ayınınki gibi sesi işitildi. O ses bitmeden Aydo’nun başının üstünde bir kayış vızıldadı. Aydo, ilk vuruşun acısına dayanamayıp, yere yalpalayarak düşüp, oradan kötü elbisesini sürükleyerek koşmaya başladı. Çaresiz Aydo oğlanın acı sesi yayılıp, at üstünde iyice vahşileşen Yakın’dan kurtulamayarak koştu. Onun acınacak, yal-varışlı sesi bazen duyuluyor bazen kayboluyordu.
“Bir daha böyle uyumam, vurma bana! Hatta hiç uyumam. Bırak malların hepsini toplayıp getireyim.” diye yalvarıyordu. İçinden Yakın’ı hemen yok etmek geliyordu. Fakat on yaşındaki Aydo’nun yalvarmasına katı yürekli Yakın aldırmadan vuruyor vuruyordu. Kayış kamçı gibi defalarca aynı yere denk geliyordu.
“Siz böyle eğitilmezseniz sizinle başa çıkılmaz nankör köpekler!” diye gürlüyordu Yakın.
O sırada Çohırah, Aydo’nun bağırıp çağırması karşısında Aydo’yu korumak istercesine Yakın’a hırlıyor havlıyor, onunla birlikte dönüyordu. Yakın Ağa:
“Köpek köpeğe yardım mı ediyor? Ben şimdi ikinizi de gebertmez miyim?” diyerek dizini sıkıştırıp iki üzengi üzerinde durup Çohırah’a kamçıyla vuruyordu.
Aydo o sırada, arkasına bakarak acı veren kamçıdan kurtulmak için dağın yamacınca koştu.Yakın’ın tacizine Çohırah daha da kızıp sinirlenmişti. Sırtının tüyü, domuz kılı gibi dikleşmiş çok geçmeden Çohırah, keskin dişlerini çıkarıp bora atın burnuna seğirmişti. Bora at burnunu genişletip, kişneyip şaha kalkmıştı. Ot yığını büyüklüğündeki Yakın, at üstünden tutunamayarak at kaburgasına doğru düşmüş, bir ayağı üzengiden sıyrılıp başıyla yere uzanmıştı.
Yorga bora at, iki kulaklarını dikleştirerek şaha kalkıp koşmaya başlamıştı. Yakın, bir ayağını üzengiden çıkarama-yara, post gibi, sürüklenmişti.
“Tpru tpru tpru! Suyt! Suyt, melun! Suyt!” Yakın’ın sesi oraya buraya yayılıyordu. Çohırah, Yakın Ağayı yakalamış elbiselerini parçalamaya başlamıştır. Yakın’ın üzengideki ayağının çizmesi sıyrılıp çıkmış olmasaydı canlı kalması şüpheliydi. Aklını kaybedip yerde elbisesi başına bürünen kişiyi, Çohırah yeniden kalın budundan kapmıştı. Pahalı diktirdiği çizgili kara elbisesinin sol yanı çizme koncuna kadar parçalanmıştı.
“Yoo yooo köpek dölü! Vahşi hayvan!” vücudunun ağrısına dayanamayıp, gözlerini yarı açıp bağırıyordu. Sonra iki eliyle yere dayanıp kalkmaya çalıştığında Çohırah seğirip kaba etinden yakalayıp yeniden çekip oturtuyordu.
Böyle bir müddet geçtikten sonra bir şekilde ayaküstünde durup, Çohırah’tan kurtularak bora atının ardından koşmuş, Çohırah d onu takip ederek kapıp durmuştu.
“Su-uyt, melun!., Su-uyt, şeytan!” diye bağırıp Yakın Ağa iki elini yana açıp durarak post gibi dönüp durmuştu. Kara yeri aradığında eline bir şey gelmiyor, yırtıcı köpekten ayrılıp bora atının ardınca yalpalayarak koşuyordu Yakın.
“Ben seni… Yanına varırım… Gösteririm!” diye bağırıp çağırıyordu. Orada o anda Çohırah, Aydo’nun gerçek yardımcısı olmuştu. Çohırah, Aydo’ya kendi babası, annesi gibi olmuştu. Çohırah, gerçek dost olmuştu.
Çohırah, Aydo’nun yanına koşup geldiğinde Aydo, hâlâ ağlıyordu. Elleri ayakları uyuşup, sırtının eti sızlayarak Aylah Dağı’nın üstüne güçlükle çıkmıştı. Dağın öbür yamacına baktığında, oradaki obalara, oymaklara koyunların dağılıp yürdüklerini gördü. Koyun sürüsünün arkasından gidemeyen boynuzsuz, kara aksak bir koyun iki kuzusunu yanına alarak tepe üzerine çıkmış otluyordu.
