hemen oracıkta kılıçla öldürüyorlardı. Öldürdüklerinin hepsi de kendi halinde, kendi işinde gücünde olan insanlardı.”45 İnsanın ne kadar acımasız olabileceğini bu satırlarda görmek mümkündür.
Rus işgali ile başlayan yok oluş/a giden süreç, kaosun başlangıcıdır. Roman boyunca birbiriyle ve Ruslarla savaşan Kırgızlar, birlik olamadıkları için halka da ağır bedeller ödetirler. Kadın, çocuk demeden öldüren Ruslar, köyleri yakıp yıkarak, insanlara ağır bedeller ödetirler;
Otlarla üzerleri örtülmüş evler yanmaya devam ederken çatılar birer birer çökmeye başladı. Ağlayışlar, çığlıklar, dumanlara karışarak gökyüzüne yükseliyordu. Bir müddet sonra da çığlıkların yerini yanık et kokuları aldı. Hiçbir şeyden habersiz, uzak bir dağ köşesinde kendi kaderleriyle baş başa, zavallı bir şekilde yaşayan kışlağın insanları kapatıldıkları ağıllarda diri diri ateşe verilmişlerdi. Kısa sürede etrafı kesif bir yanık et kokusu kaplamıştı.46
Mekânın insan psikolojisi üzerindeki olumsuz yönüne örnek olabilecek yukarıdaki cümleler, Kırgız halkının yaşadığı acı dolu yılların özeti gibidir. Kendi topraklarına yabancılaştırılan, açlık ve sefalet dolu günler geçiren halk özgürlükleriyle beraber yaşamlarını da kaybederler. Kanlı iktidar mücadelesi ve Rus işgalinden kaçmak için sığındıkları evleri mezarları olur.47 Kırılan Kılıç romanı acının, gözyaşının, kuşatılmanın, ölümün anlatıldığı bir roman olduğu için romanda açık/geniş mekânlara fazla yer verilmez.
Kasımbekov’un nehir romanlarının ikincisi Baskın romanı Rusların Türkistan topraklarını işgalinin devamı niteliğindedir. Bu romanın da başkişisi Kırgız halk kahramanı Şabdan’dır. Baskın romanında Ruslar tarafından işgal edilen topraklarda varlık alanlarına müdahale edilen tüm insanların içinde bulunduğu kaotik alanlardır. Rus işgaline ve katliamına şahit olan başkişi, gördükleri karşısında çaresizce etrafı süzer; “gördüğü katliam karşısında, henüz yüreği katılaşmamış delikanlının gözünden yaş geldi. Ta karşıdaki dağın çevresinde toplanan ve gittikçe çoğalan ak bulutları rengârenk görmeye başladı. Bulutlar sanki matem içinde, gölün üzerine doğru dalga dalga yayılıyormuş gibi geldi ona.”48 Yaşadığı coğrafyada gerçekleşen yıkım ve felaket Şabdan’ın psikolojisini derinden sarsar. Şabdan, gördükleri karşısında ruhsal olarak çöküntü içinde kalır, ruhuna bir zamanlar huzur veren topraklar darlaşır, labirentleşir.
Baskın romandaki dar mekâna bir başka örnek olarak Hapishane verilebilir. Bireyin sıkışıp kaldığı hapishane hücresi roman kahramanları için kaosun son evresi konumundadır; “Akbalban’ın yüzü solmuş ve şişmiş gibiydi öncekinden daha da beter olmuş, dudakları rengini kaybetmişti. Belli ki hapishanenin soğuğu kemiklerine kadar işlemişti. Buna rağmen toplanan kalabalığa gülümseyerek bakıyordu.”49 Akbalban’ın Hapishane gibi dar labirent bir mekâna kapatılması onda diğer mahkumlar gibi derin bir travmaya yol açar. Baskın romanında açık/geniş mekanlara örnek olarak ise roman kahramanı Şabdan’ın aşk algısıyla gerçekleşir. Şabdan, dinlenmeye çekildiği evde kendisine hizmet eden kıza âşık olur. Alarça’nın büyülü atmosferiyle bir kahramandan romantik bir âşığa dönüşür; “şimdi kuşlar gibi özgürdü burada. Onun bütün sırlarını öğrenmek, gizemli dünyasına girebilmek için onu bol bol konuşturuyordu Şabdan.”50 Halkı gibi kafese kapatıldığını hisseden Şabdan, âşık olduğu güzelin yanında “kuş gibi özgür” olduğunu duyumsar.
