Hatta “20. Yüzyılın Gomer’i” veya “Halk Şiirinin Alpereni” diye kendisini vasıflandırarak iftihar etmişlerdi. Sadece Türk dünyasında değil, dünya genelinde tanınmış olan Kazak ozanı Jambıl, 1941 yılında Sovyet Birliği’nin üstün ödülünün sahibi olmuştur. O, ümmi olmasına rağmen, atışma geleneğinin ve ozanlık sanatının ustasıydı. Aynı zamanda tarihi geleneğinin, özellikle manevi rehberi sayılan ozan Süyinbay Aronulı ekolünün devamı ve usaresiydi. Bundan dolayı o, Kazak kültür ve sanat dünyasının özü hem eski zamanın yadigarıydı.
Jambıl Jabayev, bir asırlık hayatı içinde hep milletle beraber olmuştur. Onun tüm himmeti, milletiydi. Çünkü o, öz halkın hüznünü, hayalini şiirselliştirerek geleneksel Kazak şiirini modern değerleri arasında bağ kurmuş, böylece söz sanatına yenilik kazandırmıştır. Dolayısıyla, Jambıl, bir ozan olarak yaşadı ve tüm yaşantısını ozanlaştırmıştı. Bundan dolayı halk içinde güzel bir temenni vardır: “Allah Jambıl’ın yaşını versin!” Hakikaten o, hayatın gerçek yüzüyle yüzleşerek yaşamıştır. Toplum içindeki adaletsizliklere karşı çıkarak her zaman eleştirmiştir. Gayet yüksek edebi bir üslup kullanarak toplumdaki gerçekleri dile getirebilmiştir. Aynen üstadı Süyinbay gibi doğru konuşmayı bilmiştir.
Jambıl’ın gözünde ne dünya mevk-i makamı ne de zevki vardı. Öyle bir arayışa sahip değildi. O, her zaman hakikatin peşinde idi. Fakat şu unutulmamalıdır ki, her insanın olduğu gibi, o da kendi zamanının bir evladıydı. Onun şiirlerini okuyarak incelediğimizde 20. Yüzyılı toplumunun gelişme tarihini görmek mümkündür. Ve siyasi konjöktüre göre birçok eserleri şekillenerek onun yaşadığı dönemine aynedarlık vazifesini görmüştür.
Fenomen hafızaya sahip olan Jambıl, kendisinden önceki ozanların uzun şiirlerini ve destanlarını ezbere bilirdi. Kazak klasik yazarı Muhtar Auezov’un dediğine göre, o yaklaşık bir milyon satır şiirleri hafızasında tutmuştur. Doğal olarak bir milyon satır içinde inci ile mercanların bulunmaması mümkün değildir. Dolayısıyla, onun gönül dünyasından fışkıran deste deste şiirsel deyimler ile atasözler yeni dünyaya adapte edilerek şiirsel şekliyle gün yüzüne çıkınca, tabii olarak eşsiz eserlere dönüşmüş haldeydi.
Sözün özü, o Türk dünyasının medar-ı iftiharıdır. Bu sene çok değerli ozanımızın doğumunun 175.ci yıldönümünü hep beraber kutlamaktayız. Türk Cumhuriyetleri Cumhurbaşkanları tarafından bu sene kabul edilen Türkistan Deklarasyonunda adı geçen ozanımızdan günümüze kadar aktarılan manevi değerleri, hepimize ortak değerlerdir. Umarım, sonraki nesillere de bu milli değerlere sahip çıkar, medar-ı iftihar olan ozanlarımızı her zaman yad ederler.
TARİHİ TÜRK DESTANI
KÖROĞLU
Jambıl Jabayev’in nüshası
“Bozayhan” isminde er vardı,
Hükmünü her tarafa süren.
Hayatında hiç mağlup olmadı,
Deryaları geçti kandan irinden.
Önüne çıkan herkesi,
Yenerek galebe çaldı.
Kendisinden başka hanları,
Kağan olarak doğan canları,
Hayatında hiç takmadı.
Yer yüzündeki halklara,
Gün altındaki aydınlara,
“Hükmümü sürsem” diyerek,
Kan görmezse yedi gündür,
Savaşmazsa iki gündür,
Kana o kadar susadı.
Altınlara dolan kentlerde,
Emir verir tüm milletlere,
Ününü duyarlar Bozayhan’ın,
Kimsenin olmadığı yerlerde.
Kaşlarına kar yağar,
Kirpiklerine buz donar.
Ordusuyla sefere çıkar,
Günü göremez kağanlar.
Mızrağı altın yeleli,
Yerle bir eder her yeri,
Düşmanı hüsrana uğratır,
Mallarını eline alır.
Korkunç savaş meydanında,
Ganimetini gören.
Bozayhan’ın her seferini,
Çoktu hanlar gıpta eden.
Bozayhan çıkarsa kükreyerek,
Ordusunu toplarsa biriktirerek,
Yeryüzünde bir tek adam bile,
Bulunmazdı gülümseyen.
Sefere çıkar Bozayhan,
Sular gibi aktı kızıl kan.
Masum insanları öldürüp,
Kurban oldu nice can.
Mallarını ele geçirip,
Her tarafı ateşe verdi.
Han’dan milletler çekti,
Diye yazmasın kimse şiirleri.
İşte buydu tüm hikâye,
Yarına tarihten bir paye.
Kentleri idare etti hanlar,
Uçsuz bucaksız bozkırlar.
Hanlara bakan milletler,
Istırap ile cefa çektiler.
Aya kükreyen aslan,
Seslenerek uzaktan,
Öfkeli hem de daha beter.
Açlıktan öle yazan,
Halkına hiç acımaz han.
Handan çeken milletin,
Yüreğidir yaralanan.
Hanlardır öfkelendiği zaman,
Halkından öcünü alan.
Sallarlar kılıçlarını bulutlara,
Gök dayanır mızraklara.
Bulamak isterler kanlara,
Katılmak isterler savaşlara.
Hüküm süren Bozayhan,
Büyüyerek dolup taşar.
Bozayhan’ın gelişini duyan,
Halk dört bir yana kaçar.
Yağış günü gibi kararır,
Rengi kaçar, morarır,
Uzaklara koşar, dalgalanır,
Durmadan coşar, dağı alır,
Başkasına hayat tanımadan,
Yeryüzünü herkesten kıskanır.
Kılıcın kanı kurumadı,
İnsan gücü hiç durmadı,
Bozayhan’ın zulmünden,
Etrafında yer kalmadı.
Vuran top gibi yuvarlanıp,
Savaşan yerlerde baş kaldı.
Saldırıda yenenleri,
Mızraklar delerler, taş kaldı.
Boynundan kestikleri başları,
Lezzet almadıkları ömürden,
Kurtaramadıkları ölümden,
Karıncalara yem olup,
Ölüler gibi kaldı donup,
Nice gençler ortada kaldı.
Dolup