Baytursınulı ailesindeki üçüncü kişi, okutmak için yanına aldığı yeğeni Samırat’tır. Tomsk’tan yalnızca eşini aldığı bilgileri kızının bilinmeyen bir tarihte öldüğünü düşündürür (Türk, 1999: 2).
Kazak Türkçesinin gramerini bu yıllarda yazmıştır. 1934’te merkezi bir müzede danışman olarak iş bulur. 1936’ya kadar burada çalışır. Arada tercümanlık da yapar.
Baytursınulı, bu yıllarda hastalanır, eşi kötürüm olur. 1935-37 yılları arasında görüştüğü kişiler bahane edilir. 1936-37’lerin kasırgası ‘Kızıl Kırgın’ onu da bulur, 8 Ekim 1937’de Ahmet Baytursınulı tutuklanır. Bir görüşe göre 8 Aralık 1937’de (Iymahanbetova, 2013); başka bir kaynağa göre 9 Ekim 1938’de Torgay kasabası, Cangeldi köyünde kurşuna dizilerek katledilir. Bütün Türk aydınlarına olduğu gibi onun da adına ve eserlerine bu tarihten sonra yasak konulur, tarih ve edebiyat kitaplarından adı çıkartılır (Buran 2010: 427; Türk 1999:2).
1985 yılından sonra yönetimdeki rahatlamadan sonra Kazak SSR Yüksek Mahkemesi’nin 4 Kasım 1988’de aldığı bir kararla Ahmet Baytursınulı, Mağjan Jumabayev, Jusupbek Aymavıtulı, Mirjakıp Duvlatov ve Şekerim Kudayberdiyev’in adları; ‘ Halka hizmet etmekten başka hiçbir suçları yoktu.’ denerek Kazak halkına iade edilir (Oralbayeva 1998: 95).
Ahmet’in bütün sıkıntılarına ortak olan eşi Badrisefa da 1943’te ölür (Oralbayeva 1998: 94).
Yeğeni Samırat, Baytursınulı’nın hayatı ve onunla tanışması hakkında şu bilgileri verir: ‘… 1923 yılında Ahan1’ın köye geleceği haberini aldık. Onu karşılamak için bir telaş başladı. … Halk iki gün boyunca burada onun yolunu gözledi. … Bir gün annem beni yanına aldı, keçe çadıra doğru yürümeye başladık. … iki atlı fayton keçe evin yanına geldi, durdu. İki gün süren yolculuktan sonra Ahan köydeydi. Ahan, o buralarda yokken ölen babası ve annesinin cenaze aşını verip hayrını yapmak, akrabalarıyla görüşmek için gelmişti. … Padres’i de getirmişti’ (Kekişev 1992: 26-29).
Samırat, eserin başka bir yerinde de Baytursınulı’nın hapisten çıktığı ve bir işte çalışmasına bile izin verilmediği zor günleri ve onun hayatının son dönemlerini şöyle dile getirir: ‘… Ben Ahan’ın yanındayken Padres Apa kötürümdü, …. Ahan’ın onu tedavi ettirecek imkânı yoktu. Kimse bizimle ilgilenmiyordu. Çünkü NKVD2 onların adlarını tespit edip kötülük yapabilirdi. Ahan’ın sağlığı da bozuktu. Ara sıra birkaç kişiye ders vererek geçimimizi sağlıyordu. Aslında bütün varlıklarını bana harcıyorlardı. Ahan okumam için ne gerekirse yapıyordu’ (1992: 60-73).
Samırat Ahmet Baytursınulı’nın tutuklandığı dönemlerde yaşananları da kitabına almıştır: ‘… 1937 yılıydı. Okullar açıldı. … Bir güz günü okuldan eve döndüğümde evin etrafında bir kalabalık gördüm. Yaklaştığımda, komşumuz Ayşa beni görüp: ‘Atanı NKVD alıp gitti, o casusmuş.’ dedi. Hemen eve girdim, ev darmadağındı. Padres Apa bir köşeye yığılmış, ağlıyordu. Sabaha kadar korku içinde, hiç konuşmadan, öylece kaldık’ (1992: 73-74). Sonraki yıllarda Padres Apa’nın Almatı’dan sürüldüğü, Ahmet’in ardından Almatı’daki ve köyündeki akrabalarının tutuklandığı ve hiçbirinin geri dönmediği, Padres’in 1943’te Aktöbe’de olduğu da Samırat’ın hatıralarında yer almaktadır (1992: 76-78).
