Анонимный автор

Elçine Armağan


Скачать книгу

birden fazla anlam taşıdığını düşünebiliriz. Kafa ölümün sembolü olarak, ölümü çağrıştıracak biçimde kullanılmıştır, çünkü aynı zamanda idamı hatırlatmaktadır (Bu yıllarda idamların giyotinle yapıldığını hatırlamak lazımdır). Aslında burada kafa, kelle manasına gelmektedir. Ama bir roman adı olarak kelle kelimesi çok itici olurdu. Burada kafa kelimesi yerinde görünüyor. Ayrıca kafa kelimesinin hem fiziki hem de mecazi bir manası bulunuyor. Romanda “kafa”, gerçek manasıyla kullanılmakla beraber, ona bir imaj anlamı da yüklenmiş olmaktadır.

      Romanda ölüm olgusu ile kafanın gövdeden ayrılması konusunun birbirinden farklı olduğu söylenmek istenmiştir. Ölüm bir bakıma normal karşılanabilecek bir olgudur. Özellikle böyle bir tarihî romanda, savaşların ve çatışmaların hâkim olduğu bir olaylar zincirinde ölüm, alışılmış ve sıradan karşılanabilen olağan bir durumdur. Ama öldükten sonra veya ölüm anında kafanın kesilmesi insana bambaşka duygular verebilir ve insanın düşünmesine ve irkilmesine yol açabilir. Kesilen bir kafa daima insanı ürküten ve insana dehşet duyguları veren bir olgu, bir görüntüdür. Romanda idamların olması ve bunların giyotinle yapılması da bu dehşeti artıran bir durum olarak karşımıza çıkıyor.

      Romanda Sisianov’un kesik başı, insana dehşet ve korku veren görüntüsünden çok daha derin ve felsefî anlamlar yüklenmiştir. Onu gören her insanın bütün korkuları, düşünceleri, duyguları ve hırsları ortaya dökülüyor. Dünyanın faniliğini, her şeyin geçiciliğini, bütün isteklerin önemsiz ve anlamsız olduğunu düşündürmektedir. Kafayı gören insanın bütün iç dünyası ortaya dökülmekte, hiçbir şeyi gizli kalmamaktadır. Bu bakımdan kafa, insanın beynine tutulmuş bir röntgen makinası görevini taşımaktadır. İnsanlar bu kafanın karşısında kontrollerini kaybetmiş ve çözülmüş bir durumda kalmışlardır. Kafa, onların iç dünyalarındaki kötülükleri ve fırtınaları gösteren, sınırsız ihtiraslarını itiraf ettiren bir obje hâline gelmiştir. Bütün bunlara rağmen bu insanların bu tavırlarından hızla kurtulmuş ve kendi ihtiraslarına kaldıkları yerden devam etmiş olduklarını da görmekteyiz. Kesik kafanın görüntüsünden etkilenmeyen tek kişi Ağabegüm Ağa’dır. O, dehşete kapılmamış, şaşkınlığa uğramamış, ne düşünüyorsa onu söylemiştir.

      Sisianov’un kafası karşısında etkilenenlerden biri Abbas Mirza’dır. Herkesi dışarı çıkardıktan sonra çadırda yalnız kalmış, Sisianov’un kesik kafası karşısında düşünmeye başlamıştır. Onun düşünceleri ve yorumları şöyle anlatılıyor.

      “Büyük Rusya ülkesinin büyük komutanının kesik kafası aylarca, yıllarca devam eden bu savaşların, bu uykusuz gecelerin, bu iktidar hırslarının, bu toprak kavgalarının, kırda, bayırda, dağda kurulan kamplarda günlerce, hatta aylarca kalmak zorunluluğunun miskinliğini anlatıyordu sanki. Bazı geceler uykuya dalmadan önce kendini babasının tahtında hayal edişi ve bu hayalin sıcaklığı içinde uykuya dalışı şimdi şu kesik kafayla çadırda yalnız kalan Veliaht’in gözünde yeryüzünün en saçma rüyasına dönüştü. Sonrası nedir? Er ya da geç ölüp gideceksin. Senden hiçbir şey kalmayacak geriye. Ne kalacak? Saltanat mı? Dünya yaratıldığı günden beri nice saltanatlar kuruldu, sonra da yok oldu gitti… Az önce çadırdan çıkan şu Bakülü genç, tüm Türklerin bir araya gelerek büyük bir Türk devleti kurmasından bahsediyordu. Türk birliğinden bahseden aptal Bakü beyi! Azerbaycan’ın şu cüce hanlıklarının birbirine neler yaptığını görmüyor musun? Ağa Muhammet Şah gibi bir fatih tüm Azerbaycan hanlıklarını birleştirmek için çalıştı da ne oldu, Şuşa’da kendisini öldürenler kimlerdi? Şimdi senin gibi hastalıklı bir cahil muhayyilesinde Türk devleti kuruyor! Senin Türkçülüğün kadın düşkünlüğü, şarap düşkünlüğü, kuşbazlık gibi bir bağımlılık a sersem!

