dinlemeyi, kalbe öperek almayı daim nasip eylesin. Âmin. Allahümme salli ala seyyidinâ Muhammed.
Bâb – 2: Hidayet Kapısı
HASAN BASRÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, rahmeti, bereketi her daim üzerinize olsun. Rabb’im Ya Hafız Ya Muhafız esmâları ile ilimleri, hikmetleri, azaları muhafaza eylesin. Âmin…
İlim öyle güzel bir nesnedir ki, Hakk’tan ötürü ilim de müntehasızdır. Yüce Allah ilmi-ledünü katından aşkla dolu yüreklere sürekli akıtır. Allah aşk erenlerinin kıyamete kadar gelecek olan salih zürriyetlerine de akıtmaya devam eder. Çünkü Evvel, Ahir, Zahîr, Batın, Baki, Ezeli Âlim yalnızca O’dur. Rabb’ini marifet ile bilme arzusu yürekleri kuşatır. Az uyur, az yer ve az konuşursun. İnsanı insan-ı kâmil yapar. Hz. Ali (r.a.) der ki: “Öyle bir ilme gönül verin ki, size dünyaki varlığınızı unuttursun. Sizde, dünya adına ne varsa da yok olsun. Sadece marifet kalsın. O zaman orada muhabbetullah ilmi başlar. İlerledikçe aşka dönüşür ve kulun kendisinden eser kalmaz.” Bu ilmin Rabb’inin katında öyle yüksek değeri vardır ki, dünyadaki kelimeler bunu anlatamaz. Sözün bittiği, tükendiği yerde yüreklerin ilmi ile başlanır. Bir gün Efendimiz (s.a.s.) ile Hz. Ali (r.a.) yalnız görüşmelerinde, Efendimiz (s.a.s.) ledün ilminin derinliklerinden Hz. Ali’nin (r.a.) güzel yüreğine akıtmıştı. Bu seferki aşk farklıydı. Çünkü hiç söz yoktu. Sadece yürekler Hak aşkı ile yanıyor ve zikrediyordu. Hz. Ali (r.a.) bilmediği ilimler ile ilimlendiriliyordu. Efendimiz (s.a.s.) ile Hz. Ali’nin (r.a.) ilmi sohbetleri düzenli vakitlerde devam ederdi.
Efendimiz’den (s.a.s) Hz. Ali’ye (r.a.) O’ndan da aşama aşama nesillere ledün ilmi aktarılır. Hz. Ali (r.a.), Efendimiz (s.a.s.) ifade buyurmadan soru sormaz, ne buyruluyorsa sorgusuz teslim olurmuş. “Hak ile olan perde kalksa, imanımda zerre artış olmaz.” ifadesi bunun delilidir. Efendimiz’in (s.a.s.) Rabb’ine kavuşmaya yakın zamanlarda Hz. Ali (r.a.) ile olan dersleri kelamsız, yalnızca sadırdan olmuştur ki bu ağır bir durumdur. Hakiki kalp bu hakikatlere dayanabilir. Efendimiz (s.a.s.) kalbindeki nübüvvet hakikatlerini, hikmet cevherlerini Hz. Ali’ye (r.a.) aktarıyordu. Kalbden kalbe yalnızca aşk ile geçiş olmuştur. Hz. Ali’nin (r.a.) yüreği Hak, Resul (s.a.s.) aşkı ile dolar taşardı. Hz. Ali (r.a.) bu yolda Efendimiz’in (s.a.s.) sırrı oldu. O’nun (s.a.s.) aşk makamını evliyalara öğretti. Böylece ledün ilminin en zor ve ileri seviyelerinden birisi olan aşkullah makamı yerleşmeye başladı. Hz. Ali (r.a.) bu hâlleri önceleri yetiştirdiği Ashab-ı Suffa’daki erlere uygun lisan ile aktardı. Sonra aşk ehline aynı şekilde yürekten yüreğe devam etti. Sözler durdu, yürekler vahdet oldu. Rabb’in istediği de buydu. Dünyanın giremediği yüreğin tek sahibi: Hak aşkı. Bu aşk nicelerinin gönüllerindeki varlık tahtlarını tarûmar etti. Orada yalnızca Hak kaldı ki, bu asıl olanda hep böyleydi.
Ah, Rabiatü’l Adeviyye ah! Sende misk ü anber kokan aşktan bir tutam Hak bana da versin. Hak, beni de istifade ettirsin, aşk olsun, aşk olsun, aşk olsun…
Rabb’im bu yüce hakikatleri ileriki nesillere de nasib ü müyesser eylesin. Bunlar için çok çileler gerek ey sâlik! Yüreğini dünya ve içindeki her telaştan arındırmak gerek. Gerek ki, kalbin Allah aşkı ile atsın, dursun ve yeniden dirilsin. Âşıkların kalbi hiçbir zaman durmaz. Ne mutlu bu hikmetleri anlayana ve anlamak için çaba harcayan dertlilere…
BAYEZID-I BİSTAMÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, bereketi her daim aşk ehlinin üzerine ola. Âmin, velhamdülillahirabbilalemin.
