çok iyi ilişkiler var. Uluslararası önemli petrol boru hatları, demiryolları, bu ülkelerin ekonomik ve kültürel kalkınmasında çok önemli rol oynayacak. Bunun sonucunda Türk Cumhuriyetlerinin parlak geleceği, ülkelerimizin ve kardeş halklarımızın yakınlaşması daha kısa sürede gerçekleşecek. İnanıyorum ki bu projelerin hayata geçirilmesi ile dünya siyasetinde biz Türkler ile ilgili yeni sayfalar açılacak.
(…) Biz Türk halkları, 70 yıl Sovyet çatısı altında birleştik. Şimdi ise kendi birliğimizi, Türk birliğini kurmakta, Türk Dünyasının bayrağı altında birleşmekteyiz. Bu elbette çok büyük, tarihî bir başarıdır. Azerbaycanlı da, Kırgız da, Kazak da, Türkmen de hem kendi Türklüğünü hem de hepimizin aynı kökten geldiğini biliyor. Bu aslında tarihî bir başarıdır, emsalsiz bir zaferdir.”31
Aytmatov, Cengiz ve Şahanov, Muhtar. Şafak Sancısı, (Çev. Damira İbragim), Da Yayıncılık, İstanbul, 2002.
Cansever, Enes. “Ünlü Yazar Cengiz Aytmatov: Sovyet İmparatorluğu 20 Ocak’ta Azerbaycan’da Tarihin Affedemeyeceği Bir Suç İşledi” (Çev. İmdat Avşar), Kardeş Kalemler, S. 37, Ocak 2010, s. 25-27.
Korkmaz, Ramazan, Aytmatov Anlatılarında Ötekileşme Sorunu ve Dönüş İzlekleri, TÜRKSOY, Ankara, 2008.
Söylemez, Orhan. Cengiz Aytmatov: Tematik İncelemeler, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara, 2010
Söylemez, Orhan. Cengiz Aytmatov, Hayatı ve Eserleri Üzerine İncelemeler, Karam Yayınları, Ankara, 2002.
Yılmaz, Ayşe. Bozkırda Yeşeren Sevda Türküleri, Ötüken, İstanbul, 2007.
Türk Edebiyatı Dergisi, Cengiz Aytmatov Özel Sayısı, Ağustos 2008.
Cengiz Aytmatov’un Romanlarında Din Teması ve Dişi Kurdun Rüyaları 32
FAZIL GÖKÇEK33
Cengiz Aytmatov dünya edebiyatı tarihinde ‘toplumcu-gerçekçi’ olarak adlandırılan romancılar arasında yer alır. Romanlarına konu olarak aldığı Sovyetler Birliği’ndeki Türk boylarının hayatını realist bir gözlemle okuyucularına yansıtan yazar, bu insanların günlük sıradan yaşayışını belirleyen geleneksel kültür mirasını, özellikle halk efsane ve menkıbelerini zengin bir malzeme olarak kullanır. Bu kültür mirasının halk yaşayışındaki tesirlerini en ince ayrıntıları ile ele alırken, kendi felsefi bakış açısıyla romanlarının dünyasını genişletir ve olayları evrensel boyuta taşıyarak günümüz dünyasının bazı temel meselelerini irdeler. Aytmatov’a dünya çapında ün kazandıran, eserlerindeki bu evrensel boyuttur.
Aytrnatov, Dişi Kurdun Rüyaları’nda34 da yine böyle evrensel bir konuyu, din konusunu ele alıyor. Yazar bu romanında günümüz dünyasının içinde bulunduğu çıkmazın bir inanç boşluğundan kaynaklandığı, insanın ahlaki ve manevi değerlerini kaybetmesi yüzünden dünyanın yaşanması güç bir yer hâline geldiği teziyle karşımıza çıkıyor.
Romanın mihverini oluşturan Tanrı ve din arayışı, Aytmatov’un romancılık geleneği içerisinde yeni bir merhale gibi görünmektedir. Gerçekten de bu konu onun romanlarında ilk defa böylesine ağırlıklı bir yer tutuyor. Fakat eser dikkatle incelendiğinde ve yazarın önceki bazı romanlarıyla karşılaştırıldığında Aytmatov’un bir çizgiyi devam ettirdiği ve önceki eserlerinde kapalı ifadelerle, birtakım sembollerle dile getirdiği düşüncelerini bu romanda daha açık ve net bir biçimde ortaya koyduğu görülüyor. Aytmatov’un özellikle Beyaz Gemi ve Gün Uzar Yüzyıl Olur adlı eserlerinde müphem bir şekilde ve bazı ayrıntılarda da olsa dini öğeler vardır. Bir farkla ki bu eserlerde, yazarın bir anlatım aracı35 olarak başvurduğu, efsane ve menkıbelerle karışmış bir şekilde ve daha çok geleneksel ve kalıplaşmış bazı unsurlarıyla karşımıza çıkan dinî hayat, Dişi Kurdun Rüyaları’nda en mühim bir mesele olarak öne çıkmıştır. Bu farkın ortaya çıkması ve Dişi Kurdun Rüyaları’nın daha iyi anlaşılabilmesi için bu benzerlikler ve sözünü ettiğimiz devamlılık üzerinde durmak yararlı olacaktır.