Kasımbekov nehir roman serisinin üçüncüsü olan Kırgın romanında 1916 yılında yaşanan büyük felaket olarak da bilinen yüzbinlerce Kırgız Türkünün hayatını kaybettiği ürkün isyanı üzerinde durur. Rusların Türkistan’ı istilası sonrası halka yaptıkları zulüm dayanılmaz bir hal alır. İnsanlar topraklarını terk etmek zorunda kalırlar. Kırgız Türklerinin yaşadıkları içtenlik mekânı dar mekâna dönüşür; “dört taraftan giren atlılar her yeri kuşattılar. Yağmur gibi yağan mermilerden kaçamadı insanlar. Her yer kıpkırmızı kanla doluydu”51 Savaşın getirdiği yıkımla mekân, içten ve dıştan insanlığı kuşatan bir cehenneme dönüşür.
Sadece Kırgız değil, dünya tarihinin karanlık bir sayfası olan 1916 Ürkün olayının anlatıldığı sahneler mekânın darlaştığı, labirentleştiği anlardır. Büyük bir “kırgın”a yol açan Kırgız halkının özgürlükleri için ayaklanmaları, geri dönüşü olmayan yitime neden olur. Romanda karakterlerinden genç Tegimbay’ın gözünden Kasımbekov kıyımı şu şekilde anlatır;
Tegimbay (…) kimsenin kimseyi duymadığı, birbirlerine bakmadığı panik sırasında dedesini kaybetmişti. Geniş avlunun içinde de dışında da birbirlerinin üzerine yığılıp kalan, birinin gözlerini açıp gökyüzüne baka kalan, bu kadar ölü insan üzerinden basacak yer zor bulup, çaresizce üzerlerinden atlamışlardı. Bu kadar ceset arasında dedesi yoktu. Nereye gitti o zaman!52
İstilanın hüküm sürdüğü öz vatanına yabancılaşan Tegimbay, dedesini bulmayı ister ancak bulamaz. Tegimbay gibi binlerce insan eşinden, dostundan kopar. Büyük bir kayıp yaşayan halk için mekân labirentleşir; “giderken halkın sayısı 138 idi, ertesi gün saat 10:00 gibi Bişkek’e sadece 35’i ulaştı.”53 Bu sayısal veriler halkın nasıl bir kırgına maruz kaldığının göstergesidir.54
Romanda açık/geniş mekân örneği pek bulunmaz. Ruslar tarafından esir alınan Baytik hapishaneden çıktığında halk, kahramanını bağrına basar ve onun şerefine milli oyunlarını düzenler. Kırgız halkının biraradalığını sağlayan milli oyunlarında halk, kendini bir an da olsa huzurlu hisseder. Bu anlarda halk için mekân genişler, ruhsal yönden onları rahatlatır; “müjde ulaşmış galiba. Sarı Özön at binenlerle doluydu. Karşıda Rus arabası görünür görünmez herkes onları tezahüratlarla karşıladı.”55 Yıllarca haksız yere esareti yaşayan Baytik’in kurtuluşu halkın yüzünü güldürür. Yöresel oyunlar oynanır. Baytik’in özgürlüğüne yeniden kavuşmasına sevinen halk, büyük “kırgın”dan önce son kez bir arada sevinç içinde kutlama yapar.56
Kasımbekov’un nehir romanlarının konu ve içerik bakımından sonuncusu Kelkel’dir. Diğer romanlarda Rus işgalinin yeni dönemde artık sona erdiği düşüncesi hakimdir. Ekim ihtilali Türk halkları için bir umuttur. Ancak çok geçmeden her şeyin eskisinden de kötü olacağı anlaşılacaktır. Kelkel romanı da bu bağlam üzerinde durur. Roman iki ciltten oluşmaktadır. İlk ciltte Kırgız halk ozanı Toktokul Satılganov üzerinde durulurken ikinci ciltte Rusya’da ki ihtilalin Türkistan’daki etkileri anlatılır.
Savaşın ve işgalin getirdiği zor günler halkı çıkmaza itmişken, 1917’deki “Ekim Devrimi” gelecek adına halkı yeniden umutlandırır. Ancak bu kez de insani duygularını yitiren çeteler, yoksul halkı iyice sömürür; “küçük kasabanın üç sokağında