      Abbas Mirza’nın kesik kafayla yalnız kaldığı o anlarda çadırın içinde ağır bir hava vardı sanki, yanan mumların kokusu bu havayı daha da ağırlaştırıyordu.”33

      Abbas Mirza bir taraftan da Mahmut Bey’in Türk dünyası ve Türklerin birlik olması gerektiği konusunda biraz önce kendisine söylediklerini düşünür. Aynı aileden olanların birbirlerine düşman olduğu, taht kavgaları yüzünden kardeşin kardeşi boğazladığı bir dünyada Mahmut’un birlik sözlerinin anlamsızlığını düşünmektedir.

      “Aptal Bakülü Bey! Aynı babadan olan kardeşler iktidar için birbiriyle ölüm kalım savaşına girerken, birbirinin gözünü oyup, birbirini astırırken, o yeryüzündeki tüm Türkleri bir araya getirmeyi düşünüyor. Bakalım dünyanın işleri buna izin verir mi? Türkler hiçbir zaman bir araya gelemez, çünkü dünya yaratılırken, iktidar hırsı da dünyayla beraber yaratılmıştır.

      Gözünün teki belererek yuvasından fırlayacakmış gibi duran, diğeri büzülerek küçülen kesik kafa gümüş tepsinin üzerinde dimdik Abbas Mirza’ya bakmaya devam ediyordu. Çadırın mum kokulu ağır havası içinde Abbas Mirza, bu kesik kafayı bir süre sonra Tahran’a göndereceğini, arkasından sabah olacağını ve zihnini işgal eden düşüncelerin silinip gideceğini, mücadelesine devam edeceğini, Güney Kafkasya uğruna Rusya’yla girilen savaşın süreceğini de çok iyi biliyordu.”34

      Sisianov’un kesik kafasından etkilenenlerden bir diğeri Hacı Muhtar Beydir. Sisianov’un kafasını görmek ve karşısında bulunduğunu bilmek, onun da asabını bozmuş, sinirlerini oynatmış, farklı ve kötü şeyler düşünmesine, zalim duygulara kapılmasına sebep olmuştur. Hacı Muhtar geleceğin pek de iyi şeyler getirmeyeceğinin farkındadır. Türk Hanlıkları Nadir’den sonra bölünmüşler, birbirleriyle kıyasıya mücadele etmektedirler. Ruslar çok güçlenmişlerdir. Bu bölünen hanlıkları sırasıyla ele geçirirler. “Bu topraklarda o kadar çok kan akıtılmıştır ki artık insanların öldürülmesi sıradanlaşmıştır.” Her şeye rağmen Muhtar Bey torbaya bakınca tüyleri diken diken olur. “Kesik kafanın o torbanın içinden kendisini gözetlemekte olduğunu35 vehmeder. O kesik kafa onu çok etkilemiş, bu düşünceleri aklına getirmiştir. Dehşete kapılmasına sebep olmuştur. Aklına kötü düşünceler getirmiş, gelenleri öldürmeyi bile düşünmüştür.36

      Abbas Mirza’nın ordugâh reisi Kurt Kerim, kafa karşısında tepki gösterenlerden biridir. Ama onun tepkisi fizikseldir. Kurt Kerim kafaya tükürmüş, bunun için de Abbas Mirza ona bir tokat atmış ve kafayı temizlemesini emretmiştir.

      Romana baştan sona kadar Sisianov’un hissettikleri hâkimdir. Sisianov kendi kafasına tükürülmesini, görülmesini, seyredilmesini hiç istemez. Ama bütün bunlara mâni olacak bir güçte değildir, olanları çaresizce uzaktan seyretmektedir. Sisianov sadece Abdurrahman Ağa’nın gözlerindeki derin bir kederi fark etmiştir.

      “Lala hemen koşturarak yeşil ipek örtüyü kaldırdı. Kafanın gözleri yine O’na dikildi.

      Yeşil ipek örtünün altındakinin kafa olduğuna tamamen emindi ve örtüyü kaldırmalarını, kafanın açılmasını hiç mi hiç istemiyordu.

      Ne var görünen mekânda hiçbir şey O’nun isteyip istememesine bağlı değildi. Kendisinin görünmeyen varlığının görünen mekânda hiç hükmü yoktu, görünen mekânda O da yoktu zaten.

      Şeffaflığı ve yerçekimsizliği, varlığındaki huzur hâli görünen mekâna sığmamaktaydı ve kendisi tamamen farkındaydı elbette. Yine de çadırın içindekilerden biri kafanın suratına tükürünce, yüzünü yana çevirmek istedi, ama böyle bir şey elbette mümkün değildi, çünkü şeffaf ve yerçekimsiz varlığı yalnızca