üretmiştir. Bu anlamda geleneği yeniden üretme konusunda oldukça başarılı olmuştur. Böylelikle millî hafızamızı diriltmiş, üzerindeki tozları kaldırmış, parlatıp cilalayarak günümüze taşımıştır.
Boynuzlu Maral Ana Efsanesi: Kırgız Türklerinin türeyiş destanı olan bu efsane, Beyaz Gemi romanında işlenir. Maral, dişi geyik demektir. Efsaneye göre bir savaşta tamamen katledilen Kırgızlardan geriye 2 çocuk kalır. Bu 2 çocuk, geyik ana tarafından büyütülür ve Kırgızlar tekrar çoğalır. Fakat bir zaman sonra geyikler öldürülüp boynuzları kesilmeye başlayınca Geyik Ana da onlara küser. Mümin Dede, Kırgız Türklerinin kutsal efsanelerinden biri olan “Boynuzlu Maral Ana” efsanesini isimsiz torununa aktarmaya çalışır. Yani bunun simgesel karşılığı şudur: Türk atalar, dedeler, torunları olan yeni Türk nesillerine efsanelerini, masallarını, kültürlerini, tarihsel hafızalarını nesilden nesle aktarmalıdır.
Romanda Ruslar tarafından dinsiz ve milliyetsiz bir mankurt olarak yetiştirilen Mümin Dede’nin damadı Orozkul’un çocuğu olmaz ve Boynuzlu Maral Ana efsanesine de inanmaz. Mümin Dedenin isimsiz torunu Orozkul amcasına çocuk vermesi için Maral Anaya yalvarır. Bu romanda aslında isimsiz torun, yeni Türk nesilleridir. İsmi yoktur, çünkü Ruslar tarafından isimleri, Türk isimleri ve Türk isminin gereği olan millî değerleri yok edilmiştir. Ana babası tarafından terk edilmesinin simgesel karşılığı şudur: 1917’den itibaren Komünizm rejimi, yeni nesil Türkleri ana babalarını yani atalarını, tarihlerini, milliyet ve dinlerini yok etmiştir. Bu çocuğun dedesine sığınmasının simgesel karşılığı da dedenin Komünizm öncesi dönemi yani Müslüman Türk kimliği dönemini temsil etmesidir. Dolayısıyla Müslüman Türk milletinin üç nesli gündeme getirilir. Buna göre 1917 öncesi dönem Mümin Dede’nin temsilciliğinde millî ve dinî kimliğimizin devam ettiği dönemdir. Nitekim isim de “Mümin”dir yani İslam’a inanan kişi demektir. Ana baba âdeta kayıptır, yok gibidir. Bu ikinci nesil olan ana baba nesli, Komünizm dönemini temsil eder ve Ruslar tarafından yok edilmiş bir nesildir. İsimsiz çocuk da üçüncü nesli temsil eder. Bu nesil Komünizm rejiminden kurtulup Mümin Dede’ye yani Komünizm öncesi Müslüman Türk dönemine sığınmıştır. Ancak Müslümanlık ve Türklük değerlerine sahip çıkarak kurtuluşa erecek ve millet olarak var olacaktır. O bakımdan Mümin Dede torununu damadı Orozkul’un kötülüklerinden, dinsizliğinden uzak tutmaya çalışır. Mümin Dede’nin torununa Türk destan ve efsanelerini anlatması aslında bu nesli tarihsel millî kültür mirasıyla tekrar buluşturması demektir. Çocuğun yetim olması, Komünistler tarafından anasız babasız, kültürsüz, dinsiz olarak yetim bırakılan nesli temsil eder.
Çocuk, babasının kutsal Türk mekânı olan Issık Göl’deki Beyaz Gemi’de çalıştığı hayaliyle yaşar. Burada Beyaz Gemi, kızıl Rus karasına karşı çıkarılmış bir simgedir. Türkler, kızıl Komünist rejimin baskısı altında Rus kara topraklarında köle olarak çalıştırılır. Yeni nesil ise beyazın ve geminin temsilciliğinde özgürlüğü hayal etmektedirler.
Nayman Ana Efsanesi: Çok eski zamanlarda Kalmuk-Kırgız savaşlarında her iki taraf birbirlerinden aldıkları esirleri hayvan çobanı olarak kullanırlardı. Bu esirlerin kaçmalarını ya da başka türlü zararı ve tehlikeli hale gelmelerini önlemek için onları mankurtlaştırma yoluna giderlerdi. Mankurtlaştırma işlemi de şöyle yapılıyordu: Esirin kafası tamamen kazınır, hiç saç kılı kalmaz. Çıplak kafaya şire denilen yeni kesilmiş deve derisi şapka gibi geçirilir. Kenarlarından iple sıkıca bağlanır. Eli ayağı bağlanıp sıcak güneş altında üç beş gün aç susuz bırakılır. Deri kurudukça başını sıkar, kemikleri sızlatır, yeni çıkan saç kılları geri batar, iğne gibi tüm duyu sinirlerini öldürür. Ölen ölür ölmeyenin da böylece hafızası yok olur. Adını, ailesini, soyunu, milletini, tarihini, kültürünü, dinini her şeyini unutur. Bundan sonra efendisi ona yeni bir kimlik verir. O ne derse onu yapar, onun emirlerinden dışarı çıkmaz. Böylece esir artık bir mankurt olmuştur.
