları ile hazırlanır, temizlenir. Temizlenir ki, Güzeller Güzelinin tecelli nurlarına layık olsun.

      Hak, kalbe sürekli farklı yönlerden tecelli eder. O’nun vechi her yöndedir. Bu yüzden hikmet dili hemen anlaşılamaz. Zahîrde anlaşılır gözükür, batında ise yüksek derinliklere sahiptir. Hakikatlerin söyletildiği sâlikin kendisi de bazen anlayamaz. Ancak mürşidi o hakikatleri açmasına izinli ise, zamanla anlayabilir. Efendimiz (s.a.s.), Rabb’imiz ile Miraç’ta muhab-betullaha erer. Bu, aşkın tecellisi olan hikmetlerin nihai noktasındadır. Efendimiz (s.a.s.) Ashab’ına zahîri olarak Mirac’ı anlatır. Dilinden dökülen inci tanelerinin vahiy gözüyle batınî olarak hikmetlerine erenler, O’nun (s.a.s.) izinden, Rabb’in iznine göre batında Mirac’ı yaşamaya başlarlar. Hikmetlere vakıf olmak bundandır. Hz. Süleyman’ın (a.s.) karıncalarla, kuşlarla konuşması bundandır. Hz. Davud’un (a.s.) demirle söyleşmesi vahiy ile birlikte ledün ilminin nihai noktalarındandır. Efendimiz (s.a.s) ve diğer peygamberler vahiy ile buyururlar. Onların arkalarından gelen varisler de Hakk’ın katındaki ilimlere talip oldukları için ledün ilmi ile konuşturulurlar.

      Yüce Allah, peygamberlerine (a.s.) mucize, onların arkasından gelen varislerine de, kerametler bahşetmiştir. Ledün ilmi, hikmet-hikmet dili Hakk’ın yakınlığına nail olanlara, Kendi katındaki güzellik, hikmet cevherlerini nasip ettiği dildir, ilimdir. Kul ilme yeteri kadar vakıf değil iken, Rabb’inin aşkına talip iken; Rabb’i de ona bilmediklerini bildirir, onu Kendisi için konuşturur.

      Rabb bu güzellikleri neden bahşeder? O’nun adı zaten yücedir. İnsanların O’nun adını yüceltmesine ihtiyacı yoktur. İnsanın Hak katında yücelmeye ihtiyacı vardır. Bu yüzden kul, hiçliğini kabul eder ve Yüce Allah’ın dilediği ilimler ile donatılır. Sonra da insanların yüreklerine Hakk’ın aşkına vesile