Анонимный автор

Elçine Armağan


Скачать книгу

yansımıştır. Doğrusu bu ifadeyi Azerbaycan edebiyatının bir sıra temsilcileri konusunda ele almak mümkündür. Lakin Elçin diğerlerinden şöyle ayrılır, onun piyeslerinde 90’lı yılların ayrı ayrı durumları güzel şekilde şekillendirip esere alınmaz; devir, zamanın özü sembolik tarzda gösterilir. Sanki 90’lı yıllar ona 60’lı yıllardan tanıdık karakterleri muhtemelen farklı bir takvimle tanıtır. Sanatkârın gözündeki gözlüğün pembemsi renkli camları kırılır. Elçin’in karakterleri delirir, ahmaklaşır, gergedanlaşır, robotlaşır. Onlar para, rütbe oyuncaklarına çevrilirler. Aşırı derecede düşüp alçalırlar, itibarsızlaşırlar. Yazarın sevimli kahramanları ise hasta durumda olup kendi romantik alemlerine kapılırlar, ilaçsız durumları ile barışırlar. Elçin’in sanatçılığı için 90’lı yıllara kadar özgün olmayan satirik durum, iğneleme, acı kinaye, karamsarlık notları, koyu boyalar onun piyeslerinde kendine özgü şekilde yer almaya başlar. Elçin’in yazı sayfalarına zamanın kiri çıkar. Düz yazısında hiçbir zaman filozof olmaya can atmayan Elçin kendi draması çerçevesinde filozoflaşır, ciddiliğin zirvesine ulaşır, zaman ve mekân çerçevelerinin dışına çıkar, her tür mantık sınırlarını vurup dağıtır.

      Evet, Elçin dramaturjiye, tiyatroya tamamen yeni bir Elçin gibi geliri. Yeni edebi hazine ile yeni düşüncelerle, yeni fikirlerle, yeni güzel marifetlerle gelirdi. Drama ve tiyatro tecrübesine belli surette sahip olarak gelirdi ve büyük nesir deryasını piyes yazarlığı ile karşılardı. Niye ben burada “karşılamak” sözcüğünden faydalandım? Niye 60’lı yılların Elçin’i için özgün edebi, estetik dünyayı 90’lı yılların Elçin’i için özgün estetik yazarlıktan bu kadar farklılaştırdım. Bu yüzden de bu fikrin konular doğurabileceğine inanıyorum. Hiç şüphesiz ki 90’lı yılların Elçin draması hiç de onun nesrindeki karakteristik işaretlerin yeni edebi estetik ölçüde 60’lı yılların ideali ile yaşayan Elçin eğil 90’lı yılların Elçin’i tamamen farklı, tamamen yeni bir Elçin’dir! Ve eğer geniş mukayeseler ve sembolik sınıflamalar düzlemini götürürsek Elçin’in “Edebi düşüncelerine dayansak göreceğiz ki Elçin 90’lı yıllarda ruha Leo Nikolayeviç Tolstoy’dan daha çok Samuel Bekketo yakındır.

      Tesadüf değildir ki Elçin Azerbaycan sahnesine tuhaf gelir, absürt piyeslerden elinde kurşun toplayıp gelir!

      Elçin’in ilk dram eseri “Posta Şubesinde Hayal” (1970) trajikomedisidir.

      Elçin’in 1989-1992’li yıllar arasında birbiri ardına yazdığı bir perdelik piyesleri drama materyalin esas benimsemeyi asıl dramaturg adetlerine sahiplenme, bu alanda üstat olmak girişimlerinin gerçekliğidir.

      Elçin’in drama sahnesine gelişi hemen “Ah, Paris Paris” (1992) piyesiyle kayda alınmalıdır. Çünkü bu, artık yazarın drama ile bağlı kalem tecrübesi değil, yazarın dramaya olan iddiasının gerçekliğidir.

      Elçin’in tiyatroya gelişi ise yazarın 1995’li yılda “Ben Senin Dayınım” komedisinin Azerbaycan Devlet Rus Dram Tiyatrosundaki sahne boyutunun prömiyeri ile tarihe geçer.

      Ve bundan sonra Elçin’in piyeslerinin önü bir bir açılıp Azerbaycan tiyatrolarının sahnesine konar oradan da büyük bir inanç duygusuyla duvarları aşıp Avrupa sahnelerine gider, dünyaya yayılır ve yayılmaktadır.

