ile bilmeye başladıkça bu nefesi fark edecektir. Bu nefes Hakk’tan olduğu için kutsaldır. Kalbinde Rabb’in ile araya koyduğun perdeleri yavaş yavaş yok edecektir ve dilinden Kendi katından soluklanan ilhami nefesleri hikmet dili ile yansıtacaktır.
Derviş kalb kalesinde bu şehadetle gezinir. Bunlarla birlikte kalbin içine, özüne yolculuklar da vardır. Bu makamlarda nefis ise ölmeden evvel ölme fenası ile devamındaki aşk bütünlüğü ile baki makamlarına gelir ki, zirvelerin zirvesi Miraç ile taçlanır. Yüce Rabb’im her daim bu makamlara hakkıyla erişenlerden, muhabbetulah ile yananlardan eylesin.
Bâb – 3: Rahmet Kapısı
HASAN BASRÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, rahmeti, bereketi, aşkı, marifeti; Efendimiz (s.a.s.), Al-i Beyti, Ashab-ı Güzin (r.a. ecmain), tabiın, tebe-i tâbiın(rahimehullah), yüzü suyu hürmetine insanlığın, hususan âşıkların üzerine daim-baki olsun. Âmin, bi seyyyidinel-mürselin.
Yüce Allah Kendi’sini hakkıyla tanıyabilmemiz için Kur’ânı ve Efendimiz’i (s.a.s.) müjdeleyici olarak kullarına göndermiştir. Marifet ile bilmek, bulmak ve hamlıktan pişmeye doğru yol almak için Hak sürekli Kendisi ile meşgul olmamızı ister. Bu her dünya adına işimizde Rabb’inin rızası niyetinde olmaktır. Sendeki varlığın Rabb’ine ait olduğu bilincini marifete, hakikate erdirebilmek için hiçliğini daimleştirmen gerekir. Rabb’ini marifet ile bilme ve kendini O’na adama; hiç olduğunun şuuru ile iradeni Rabb’ine teslim etme bir basamaktır. Rabb’inin senin için isteklerine hoş gönül ile teslim olman, O’nun istekleri dışında senin isteklerinin olmaması bu yolun önemli amacıdır. Bu dervişin zahîrden batına, maddeden manaya, bedenden ruha hicretidir. Öncesinde Rabb’ine yönelik fark edemediği aşk hakikatlerini zamanla fark etmeye başlaması ve ‘Rabbi zıdni ilmen’ ile marifet ve aşkını arttırması Rabb’inin ipine sımsıkı sarılmasıdır. Sabır ve aşk ile yoğrulan niyetler ve davranışlar zamanla Hakk’ta fenâ bulur.
Yaratılan varlık olarak sürekli muhtaç hâldeyiz ve illa ki bir limana sığınmak acizliğindeyiz. Bu da her olayı O’na –ki asıl olan- ‘O’nun yarattığını yine O’na bırakma’ dönüşünü kavrayabilmektir. Efendimiz’in (s.a.s.) emir ve yasaklarını marifet ve aşk ile tatbik etmek ve bunun üzerinde sabit olmak bütün maddi-manevi ihtiyaçları O’na (s.a.s.) ve Allah’a bırakmadır. Varlıklar Hakk’ın yarattıklarıdır, insanoğlu acizdir, fakirdir. Nefsinin arzu ve isteklerine uymayan, zamanla nefsine haddini bildiren insanın Rabb’ine olan arzusu, iştiyakı artar, daimleşir. Rabb’inin emirlerini daha iyi tefekkür etmeye başlar ki, sen senlikten çıkarsın, varlığını Rabb’ine bırakırsın. ‘Acizim Rabbi’m! Sen doğruyu göster, doğruyu yaşat.’ dedikçe Rabb’in de Kendi katındaki güzellikleri sana göstermeye, yaşatmaya başlar. Rabb’inin Sevgili Resulü (s.a.s.) ile bu yakînlik böyledir. O’nun (s.a.s.) ile baki birlikteliği başlatırsan, her hâlinde O’na (s.a.s.) benzemek için nefsinle mücadeleye girersin. Çünkü artık âşık olduğun Rabb’in ve Resul’ündür (s.a.s.). Hz. Ali (r.a.) ve diğer üç halife (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) bu konuda ileride idiler. Yüce Allah’ın katından yeryüzüne indirilmiş meleklerden de öteydiler. Hakk’a ve Resul’üne (s.a.s.) derin bir aşkla, teslimiyet ile bağlılardı ki gözleri, kalpleri ve diğer bütün uzuvları Allah ve Resul’den (s.a.s.) başka bir şey bilmezdi. Sahabe Efendilerimiz (r.anhüm ecmain) şüphesiz mütevekkillerdi. Hz. Ali (r.a.) ilmin babası ve Efendimiz’e (s.a.s.) her konuda Hz. Ebubekir (r.a.) gibi yoldaş idi. Allah Resulü (s.a.s.), Hz. Ali’ye (r.a.) ilmin hakikat kapılarını fethettirmişti. Bu vesileyle Yüce Allah Hz. Ali Efendimiz’e (r.a.), ümmetin kıyamete kadar devam edecek ilim halkasını bahşetmiştir. Bu ilim halkalarının aşk ile onlara bağlı olan bir parçası da Rabia’tül Adeviyye’nin halkasıydı.