Bu efsane, Aytmatov’u çok etkilemiş ve bunu Gün Olur Asra Bedel romanında kullanmıştır. Buna göre Komünist Rusların beyin yıkama, eğitim, politika, basın yoluyla Türk milletini nasıl mankurtlaştırdığını anlatmıştır. Bunu yaparken de bu efsaneyi simge olarak alıp işlemiştir. Romanda biz Nayman Ana’nın oğlu Colaman’ın Juan Juan kabilesi tarafından nasıl mankurtlaştırıldığını görüyoruz. Nayman Ana burada Türk milletidir, Colaman da Ruslar tarafından mankurtlaştırılan Türk çocuklarının temsilcisidir. Nayman Ana oğlunu kurtarmak için gittiğinde Colaman onu efendisinin talimatıyla ok atarak öldürür. Bunun temsilî karşılığı şudur: Komünist Rusların Türk tarihini, kültürünü, atalarını, dilini, dinini öldürmesi, yok etmesidir. Bunu da Türk çocuklarına, Komünist, dinsiz, milliyetsiz olarak yetiştirdiği Türk aydınlarına yaptırmasıdır. Yani Türk’ün millî hafızasını mankurtlaşmış Türk aydınları eliyle gerçekleştiriyor.
Nayman Ana, oğlu Colaman tarafından öldürüldükten sonra başındaki beyaz yazma rüzgârda uçar ve Dönenbay kuşu olur. Bu kuş, karşılaştığı her insana “Senin baban Dönenbay, senin baban Dönenbay” diye seslenir. Bunun simgesel değeri de şudur: Atalar ruhunun Türk nesline kendi tarihini, kimliğini, kültürünü, dinini sürekli hatırlatmasıdır.
Cengiz Aytmatov gerçekte Rusların Türkleri mankurtlaştırması ile ilgili olarak şu açıklamayı yapar: “Totaliter sistem bütün topluma, onun içinde bana da, sana da, hepimizin zihnine de, düşüncemize de ideolojik bir şire geçirmişti. Bu bir rejime bağlamak, bir merkezden idare etmek gayesiyle yapıldı”29
Ailesinin Hayatı: Aytmatov’un roman ve hikâyelerini besleyen ana kaynaklardan biri ailesinin yaşantıları, başına gelenlerdir. Özellikle Sovyetler Birliğinin Komünist rejimine bağlı olmasına rağmen bu rejim tarafından sadece 20 dakikalık bir sorgulama sonucunda kafasına kurşun sıkılarak acımasızca öldürülen babası Törekul’un trajedisi onu çok etkilemiştir. Bu olay, onun birçok eserinde etkilerini göstermiştir.
Köyünde okuma yazma bilen köylülerin sözüne değer verdiği bir kişi olan ziyalı yani aydın ninesi de Aytmatov’u etkilemiştir. Ninesi yazara çocukluğunda hem Kırgız Türkçesini hem de Kırgız Türk folklorunu, masallarını, destanlarını, türkülerini öğretmiştir. Ondan öğrendiği tarihsel millî kültür birikimi onun eserlerinin başlıca kaynaklarından biridir.
Cengiz Aytmatov, Sovyetler Birliğinin Komünist Rejimini bizzat yaşamış, bu rejimin uygulamalarını görmüş, duymuş, değişik yollarla haberdar olmuş bir Türk yazarı ve aydınıdır. O bu rejimin bütün olumsuz uygulamalarından derinden etkilenmiş ve eserlerini bunların etkisini yansıtacak şekilde yazmıştır. Onun eserleri bir bakıma Komünist rejimin insan, tarih ve tabiat düşmanlığına, yıkımına bir tepki mahiyetindedir.
a. İnsan Düşmanlığı: Rusların işlettikleri bu Komünist rejim, insan gerçeğini, insan fıtratını, insan özgürlüğünü yok saymış, âdeta insanı bir böcek gibi görerek acımasızca ezmiştir. Devlet, rejim ve toplum adına fert yok sayılmıştır. Nitekim Komünistler, düşünen, bilen aydınlara tahammül edememiş ve 138 Kırgız Türk aydınını katletmiştir. Bunlar Bişkek’in hemen kıyısında bir toplu mezarda; Ata-Beyit adlı anıt mezarda yatmaktadır. Aytmatov’un kendisinin de sonradan defnedildiği ve babasının da yattığı bu Ata-Beyit toplu mezarı yazarın eserlerinin ilham kaynaklarından biri olmuştur. Büyük bir insanlık trajedisinin bir göstergesi ve belgesi olan bu mezarlık Aytmatov’u çok etkilemiştir. Nitekim Gün Olur Asra Bedel romanında bu mezarlık “Ana Beyit” olarak geçer.
b. Tarih