      Bu yüzden de ben Elçin’in dram sanatçılığının, tiyatro faaliyetinin güzelliğini, büyüklüğünü, miktarını özel olarak vurgulamak amaçlı deniyor ki “AÇIN PERDEYİ: ELÇİN GELİYOR!” Tamamen haklıyım…

      II.BÖLÜM ROMANCI YÖNÜYLE ELÇİN

      USTA BİR ROMANCININ TARİH YORUMU: KAFA ROMANI

      Prof. Dr. Bilge Ercilasun

      21. yüzyılda Modern Türk edebiyatı oldukça gelişmiştir ve pek çok türde orijinal eserler vermektedir. Türk edebiyatının en çok eser verdiği türün roman olduğu görülüyor. Roman, bütün dünyada 19. yüzyıldan itibaren en çok örnek veren, toplum tarafından en çok ilgi gören bir edebî türdür. Teknolojinin ilerlemesiyle, bu tür daha da yaygınlaşmış ve kolay ulaşılır bir hâle gelmiştir. Roman, bütün toplumun çeşitli meselelerini, duygu ve düşünce dünyasını, ferdî ve sosyal problemlerini ifade edebilen çok yönlü kompleks bir türdür. Eğlendirme ve eğitme amaçlarını da taşıyan roman, insanların en çok okuduğu, ihtiyaç duyduğu bir tür hâline gelmiştir. İnsanlar romanlarda kendilerini bulmakta, pek çok konunun kendilerine tanıdık geldiğini görerek daha çok okumaya heves etmektedirler.

      Batı dünyasında roman 18. yüzyıldan itibaren gelişmeye ve pek çok örnek vermeye başlamıştır. 20. yüzyılda Türk dünyasında da aynı gelişme olmuştur. Artık geniş bir coğrafyaya yayılan çeşitli Türk topluluklarında da değişik ve orijinal romanlar yazılmaktadır. Zengin bir geçmişe sahip bulunan Azerbaycan edebiyatı bu konuda başta gelen örneklerden biridir. Azerbaycan edebiyatının Anar ve Elçin gibi büyük ve usta romancıları bulunmakta ve ilgi çekici ve zengin muhtevalı, modern ve orijinal eserler vermektedirler.

      Bu yazıda Elçin Efendiyev’in son romanı olan Kafa üzerinde durmak istiyoruz. Eserde ele alınan tarihî konuları ve yazarın tarihe bakışını, olayları sorgulayışını ve yönelttiği eleştirileri, bakışı ve eleştirileri ile aslında neyi anlatmak istediğini ortaya koymaya çalışacağız.14

      Tarih 6 Şubat 1806’dır. Hüseyin Kulu Han Bakû’da Danışma Meclisi toplamış, konuşulanları dinlemektedir. Canı çok sıkkındır, ağzını bıçak açmaz. Pek fazla seçenekleri yoktur. Rus ordusu Bakû’nun surlarına dayanmıştır. Hüseyin Kulu Han daha önceki yılları hatırlar. Kaçar Hanı Ağa Muhammet Şah Kaçar, Bakû’nun bütün varlığını alıp gitmiş, Bakû’nun hazinesi tamtakır kalmıştır. Mütercim Şerif Bey, Rusların aydınlanma çağını yaşadıklarını, onların ilminden faydalanabileceklerini, bunun için de Rus tebaası olmayı kabul etmek gerektiğini söylemektedir. Şerif Bey konuşurken Mahmut onu uşaklıkla suçlar. Son sözü Hüseyin Kulu Han söyler ve teslim olmaktan başka bir çareleri olmadığını belirtir.

      Rus ordusu ilerlemekte ve Azerbaycan hanlıklarını birer birer yutmaktadır. Buna karşı yapılacak bir şey yoktur. Çünkü Rus ordusu modern ve düzenlidir ve iyi yönetilmektedir.

      Knez Sisianov ordusuyla beraber yürümektedir. Bakû’ya girmek üzeredir. Yanında Hüseyin Kulu Han vardır. Fakat bir anda beklenmedik bir olay olur. Knez Sisianov’la Yarbay Emir Subayı Elizbar Elistov, şehrin anahtarını Şerif Beyin elinden almak üzere iken iki kurşun sesi işitilir. Sisianov’la Elistov yere düşerler ve ölürler. Kurşunlar Mahmut Bey’in süvarileri tarafından atılmıştır.

      8 Şubat’ta danışma meclisi Bakû’da olağanüstü toplanır. Hüseyin Kulu Han Mahmut’a bağırır, o da cevap verir. Şerif Bey ortada yoktur. Şimdi ne yapacaklardır? Hüseyin Kulu Hanın bu sorusuna Molla Muzaffer Ağa cevap verir ve Kaçarlarla iyi ilişkiler kurmalıyız, der. Hediye olarak da Feth Ali Şaha Sisianov’un kellesini göndermeyi teklif eder.

      Bir heyet hazırlanır ve Tahran’a doğru yola çıkar. Heyette Molla Muzaffer Ağa, Mahmut Bey ve süvarileri, Lal Gaffar Oğlu bulunmaktadır. Yol uzundur, bu yüzden kafanın mumyalanması gerekmektedir. Hacı Muhtar Beye uğrarlar ve Tabip Selahattin vasıtasıyla bu işi hallederler.

      Güzergâhları üzerinde genç Veliaht Abbas Mirza da vardır. Kafayı Feth Ali Şaha teslim etmeden önce Abbas Mirza’ya da göstermek istemişlerdir. Fakat Abbas Mirza, onların yollarına devam etmelerine izin vermez. Kafayı teslim alır ve kendi adamlarıyla Tahran’a, Feth Ali Şaha gönderir.

      Abdurrahman Ağa’nın ve Kurt Kerim’in öncülüğünde bir heyet, kafayı