Arslan Koyçiyev

Davul Taşın Hikâyesi


Скачать книгу

kadın başını kaldırırken çenesi titriyordu. Yaşlı adamın ağzına baktı ve bir şey mırıldanmasını bekledi. Yaşlı söğüt ağacının altında gölgesinde dururken aceleyle gazeteye sarıldı. Bir kucak gazeteyi okuduktan sonra öğle vakti aklı başına geldiğinde: İyi misin, ihtiyar? Kötü görünüyorsun, ne oldu? diye üzülerek sorduğu eşinin birden kızarıp zorlanarak gayretle kağıda yazdıklarına engel olamıyordu. Kendi haline bıraktı. Yazma işinin arasında eline verdiği ortalığı karıştıracak gazeteyi, karısı iki defa okuyup hiçbir şey demeden yattıktan sonra;

      – Kimin için, ne için övünüyordu? dedi cansız sesiyle.

      – Onun gibi sarhoşlar kimin umurunda?

      Yaşlı kadın kocasına üzüldü ve burnunu çekti. İhtiyar, artık sefalet yok, kim seninle aynı seviyede? Eğer eşitseniz, sizi kim asacak? dedi. Elli yıldır birlikte geçirdikleri güzel yaşamlarında, ihtiyara her zaman cesaret vermiş ve destek olmuştur. Ancak bu sefer her zamanki gibi yüksek sesle destekçi olamadı, yaşlı adam kaşlarını çattı.

      –Sarhoş değil, sarhoş gibi, diye mırıldandı, arkasını dönerek.

      Gazeteciyi hemen gözetim altına alan ajan, tekrar aradı ve gördüklerini, duyduklarını listelemeye devam etti. Kafası karışan sorunlu gazeteci, barı terk etmeyip kapı tarafından eğilerek geçti. Sonunda insanlarla zar zor iletişim kurmuştu. On beş dakika tek başına oturdu ama yüzü bir tabak gibiydi, beyaz tenli birinin kalçalarını sallaması cazip gelmiş olmalı ki onun yanına gitti.

      Yaşlı kadın onun mırıldanmasını engelleyemedi.

      –Yedinci dedi yürürken, Yedincinin hikâyesini hatırlıyor musun?

      Yaşlı kadın “Hatırlamıyorum” diye fısıldadı.

      “Yedinci” nedir? Hangi masalı anlatıyorsunuz? Yaşlı adam bunu hatırlamasına şaşırmıştı. “Yedinci” diyerek, insanların duymadığı bir masalı hatırlamıştı, diğerleri bu konuşmayı anlamıyordu. İkisi dışında kimse anlamıyordu. “Yedinci, yedinciyi hatırlıyor musun? Yedincide yapılabilirdi, yedincide de yapılabilirdi!” diye şakayla karışık konuştular.

      Emekli okuma sevgisiyle birçok ilginç kitabı okumuştu. Halk tarafından okunan beş on sayfalık masalları ve kimsenin okumadığı masalları okuduğu bir yeri vardı. Gençlik çağında, mağaradaki gizli yeriyle ilgili olarak bir yakalanma hikâyesini de anlattı.

      Bir masalı inceleme görevi almıştı. Her satırı, her kelimeyi en ince ayrıntısına kadar inceleyip, kâğıt ve kalemin rengine kadar incelemişti. Yaşlı kadına sadece bir veya iki kez zorlandığını anlatmıştı. “Kimse duymasın!” diye genç yaşında şiddetle uyarmıştı, dedi. Ayrıntılarına girmek onun seçimiydi. Masalın bir peri masalının kalıntısı olduğunu hatırlamıştı.

      – İnsanoğlu Allah ile yedi kez karşılaşır. “Yedi kez, yedi dileğini söyler.” dedi emekli alaycı bir tavırla. “Hatırlıyor musun?”

      – Evet, dedi yaşlı kadın iç çekerek.

      – Yedinci kez buluşmasına çok yaklaşmıştı. Ah be yedinci kez buluşabilseydi böyle halk düşmanlarının yeryüzünden kaybolmasını isteyebilirdi. Yeryüzünde böyle bir acı olmazdı, böyle bir acı çekmezdik…

      – Doğru, dedi yaşlı kadın.

      – Sorun değil, dedi yaşlı adam sabırla.

      – Kavga mı edeceksin? dedi yaşlı kadın.

      – Öğrencilerime söyleyip bu kurnaza özel operasyon düzenleyeceğim. Sabah geç kalmadan başlayacaklar, dedikten sonra sustular

      – Kâhinler, vardı değil mi? dedi yaşlı kadın, gazete okuduğunu hatırlayarak.

      – Evet? dedi yaşlı adam, şaşkınlıkla.

      – Bu olayın sonu için endişeliyim, dedi yaşlı adam. Kâhinler bu işte size yardımcı olabilir mi?