Rabb’imizin katındaki ilimler öyle yüce, öyle şereflidir ki ancak hakkıyla taşıyabilenlere bu güzellikler müjdelenir. Yüce Allah, her kulunun o şereflere nail olmasını ister. Ancak bu kulun da tercih meselesidir. Allah bizleri her vakit tercih ederken bizim tercihlerimiz bu şerefliliği arttırır ya da hafîzanallah azaltır. Bu sebeple Efendimiz (s.a.s.) Hz. Ali’ye (r.a.): “Ya Ali! İlmin ilerisi olan marifetullah makamı noktasında her insana ısrarcı olma. O ilimleri Rabbi’n kulları arasından seçtiklerine bahşeder. O seçilenler Sana gönderilir.” buyurmuştur. Kul, kendisini Rabb’ine adamayı her hâlinde niyetine alırsa, kendisinde tek Hâkim’in Rabb’i olduğuna tevekkül ederse, Rabb’i de yolunu marifet ile taçlandırmak için onu seçer, alır ve Kendisine yönlendirir. Her gönderilen yol, rüya, şahıs, olay, mekân boşuna değildir. Yeter ki nefis ile değil kalb ile öpülsün, kabul edilsin. Rabb’im her zamanı, mekânı ayarlayan ve kulunu istedi hakikatlerle buluşturandır. Hakikatlerinden ayırmasın. Kendi katındaki ledün ilimlerine bizleri layık görsün ve O’nun istediği şekilde bizleri muhafaza eylesin. Âmin.
BAYEZID-I BİSTAMÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, rahmeti, katındaki ilim deryaları, ilim yolunda hakkıyla nefsi ile mücadele eden aşk erenlerinin ve bütün insanlığın üzerine daim olsun. Âmin.
Hikmet dilinin Hz. Süleyman (a.s.) üzerindeki özellikleri bambaşkaydı. Peygamberlerde aşkın dili vahiy ile gerçekleştiği için bu temel farklılıklardan biridir. Yüce Allah, peygamberlerinden sonra evliyaullâhına bunu ilham ile bahşetmiştir. Hz. Süleyman’a (a.s.) bahşedilen zenginliğin içerisinde O (a.s.) Rabb’ini anmaktan hiçbir zaman ayrı kalmamış zenginliğin içerisinde sürekli tefekkür etmiştir. Hz. Süleyman (a.s.) kendisinden çok uzakta olan karıncaların konuşmalarını; atomdan, havadaki moleküllere, var olan her canlıya kadar onların Rabb’ine olan zikirlerini duyarmış. Bu sebeple sürekli Yüce Allah ile aşk sarhoşluğu yaşarmış. Onun terbiye edicisi, mürşidi Rabb’i imiş. Hz. Süleyman’ın (a.s.) bilinmeyen çok fazla kitabı vardır. Bu kitaplar bulunursa ledün ilmi ile ilgili özel sırlar ortaya çıkacaktır. Hakk’ın izniyle gerçek mürşidler, Hz. Süleyman’dan (a.s.) bu sırların derslerini düzenli şekilde almaktadırlar. Kâinatta bu düzen olmasa, hikmet dili nasıl çözülür? Hz. Süleyman’dan (a.s.) da önce hikmet dili için devam eden seyr-i sülûkler, ruhani yol ile Hz. İsa (a.s.– ruhullâh) ve Hz. Musa (a.s.-kelîmullâh) ile olmaktaymış. Üveysî olan dervişleri bu seyr-i sülûkler ile yetiştirip, Hz. Süleyman’a (a.s.) teslim ederlermiş. Sonrasında, Hz. İbrahim (a.s.-hâlîlullâh) ve Efendimiz (s.a.s.-Makam-ı Mahmud) ile sülûkte, Rabb’ini hakkıyla bilme dersleri devam ettirilirmiş. Yüce Allah, Efendimiz’e (s.a.s.) ve ümmetine, hiçbir ümmete nasip etmediği hayır ve hikmetleri nasip etmiştir. Hz. Süleyman’daki (a.s.) hikmet dilinin sırlarının kaynağı da her varlığın hakikatine vesile olan Allah Resül’üdür (s.a.s.).
Hz. Süleyman (a.s.) ile yapılan hikmet dilinin dersleri ağırdır. O derslere sülûk etmek dervişin yıllarını alır. Bu hikmetler dervişe ileriki-tekâmül yaşlarında daha iyi yerleşir. Hikmet dilinin çözülmesi her dervişte farklı; mürşid, zaman, mekân ve olaylarda yaşanır. Özellikle üveysî olanlarda çok daha farklıdır. Derviş Rabb’i ile olan; nefis tezkiyesi, kalb tasfiyesi, ruh tecliyesi makamlarındaki sülûklerini aşk ve iştiyak ile arttırırsa daha kısa zamanda bahsedilen menzillere varır. Dünyada manevi yolda olan, Rabb’ine kavuştuktan sonra da yoluna devam eder. Sülûk, manevi âleme taşınır. Bu dersler aksamadan devam eder. Yol uzundur, ama Yüce Allah ile kolaydır ki, hepimize bu yolları hakkıyla, hayırlarla nasip eylesin. Âmin.
Hz. Süleyman (a.s.), kâinattaki varlıklara hikmet dilinin derslerini öğretirmiş. Zikirlerinin artmasına vesile olurmuş. Çünkü öğretilen bu sırlar insanı kul makamından çıkarır, aşk makamında manevi yükselişe geçirir. Hz. Süleyman (a.s.) sarayında bir var olur bir yok olurmuş. Rabb’i ile yaşadığı makamlar O’nu (a.s.) bedenen yok eder, O’na