Aydo, bir müddet oturduğu yerden dağılan sürüye baktı. Gözlerini kirli yeniyle sildi. Ayağa kalktı. Çohırah, kuyruğunu salladı. Ikisi birlikte Yakın’a uzak olan karşı yamaca doğru uzanan ince bir yolda yürümeye başladılar.
Yeni Yerde
Sabah doğan gün ışığı akşam vakti alçalmış, batıda duran seyrek ağaçlı dağın başına saklanmıştı. Ova içindeki akşamın nemli havası serinleyip yayılmış, yukarı uçuşup neşeyle ötüşen çayır kuşları otların arasına girip susmuşlardı. Kara çizgili, geniş kanatlı baykuşlar yol kenarına konuverip sonra yeniden yukarı atılan paçavra gibi yalpalayıp uçuveriyorlardı.
İnce keçi yolu bitip tükeneceği yok gibi bazen sağa bazen sola doğru eğrilip devam ediyordu. Aydo şimdi, mal otlattığı bildik yerlerden çok uzaklardaydı. Keçi yolunda bilmediği yerlere doğru yanındaki yoldaşıyla ilerliyordu. Karnı acıkmış susamıştı. Karanlık bastırmış gün geceye dönmüştü. Karanlıkta daha fazla dayanamayıp Çohırah ile sırtsırta yatıp uyudu.
Gün ışığı üzerlerine düşüp de kuş sesleri uykularından uyandırınca ağrımıyan yerlerini ovarak ayağa kalktı. Uzaklara bakınca sevinçle hafif bir çığlık kopardı.”Haydi Çohırah, işte yeni yerimiz.”dedi. Çohırah, Aydo’ya kuyruğunu sallayıp kulaklarını kımıldattı.
Dört atı bir arabaya koşup, birbirinin arkasına bağlamış bir kişi onlara doğru geliyordu. Adam bunları uzaktan görünce elini güneşe siper yapıp dikkatlice baktı. Çocukla köpek yanına yaklaşınca kısık gözleri açıldı.
“Sana ne olmuş böyle,ay oğul?” diyerek gülümsedi. Aydo da daha dün sohbet ettiği Çabus’u hatırlayıp sevindi.
“Hiiç kaçtım.”dedi.
“Şimdi sen bana yardım da edersin, değil mi, ayoğul?”dedi adam. Aydo, Çohırah’a sarılarak başını salladı.
“Ama ben ot yüklemesini bilmem.”dedi.
“Senin adın neydi oğul?”
“Aydo. Bu da Çohırah.”
“Ben sana ot yükletmem, Aydocuk. Sen yüklenen otun üzerinde durursun.” diyerek öndeki atını harmanın yanına çekti. Ortaya temiz bir bez serip, üzerine getirdiği nevaleleri özenle dizdi.
“Peki, dururum.” dedi Aydo yiyeceklere bakarak. Adam, Çohırah’a bir parça ekmek attı. Çohırah, ekmeği havada kaptı.
Arabanın üstüne, ot büyük yabanın çatalında gelip hışırdayarak düşüyor. Aydo arabanın bazen önüne, bazen arkasına varıyor. Hiç acele etmiyor. Çohırah, gölgede kâh gözlerini açarak kâh kapayarak onların çıkardığı sesleri dinliyor.
NİKOLAY GEORGİYEVİÇ DOMOJAKOV
(1916-1976)
1916 yılında Hızıl Has (Kızıl Kaz) adlı köyde fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 1935 yılında teknik öğretmen okulunu bitirerek Ashıs (Askiz) bölgesindeki Üs Çul (Üçdere) köyünde öğretmen olarak çalışmaya başladı. Kendini geliştirmek amacıyla; önce Abakan’daki iki yıllık Öğretmen Enstitüsünü, daha sonra Pedagoji Enstitüsünü bitirdi. Moskova’ya Asistan hazırlama kursuna katıldı. Kırklı yılların başında asistan olarak çalışmaya başlamış ve tezini savunarak filoloji bilimleri adayı olmuştur.
1944 yılında, Hakasya’da yeni açılan Dil, Edebiyat ve Tarih Bilimleri Enstitüsünün ilk müdürü olarak atanmıştır. Devam eden yıllarda Enstitüde öğrencilere Hakasça dersleri vermiştir. 1949 yılında öğretmen ve yazar Domojakov’un çalışmalarıyla SSCB’nin Yazarlar Birliğinin Hakasya bölümü açılmıştır. Bu bölümün ilk başkanı da Domojakov olmuştur. Domojakov burada birçok Hakas yazarının yetişmesini sağlamıştır.
1935 yılında, bölgenin Hızıl Aal