      – Kâhin nerede? Ne yardımı olacak? Yaşlı adam öfkeyle ayağa kalktı.

      Hayatım boyunca seni incitmedim. Dilini tutmadan çekinmeden konuşuyorsun.

      “Ben bir Bahşıyım! Gözlerim açık. Ruhlar ile konuşuyorum, doğrudan diğer dünya ile konuşuyorum! Son alçağı kendi ellerimle vurduğumu biliyor musun?”

      Yaşlı kadın, komünizmin yolunu tıkayan laneti, son düşmanı da kendi elleriyle ezmiş gibi eskiden anlattığı bir hikâyeyi hatırladı. Belli belirsiz hatırladı. “Sırt üstü düşerken lanet etti, Bolşeviklere beddua eden yaşlı cadı, bir kenara itildi.” Yaşlı adam da kendi elleriyle ateş ettiğini hatırladı.

      – Fal açtıralım, bunun kötü bir fikir olduğunu düşünmüyorum.

      – Yeterince Kâhin yok, burada. Komünist ideolojiyi yok ettiğiniz için vay halinize!

      – Hadi saçma sapan konuşma. Komünistleri yok etmişim gibi konuşuyorsun! dedi yaşlı kadın. Siz asla Tanrı’nın adını ağzınıza almadan onun hakkında bir masalı anlatıyorsunuz galiba.

      İkisi de tekrar sustu. Kulübede yalnız ampulün loş ışığında sessizce oturdular. Bu durumda derin bir iç çekildi. Uyuyunca kâbus başladı, KGB’nin itibarı kalmadı. Ağzı boş görünen gazeteci dişlerini gıcırdattı. Emekli, gerçeğin karşısında hayal kırıklığı içinde derin bir iç çekti. İhtiyarın akşam yemek yememesine üzülen yaşlı kadın, kanepede üzgün bir şekilde uzandı.

      “Eski Vaynşteyn-Maynşteyn diyenlere benzetip, ateş etmek nasıl görünmüştü?” diye homurdanarak mırıldanan emekli geriye doğru döndü.

      Vaynşteyn-Maynşteyn mi? Sakallı ve kıvırcık saçlı bir Vaynşteyn vardı. O Vaynşteyn mıydı? Hay anasını sakinleşemedi, hayallerini dinleyecek bir ruh bulamadı. Gecenin alacakaranlığında bu felaket nereden çıktı. Asla hatırlamayan kâfiri neden birdenbire hatırlattın? Sanki şeytan tarafından baştan çıkarılmış gibi akşam mırıldanan ve ismini doğru telaffuz eden Vaynşteyn-Maynşteyn kimdi? Vaynşteyn’ın vücudunun çok uzun zaman önce bulunan resmine bakarsanız, o zamanki olayları bugün gibi hatırlayabilir misiniz? Pek çok kez Davul Taş’a gittiğini hatırladı. Gecenin karanlığında gittiğini hatırladı, ay ışığında at üstünde gittiğini hatırladı. Atışların yapıldığı evin verandasında bir amirle tüfek tutmuşlardı. Yedi atar nagan5 tutmuştu, bu yedi atar naganla defalarca ateş etmişti. Sürülen insanlar derin bir uçurumun kenarına doğru koştular, elleri arkalarından bağlıydı ve onlara ateş edilmişti. Orada birçok kez bulunduğunu hatırladı. Hangisini söylüyorsun tüfeğini yüzlerine doğrultup on ikisini öldürdüğünü mü, arkası dönük on yedi kişiyi öldürdüğü günleri mi? Ayaktayken, alnına ateş ettiği, arkaları dönükken enselerine ateş ettiği günler oldu. Hangisini söylüyorsun…

      Kırgız’ın, Rus’un, Müslüman’ın ve kâfirin karışık olarak vurulduğu zamanda, sakallı, beyaz kıvırcık saçlı, uzun burunlu, geniş alınlı ve yuvarlak gözlere sahip bir Moskovalı aklını kaybetmiş gibi görünüyordu. Hala acı çığlığını hatırlıyorum: “Musa kötü biridir! Sözümden geri dönmeyeceğim! Musa kötü biridir!” diye bağırdı. Babasının bırak oraya gitmeyi, aklına bile gelmeyecek olan dağların arasında öldürülmesi, kâfirlerin cesurca bağırarak haykırması neden? Kiminle yüzleşti, kime bağırdı? Kim duysun istiyorlar? Diğerleri rahat bir şekilde merhamet beklemeden: “Ölsek de komünist olarak öleceğiz, partiyi satmadık” diye haykırırken yerdeki sakallı adam ise saçma sapan kimsenin duymadığı Musa’dan bahsediyordu. Alamadığı bir öcü, öbür dünyada da sönmeyecek