O aşk ehli, toprak gibidir. Üzerine basarlar, çiğnerler sesi çıkmaz. Sabırla kuşatılmıştır. Teslim bir şekilde Hakk’tan gelene razı olurlar. Raziyet, marziyet makamına ermeye doğru yol alırlar. Bu vesile ile Rabb’inden onların yüreklerine sırlar indirilir. Çünkü onlar dünya ve içindekilere rağbet etmeyi bırakmışlardır. Rabb’in kendilerinden razı olmayacağı korku ve aşk ile ile nefes alıp vermektedirler. Buradaki aşk ümittir. Bu ümitle yüreklerde hikmet dilinin ilhamları bahar çiçekleri gibi açılır. Hikmet dilinin örneklerinden biri olan Selman Bin Farisî Hazretleri’nden bahsedelim.
O (r.a.) şiddetli aşkı, muhabbetullâhı yaşayanlardandı. Bu sebeple Allah Resülü (s.a.s.) O’nu (r.a.) halktan uzak tutardı. O’nunla (r.a.) ayrı görüşür, dertleşirdi. Hz. Ali Efendimiz’e ve Selman Bin Farisî Hazretleri’ne ayrı hikmet sırları verilirdi. Her insanın kabı farklıdır. Selman Bin Farisî Hazretleri Rabb’ine teslim bir kuldu. Sabahları hayatta kalabilecek kadar yedikten sonrasını hiç düşünmez, ‘Rabb’im elbet doyurur.’ teslimiyeti ile yoluna devam ederdi. Hiç şüphesi olmazdı. İtikadı çok sağlamdı ve Efendimiz’in (s.a.s.) anlattıklarına uyması için kalbine direk emrederdi. Rabb’ine ve Efendimiz’e (s.a.s.) aşkı, muhabbeti fazla idi. Makamı bu sebeple yükseklerde idi. Efendimiz (s.a.s.), O’nun (r.a.) cezbeli, iştiyaklı hâlini bildiği için bazı zamanlar O’na (r.a.) özellikle: “Bugün ashab ile olan sohbete katılma. Senin ile ayrı sohbet yaparız.” dermiş. Zikirleri yalnız olduğu zamanlar sesli yapar ve kâinattaki varlıkların Allah aşkından dolayı yaptıkları zikre katılırmış. Zâkir ehlinden olduğu için tarikat silsilelerinde mübarek ismi geçmektedir. Rabb’ini zikrederken kalbine gelen ilhamları da bülbül gibi şakırmış. Hikmet dili O’nda (r.a.) farklı tezahür etmiştir. O (r.a.) sahabe idi, menbaın yanındaydı. Menbaından hakkıyla faydalananlara ne mutlu…
MUHYİDDİN İBN-İ ARABÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, üns esintileri, şanlı Fetih Suresi’nin hikmetleri, fetihleri, Efendimiz (s.a.s.), diğer bütün peygamberler (a.s.), Âl-i Beyt, Ashab-ı Güzin (r.a.ecmain), tabiın, tebe-i tâbiın(rahimehullah) yüzü suyu hürmetine bütün insanlığın, hususan da kendisini Hakk’a adayanların üzerine daim-baki olsun. Âmin, illa hû…
Rabb’inin sırları bitmez tükenmez bir hazinedir. Bu hazinenin sırlarından dilediği kadarını dünyaya sırları hafif açma, gösterme kabilinden indirir. Asıl olan hakikatler Zat’ının yanındadır. Hak hazinelerinin başında gelenlerden birisi hikmet dilidir. Bu sırlar dünya ciheti ile anlaşılamaz. Yüce Allah ciheti ile anlaşılır.
Derviş, Rabb’inden ikram edilen sırları çözmek için nefsi ile mücadele hâlindedir. Kâinattaki her olayın bir zahîr bir de batın ciheti vardır. Bu iki kısmın da kendi içerisinde türlü türlü perdeleri vardır. Derviş iki kısımla da ilgilenir. İnsanoğlu hayatı boyunca zahîr ile ilgilenmekten, zahîre takılmaktan batınına vakit bulamaz ve Rabb’inin kendisinde bulmasını istediği hakikatlerden uzak kalmış olur. Yaşadığın her olayın hakikatine yönelirsen zamanla zahîrden çıkar, batına yönelirsin. Derviş seyr-i sülükünde ilerler ise batınında var olanların zamanla kabuk tuttuğunu görür. Rabb’i ona batınındaki inci tanelerini döktürür. Burada sabır ve nefis ile mücadele önemlidir. Hikmet dilinin sırları öyle inci hazineleri ile doludur ki, bunu anlayabilmek için kendi varlığından sıyrılmak gerektir. Sen olmaz isen, Rabb’in sana tecelli eder ve sırlar yerlerine yerleşmeye başlar. Yüce Allah ihlâs ile yapılan işleri sever. Nefsi ve şeytan ise ihlâsı zelil etmek için çalışır. İhlas için ızdırap Rabb’in katında çok değerli bir hazine ve sırdır.
İmam-ı Rabbanî Hazretleri’nin bahsettiği gibi vücudun üst tarafı (bunun içerisinde kalp ve yarenleri yer alır) Hakk’a yakînlik için temel varlıklardır. Kalbin bulunduğu sol kısım ile kalb hizasında bulunan orta, sağ kısımlar dervişin Rabb’e yaklaşmasını sağlayan sırların yer aldığı ruh, ahfa, hafî ve nefis makamlarıdır. Hepsi varlıklarının doğrultusunda yüksek sırlara, perdelere sahiptirler. Mürşidler, dervişlerinin bu kısımlarının açılması için onlara zikirler ve vazifeler verirler. Rabb’in esmâları ile kalp ve yarenleri hakikatleri ile buluşur, ayn’ları ile