Yüce Allah her kulunu tercih etmiştir ancak sonrasında Hakk’ı daim tercih edeni, Hak da daim tercih etmiştir.
Sâlikin tasavvuf yolundaki kavramları kal’den hâle geçirmesi ile birlikte bu sayıların tezahürü gerçekleşir. Sayıların hikmet dilindeki ilmi geniştir. Aşk bu sayıların ve kavramların her daim kuşatıcısıdır. Bir sayısından dokuz sayısına olan yolun başlangıç ve bitişi aşk vasıtasıyla ise, on bir sayısından diğer sayılara devir ile de aşk, istikamet ile devam eder. Aşk her bir menzilde yer alır, her varlığı kapsar, kuşatır. Yüce Allah’ın muhabbetullah eksenine girmek farklı bir lütuftur. Bu sayılar, renkler, vücudlar, varlıklar kısacası kesretler sonunda vahdette birleşir. Renksizlik, sayısızlık, zamansızlık-mekânsızlık, her varlık ortadan zamanla kalkar.
Hikmet dilinin sadr olmak üzere diğer uzuvlarda açılması, bu açılmanın da devamlılığı için sâlik, nefsi ile sürekli zor bir mücadele hâlindedir. Hikmet dili zor ve hassas bir hâldir sonra makama tebdil eder. Sürekli Hak ile olma hâli devamında ise Hak ile olma makamıdır.
Rabb’in razı olmadığı, dünyanın girdiği kalbde hikmet dili barınamaz. Sâlikin bu yüzden sürekli, dikkatli olması gerekir. Dikkatli insan olmak için insan beklentisiz olarak sevdiği kişiyi bile üzmemek üzere her davranışına dikkat eder. Karşısındakini mutlu eder, mutlu olur ve karşılık beklemez ise huzur bulur. Bu anlatılanların Tek Sahibi olan Yüce Allah’a beklentisiz aşk, ihlâs ile bağlanma insana anlatılamayan güzellikleri yaşatır.
Hak ile olan yürüyüş güzel bir yürüyüştür ki, Yüce Allah bu yürüyüşte kulun başarısız olmasını hiçbir zaman istemez. Yüce Allah kulunun bu makamlardan geriye gitmesini de istemez, bulunduğu yerde kalmasını da istemez. Sürekli ileriye, Kendi’sine yaklaşılmasını ister. Sâlikin dilinden bu yaşanılan güzellikler coşkun bir eda ile dökülür. Hak, bu coşkunluğu dervişe yaşatır ancak dervişin dilinden bu ledüniyat ilminin aynı şekilde aktarılmasına izin vermez. Hikmet dilindeki bu coşkunluk kalb süzgecinden geçirilerek hâlka verilir. Hikmet dilinin bilinmeyenleri bu yüzden fazladır. Bilinmeyenler sâlikin bilinenlerinde saklıdır. Sırlar hassas terazide iyi korunmalıdır. Koruyan da daim Hakk’tır. Her şey O’ndan yine O’nadır.
Hikmet dili; sabrın, mücadelenin dilidir. Şeytan bu yoldaki sâlik (yolcu) ile çok uğraşır. Yolundan vazgeçirmek için onun her azasına türlü vesveseler gönderir. Hakk yolcusu sürekli Rabb’inden yardım isteyerek düşmanını iyi bilir. Düşmanına karşı kendisini savunması için imanını Allah’ın izniyle güçlendirir. Mücadele ve kabz11 sonucu dervişin gönlünden hikmet dili, Rabb’in üns esintileri ile dökülmeye başlar. Derviş, yaşadığı bu hâlleri kendisine dâhil anlatamadığı için gönül dünyasında mürşidi ile sürekli irtibat hâlinde olmalıdır. Her menzilde; ‘Rabb’imin rızası var mıdır?’ diye nefsi ile muhasebede olması, bunu nefsine zorla değil, Rabb’e aşk rızasına bağlı çevirmesi, mürşidi ile istişare ederek hareket etmesi, dervişin hikmet diline olan yatkınlığını hızlandırır. Rabb’e aşk yolunun basamaklarını aşmak muhasebeyi sağlam yapmak ile irtibatlıdır. Sürekli kalabalık içinde kalan, yalnızlaşamayan insan hikmet diline yönelemez.
İnsanoğlunun Rabb’ine her an var olan yolculuğunun bilinci insanı kuşatmalıdır ki, hikmet dili yüreğe istikamet ile akmaya devam edebilsin. Hak katındaki hikmetler dervişin yüreğine süzülürken derviş varlığından sıyrılır. Farklı mekânlarda seyr hâlindedir. Bu sebeple bu hikmetlerin hâlktan uzak hâlvette12 yazılması önemlidir. Bu aşamalar dervişin bedenine-ruhuna zamanla yerleşir. Zamanla her hâl, sonrasında makam derviş için muhabbete dönüşür. Rabb’i karşılıksız, beklentisiz, sadece onun Rabb’i olduğu için sevmeye tekâmül eder. İnsan-ı kâmiliyete varışlar başlamış olur. Bundan sonraki dönem derviş için hayat; Rabb’e aşk için her olaya ‘sefa’ demektir. Lütfu da hoş, kahrı da hoş demedeki kahrı bile lütuf görme makamıdır. Derviş için hakikatler, bu şekilde güzel görme ve aşkla Allah’a bağlılıkla devam eder. Mürşid, dervişin terbiyesine bu güzelliklerin istikameti için sürekli devam eder.