Dünyamızın meselelerini bir çocuğun bakış açısıyla irdeleyen Beyaz Gemi36 romanı, bir inanç sistemine sahip olmayan insanların her türlü kötülüğü yapmaktan menedilemeyeceği fikri üzerine kurulmuş gibidir. Eserin önemli kişilerinden Mümin Dede ve onun damadı Urazkul iki zıt karakterdir. Mümin Dede -adı da dikkat çekicidir- herkese karşı iyilik etmek isteyen, içi şefkatle dolu, çocuk saflığında bir insandır. Mümin’in efsanelerle karışmış da olsa bir inanç sistemi vardır ve bu yönüyle çevresindeki diğer insanlardan ayrılmaktadır. İnancı adına iyilik etmekte ve yine bu inanç sayesinde zulüm ve kötülüklere katlanabilme direnci göstermektedir. Buna karşılık Urazkul, hiçbir dinî ve ahlaki değer tanımayan, her türlü ilişkisini maddi açıdan düzenleyen bir kişidir. Bu yüzden de daima herkese karşı kötü ve daima mutsuzdur. Bir bakıma yazarı temsil eden romanın küçük kahramanının düşüncesine göre Urazkul, -dinî bir içeriği de olan- “Boynuzlu Geyik Ana” efsanesine, bu efsanedeki Geyik Ana’nın insanlara çocuk getirdiğine inanmadığından çocuğu olmamaktadır. Bu da onun için ayrı bir mutsuzluk sebebidir. Gerçi romanın sonunda Mümin Dede yenilir, fakat karşı taraf da bir zafer kazanmış değildir.
Aytmatov’un Gün Uzar Yüzyıl Olur adlı eserinde dinî ögeler biraz daha açık seçiktir. Romanın başkişisi olan Boranlı Yedigey, bildiği kadarıyla inanan ve bildiklerini uygulamaya çalışan bir insandır. Bu yüzden, dostu Kazangap öldüğünde onun vasiyetini yerine getirmek, bir dinî tören düzenlemek için büyük çaba gösterir. Dostu için dua eder. Dişi Kurdun Rüyaları’nda ana temayı oluşturacak olan dinsizlik eleştirisi de ilk kez bu eserde açıkça görülür. Yedigey ile çalışma arkadaşı Şaymerden arasında geçen şu telefon konuşması adeta Dişi Kurdun Rüyaları’nın habercisi gibidir:
-Yedike, iki gözüm, şey… ne olur başımı dara sokma. Adam ölmüşse ölmüş… Yerine verecek başkası yok elimde. Ölünün yanında kalıp da ne yapacaksın? Ölen ölmüş, artık yanında oturmuşsun oturmamışsın buna aldıracak durumda mı?
-Anladığım kadarıyla senin böyle şeyleri düşündüğün yok. “Başımı dara sokma” ne demek? Sen iki yıldır buradasın, ama biz otuz yılı aşkın bir zamandır birlikte çalışıyoruz. Kafanı biraz çalıştırsana! Yakından tanıdığım birisi ölmüş, onu tek başına, bomboş bir evde tek başına bırakabilir miyim?
-Canım şey… tek başına bırakıldığını nereden bilecek?
-O bilmiyorsa biz biliyoruz ya!
(…)
-Anladık. Gidip de yanında ne yapacaksın? Adamım yok diyorum sana! Gecenin karanlığında ölünün başında ne iş bitireceksin.
-Dua edeceğim. Rahmetlinin ruhuna dua okuyacağım.
-Dua mı okuyacaksın? Sen mi, Boranlı Yedigey mi yapacak bu işi?
-Evet ben. Dua bilmiyor muyum sanıyorsun?
-Bakın şu işe! Sovyet yönetiminin altmışıncı yılında insanlar neyle uğraşıyorlar.
-Bırak bu sözleri! Sovyet yönetiminin bununla ne ilgisi var? İnsanlar ta bilmediğimiz çağlardan beri ölüleri için dua okurlar, ölen insandır, hayvan değil!”