Ahmet Baytursınulı’nın 8 Aralık 1937’de kurşuna dizilerek öldürüldüğünü ailesi yıllar sonra öğrenir3. Bunları da Samırat’ın satırlarından öğreniyoruz: ‘… İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı yıl … Ahan’dan hiçbir haber yoktu. Ben askere alındım. … Savaştan döndükten sonra, Ahan’a ne olduğunun cevabını aradım. Kimse bilmiyordu, bilseler de söyleyemiyorlardı, çünkü onun adını ağza almak yasaktı. Adını ananlar NKVD’ye ihbar ediliyordu’(Kekişev 1992: 78-80).
B. Ahmet Baytursınulı’nın Kültürel ve Edebi Alandaki Çalışmaları
Kazaklar arasında Çokan Velihanov (1835-1865) ve Ibıray Altınsarin (1840-1889)’in de desteklediği aydınlanma hareketi, 19. yüzyılın ikinci yarısında başlasa da halk arasında daha sonra tanınmış ve yayılmıştır. Kabullere göre bu hareketin asıl öncüsü, doğunun klasik düşünürlerinin fikirleri ile liberal Rus aydınlarının fikirlerini birleştiren şair Abay Kunanbayoğlu’dur. Onun şiirleri, ölümünden sonra 1909’da Bökeyhan tarafından Petersburg’ta yayımlanmıştır.
O yıllarda önemli bir yayın da Ahmet Baytursınulı’nın ‘Kırk Mısal’ adıyla, İvan Krilov’un fabllarından çevirdiği tercüme eser olmuştur. O, bu eserinde Kazakları çalışmaya, ilme önem vermeye teşvik etmiştir. Bu çalışmaları onun Abay’la birlikte Kazak yazılı edebiyatının kurucusu olarak kabul edilmesine vesile olmuştur (Kara 2002: 40).
19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başlarında Kazaklar arasında bir aydın sınıfı oluşmaya başlar. O dönemlerde dini (İslamî) esaslara göre eğitim veren okullarda, Usul-i Cedid okullarında veya Rusların açtığı okullarda öğrenim gören Kazak gençleri yetişmeye başlar. Baytursınulı, bu zorluk dolu yıllarda halkı bilinçlendirmek için, hür, bağımsız, kalkınmış ve güçlü bir Kazakistan için en zor iş olan eğitim öğretimle uğraşır. Bu uğurda da bütün ömrünü halkını bilinçlendirmeye adar. O, Kazaklar arasında ‘Türkolog, dilci, edebiyat tarihçisi, araştırmacı, derlemeci, yazar, tercüman, şair ve gazeteci’ olarak, ‘çok yönlü bir sanatkâr ve millî kültürün ulu çınarı’ olarak tanınır (Alibekiroğlu 2005: 17).
Baytursınulı’nın çalışmaları şu başlıklar altında ele alınabilir:
a. Kazak Türkçesi ile İlgili Çalışmaları
Kazak Türkçesi ile ilgili çalışmalarını aşağıdaki ana başlıklar altında sıralayabiliriz:
Kazak Türkçesi’nin Yazı Dili Olması ve Kazak Edebiyatı’nın Doğuşu ile İlgili Çalışmaları: Ahmet Baytursınulı, Kazak dil biliminin kurucusu olarak kabul edilir. Kazak Türkçesi yazı dili hâline getirildikten sonra yavaş yavaş yazılı Kazak edebiyatı doğmuştur. 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Türkistan’da olmayan farklı yazı dilleri, bu toprakların Rus istilasına uğramasından sonra Türk boylarının lehçelerini/şivelerini yazı dili hâline getirme çalışmaları sonucunda yirmiye yakın lehçenin birer yazı dili hâline gelmesiyle sonuçlanmıştır. Kazak Türkçesi ile ilgili çalışmalar, misyoner ve müsteşrik İlminskiy başkanlığında Kazak aydınlarından Ibıray Altınsarin (1841-1899)’in de katılımıyla gerçekleştirilmiş ve Kazaklar için Kiril harfli bir alfabe hazırlanmıştır. Altınsarin bu alfabe ile ‘Kazak Krestomatiyası’ (Kazak Tarihi) adlı okuma kitabını yayımlamıştır. Böylece Kazak Türkçesi ilk defa yazı dili hâline gelmiştir.
Çağdaş Kazak dili ve edebiyatının temellerini atan ise Baytursınulı’dır. Baytursınulı’nın çalışmaları daha çok öğretime yönelik çalışmalardır (Buran-Alkaya 2002: 251).
Vahit Türk, Baytursınulı’nın dil çalışmalarını ‘alfabe ile ilgili olanlar, okullar için ders kitapları, yazı, imlâ ve terminoloji ile ilgili çalışmalar, halk eğitimi ve kültürle ilgili çalışmalar’ şeklinde dört gruba ayırır (1999: 2). Burada bu sınıflandırmaya göre eserleri tanıtılacaktır.
Alfabe ile İlgili Çalışmaları: Önemli çalışmalarından biri, Arap alfabesini Kazak Türkçesine