Yüce Allah kullarına yaşattığı her hadiseyi onlar için terbiye unsuru sayar. Bu terbiyelerin arka planındaki hikmetlere yönelme, kulun Rabb’ine olan yolculuğunda tekâmülünü hızlandırır. Yolculuğun istikametine göre dervişte hikmet dilinin çeşitleri tezahür eder. Derviş sürekli yolculuğun ilerisi için mücadele etmelidir ki, hikmetlerin inkişafına fazlaca nail olsun. Hâlkın içinde Hak ile olma, mürşidlerin ruhaniyetlerinden beslenip onlardan hakkıyla ders alma ve aldığı hikmetleri izin dairesinde insanlığa aktarmak hikmet dilini daha çok açar, ilerletir. Mürid, Rabb’i için talep edendir. Mürid sabırla istemeye, hayretle Rabb’inin güzellikleirni seyretmeye devam etmelidir ki, Rabb’i ondaki tecellilerini arttırsın.
Mürid başına gelen bu hâlleri anlayamadığı için mürşidi onu her daim Rabb’ine doğru yönlendirmeye çalışır. Burada tam teslimiyet, nefis ile mücadele için önemlidir. Bu mücadeleler ile bu hâller aşılmaya çalışılacaktır. Çünkü mürid bilemez. Farklı olaylar yaşar, anlayamaz. Mürşidine olayları, rüyaları anlatmalı ki; mürşidi onu zikirlere, tefekküre ve dikkat etmesi gerekenlere yönlendirebilsin. Bu şekilde hikmet dili açılmaya başlayacaktır inşallah. Hikmet dili nazlıdır. Zaman ve sabır en iyi ilaçtır. Rabb’im nefsimizin engellerini aşmayı, bahşettiği güzel hakikatleri görmeyi, her hâlimizde O’nunla olmamızı daim nasib ü müyesser eylesin. Âmin.
Cafer-i Sadık Hazretleri’nin13 ruhaniyeti ile Bayezıd-ı Bistamî Hazretleri14 yıllarca seyr-i sülûk yolunda yetişmiştir. İki Zatın her gün ders saatleri varmış ve o saatte ilmi ledün-hikmet dili mürşidinden müridine aktarılırmış. Cafer-i Sadık Hazretleri’nin ilmi Hızır’dandır (a.s.). Hızır’ın (a.s.) makamından ders alan talebeler bu dersleri hikmet dili vasıtası ile insanlığa aktarmışlardır. Bu derslere katılanlar ledün ilmi ile aktarılan hikmet deryalarını okudukları, dinledikleri zaman yazının hangi rahleden geldiğini anlarlarmış.
Her bir dervişin bu rahledeki terbiyesi farklıdır. Her insan farklı meşreplidir. Derviş mürşidinin elinde yeniden büyüyen bir bebek gibidir. Yemeyi, içmeyi, konuşmayı ve diğer her olguyu baştan öğrenir. Bebek büyüyüp konuşmayı öğrendikçe, dilinden dökülenler artık hikmet dilidir. Bu yetişme örneğinde Cafer-i Sadık Hazretleri, Bayezıd-ı Bistami Hazretleri’ne öyle vak’alar aktarırmış ki, Bayezıd-ı Bistamî Hazretleri duyduklarının etkisi ile cezbe hâlinde bir müddet tepkisiz şekilde kalır ve Allah’ın izni ile ve mürşidinin himmeti ile dünyaya dönermiş. Letafet âleminden kesafet âlemine dönüşü yaşarmış. Bu derslerin etkisiyle günlerce konuşamaz hâlvette kalırmış. Talebeleri O’nu merak ederlermiş.
Pîr yemeyi içmeyi unutur, talebelerinin O’na hatırlatması ile bir tas çorba, az ekmek ile hayatta kalabilmek için yemeyi seçermiş. Rabb’in izni ile hâlvetten celvete15 çıktığı zaman müridlerine verdiği dersler hikmet dilinin yansımalarıymış. Bu yansımaları da herkes kendi kabına göre idrak edermiş.
Rabb’ine canla başla; mürşidine itaat ile teslim olan derviş, hikmet dilinin esrarlarını yüreğine nakşeder. Sonra da Hakk’ın izniyle, mürşidi ona ‘Oldun.’ diyene kadar mürşidinin vekili olarak vazifesine devam eder. Bu makam herkese nasip olmaz. Yüce Allah hakiki mürşidlere öyle makamlar nasip etmiştir ki, bazen mürşidin dervişine bir firasetli bakışı bile dervişin gönlüne hikmet dilini nakşetmeye değer. Bu nakıştan sonra talebe önceki hâlindeki gibi olmaz. Dili bülbül gibi şakımaya başlar. Rabb’inin tecelli nurları mürşidi vesilesi ile gönlünden diline hikmet dili olarak