selim sultanım,
Bak şu günahkâr kuluna,
Sizi kula tercih etti.”
Emir verdi Bozayhan,
Dazlakları getirtti.
Emriyle tüm şehirlileri,
Avucuna alıp celb etti.
Dazlağın dili dokunan,
Dazlakla gelsin buraya!
Kim var onlardan yanan?
Dazlakla gelsin saraya!
Bir vezir yoktur ki,
Dazlakla övünen.
Günahı olmasa da,
Fakir biçare dazlağı,
Olmadı kimse destekleyen.
Dazlakları astılar,
Olmadı kimse yok diyen.
Dazlakları köleliğe,
Her şehirden gelenler,
Sorsalar da olmadı veren.
Isıranların öcü diliyle,
Dazlağa han takıldı.
Dazlaklar yüklerini alarak,
Gizli gizli kentlerden kaçarak,
Her tarafa gidip saçıldı.
Kaçan olsa bir dazlak,
Görse eğer bir asker,
Başını kılıçla keserler.
Başında tek bir saçı yok,
Yiyecek hiçbir aşı yok.
Yalın ayak, yalın baş,
Anasından doğma çok.
Bir dazlağı getirdi,
Darağacın yanına.
Onu gören halk irkildi,
Bakıp süzdü baştan ayağına.
Dazlak başladı konuşmaya:
“Şu canda var üç dilek,
Zaten şu can ölecek.”
Han dedi ki o anda:
“Konuş bakalım,
Söz verdim ben dazlağa.
Ne diler bakalım,
Dinleyin, kulak asın oğlağa”.
“Birinci benim dileğim,
Yalvarsam da can kalmaz,
Onu en iyi bilirim.
Ziyanım yoktur adama,
Günümü gün ederim.
Durmuşum darın yanında,
Dar ipi de boynumda,
Eskiden beri çektiğim ıstırabım,
Bir tek saç çıkmadı başımda.
Bir tek sözüm var halkıma,
Bundan sonra dirilip,
Kesin dönmem bu acuna.
Askerlerin, birer yırtıcı hayvan,
Ağzıma kilit vuramaz.
Dilim benim pek yaman,
Başımı kesip alamaz.
Sözüm bitene kadar,
Kimse beni asamaz.
Yerine getirirsen eğer,
Sözüme başlarım ben.
Şekvamı dile getirip,
Korkmam hiç kimseden.”
İki kere konuşmaz han,
Dazlağa hak verir Bozayhan.
“Emrin dünyayı sardı,
Seferinle her tarafa,
Kara bulut kapladı.
İnsana acımadan,
Ezip geçtin halkları,
Kana buladın toprakları.
Merhametsiz Bozayhan,
Yoktur suç dazlaklarda,
Suç bir tek sende, özünde!
Halka dokunan zararın,
Görünmez senin gözüne.
Kulak ver, ey halkım,
Dazlağın kaygılı sözüne!
Saldırıp içtiği halkın kanına,
Bu han doymadı hala,
Zavallı dazlakların kanına,
Elini bandırmak istedin.
Benzemez adamların huyuna,
Şefkatsiz karakterin.
Kovarak beni yakalattın,
Darağacımı da yaptırdım.
Dazlağın içerek kanını,
Bizi değil, hep kendini kandırdın.
Her tarafı yerle bir ettin,
Dünyayı da kızıla boyadın.
Gücün yetti kıtalara,
“Emrimi dinle” diye haykırdın.
On iki karından sonra,
Cezire’yi zorlayarak aldın.
İşte bundan Gülcezire,
Han olsan da sevmedi seni.
Yırtıcı hayvandan çekinir gibi,
Adam olarak görmedi seni.
Hasretle doldu yaralı yüreği,
Hiç gülmedi o günden beri.
Bir zalimin iki dudağında,
Yetim ile dul dazlakları,
Öldürtmen çare miydi?
Arkandan kalan evladın yok,
Bizden daha da fakirsin.
Kendi eksiğini görmeyen,
Han olsan da kör gibisin!”
Öfkelendi Bozayhan:
“Konuşturma dazlağı,
Yaklaştır dar ağacı!”
Cezire’yi getir diye,
Askerini gönderdi.
Handan emir aldım diye,
Hiç durmadan yöneldi.
Başını yıkayan Cezire,
Saçlarını tarıyordu aheste.
İçeri birden girdi o asker,
Soluğu kesilerek,
Hemen gelsin diye Cezire,
Han çağırdı diye, etti acele.
“Han öfkeli Cezire,
Bugün sağ kalmaz.
Ağzını kapamayan bir dazlak,
Seni de götürmeden bırakmaz.
Suçu yoksa dazlağın,
Kim bilir, başını almaz.
Bozayhan gibi hanı,
Gülcezire sevmedin.
Bir dazlağın dilinden,
Şimdi bak ateşlendin.
Hata yaptın, Cezire,
Hanın öfkesine bindin.
Dengin değil, şimdi bak,
Dazlaklara önem verdin.”
Cezire kalkıp askere:
“Geldin de verdin haberi,
Hanın eti etime,
Diken gibi saplar ya.
Kocam