çıkaramayınca şehirdeki bütün kuşları toplayarak ayaklarına kıtık sarar, ateşe vererek kuşları serbest bırakır. Yuvalarına geri dönen kuşlar her yerde yangın çıkarır. Kuşları kullanmanın yanı sıra şehirlerdeki akarsuların yönünü dönüştürmek, savaştığı toprakları sular altında bırakmak gibi yöntemleri de uygular. Romanda “Moğol ordusunun bilinen tüm orduların en etkilisi ve en acımasızı olduğu kuşkusuzdu” (s. 458) diyen yazar, Cengiz Han’ın savaş dehasını ortaya koyarken Moğol ordusunun acımasızlığına da vurgu yapar: “Atlarımızın geçtiği yerde bir şey kalmıyordu, dedi Cuci, pirinç, darı, mısır tarlaları, meyve ağaçları, bahçeler, ekinler, su arkları, su yolları, hepsi yıkıldı, yakıldı, söküldü, sular altında bırakıldı.” (s. 414)
Cengiz Han ve ordusunun tarihin gördüğü en acımasız ordu olduğu, birçok kez tarihî kayıtlara düşürülür. Özellikle Harzemşahlar ile ticaret yapma girişimine karşı Harzemşah hükümdarı Alaeddin Muhammed’in sergilediği öngörüsüz tavır, Buhara ve Semerkant gibi iki kültür ve medeniyet şehrinin yok olmasıyla sonuçlanır. Bu konuda, Cengiz’in kopardığı fitnenin, Büyük İskender’den daha büyük olmadığını belirterek Cengiz karşıtı söylemleri güdükleştirmeye çalışan Yusuf Akçura, Ortaçağ’da savaşların zaten çok kanlı olduğunu, Cengiz’in zamanın savaş adabı içerisinde hareket ettiğini ve “muharebeye aşure dağıtmak için gidilmediğini”129 belirtir.
Cengiz gerek uyguladığı psikolojik taktiklerle gerekse stratejik planlarla elinde bulunan imkânları en verimli şekilde kullanmıştır. Savaşlardan sonra elde ettiği ganimeti, sahip olduğu tüm zenginliği sadık adamlarına dağıtır. Savaş esnasında cesaret ve sadakat gösterenleri soylu ilan eder. Bu da sıradan çoban ya da at bakıcıların birtakım ayrıcalıklara kavuşarak daha da motive olmasını sağlar. Bunların dışında Cengiz, muhaberata da önem verir. Her oba arasında kırk bin adımda bir nöbetçinin bulunmasına, bu nöbetçilerin önemli haberlerin iletilmesi için dinlenmiş ve beslenmiş üç atı devamlı hazır bulundurmasına ve bu görevi gereği gibi yerine getirmeyenlerin dizlerinin kırılmasına karar verir.
Cengiz Han, istişareye önem verir, etrafındakileri dinler ancak son kararı kendi verir. Karar mekanizmasından tek bir kişinin sorumlu olması, ona göre barış ve huzur için elzemdir. Tanrı tarafından yeryüzünde ahenk ve barış getirmek için seçildiğine, savaşmayı reddeden her Moğol’un Tanrı’ya ihanet etmiş olacağına inanır, bu kimselerin kanını toprağa kendi elleriyle dökeceğini söyler. Onun için birlik ve beraberlik çok önemlidir. Moğol boylarının birbiriyle savaş hâlinde olması, Moğolların zayıflamasına neden olduğundan onları sancağı altında toplamaya çalışır ve bunu başarır. Oğullarına birbiri ile barış içinde yaşamalarını tavsiye eder:
Oğullarım barış içinde yaşamayacaklarsa, bir imparatorluk kurmanın anlamı ne? Sizi doğuranı kadınım olarak aldığımda, Moğol boyları sizin gibiydi: birbirlerine karşı savaşıyorlar, yağmalıyorlar, birbirlerini öldürüp Moğol halkının zayıflamasına neden oluyorlardı. Onların hepsini sancağım altında toplamayı başardım. (s. 425)
Cengiz Han, Moğol uluslarını bir araya toplamayı başarmış ve ölümünden sonra bu birlikteliğin bozulmaması için akıllıca karar vermiştir. Cuci, Cengiz’in ilk oğludur. Dolayısıyla vârisini belirlerken ilk onun fikrini sorar ancak Cuci’den önce Çağatay cevap verir: “Biz Merkit esiri olan bu halefe nasıl itaat ederiz?” (s. 143) Cengiz’in hanımı Börte, bir Merkit baskını sırasında kaçırılmış ve Merkitlerin elinden kurtarıldığında hamile olduğu anlaşılmıştır. Bu hamilelikten Cengiz’in ilk oğlu Cuci doğar. Börte’nin kaçırılmadan önce hamile olup olmadığı bilinmediğinden Cuci, ömür boyu bu şüphenin altında ezilmiştir. Cengiz Han, bu şüpheyi hep taşısa da Cuci’yi ailesinden ayırarak aile bütünlüğünü bozmayı tercih etmez. Bu şüphelerden dolayı Cengiz Han’ın vârisi, büyük oğlu Cuci değil, üçüncü oğlu Ögedey olur ve Cengiz, topraklarını evlatları arasında paylaştırır. Cengiz’in bu yerinde müdahalesi ile onun ölümünden sonra kardeşler arasında çıkabilecek bir taht kavgası ile imparatorluğun parçalanmasını engellemiş olur.
Cengiz Han’ın bir başka siyasi dehası, yüzlerce günlük yoldan çağırıp getirttiği bir Jinli bilgedir. Bilgeden ölümsüzlüğün sırlarını öğrenmek ister. Onun dini hakkında bilgi edinir. Ve ilginç bir şekilde Tao’yu arayan müritlere vergileri kaldırır: “Bana uzun yaşamanın sırlarını bildiğini ama sonun kaçınılmaz olduğunu anlattı. O yaşlı adam büyük bir bilge. Bana dinini öğretti. Tao’yu aramak insanı hayran bırakan bir uğraş, o gidince de ferman verdim. Gök’e onun gibi yakaranlara konan bütün vergileri kaldırdım.” (s. 455) Cengiz Han’ın ordusu çok büyük olduğundan Cengiz ordunun uzun süre hedefsiz tutulmasının doğru olmayacağının farkındadır. Bu nedenle öncelikle Kara Hitay ülkesine karşı sefer emri verir.
Çin’deki iç karışıklığı bildiğinden asıl hedefi Çin’dir ve Kara Hitayların önünde engel olmasını istemez. Çin, Moğol ordusundan daha donanımlı ve tecrübeli, sayıca da fazla olmasına rağmen Çin İmparatorluğu girdiği mücadeleden başarıyla çıkar. Pekin’in beş yüz kilometre ötesinde bir tapınakta yaşayan şöhretli bir Tao rahibine ulakla davet mektubu gönderir ve on bin kilometre yolu aşarak rahibin gelmesini ister. Burada Cengiz Han’ın amacı, binlerce kilometre öteden gelecek ölümsüzlük sırrı mıdır? Bu buluşma sonrasında Cengiz Han, Tao rahibinin tüm müritlerini vergiden muaf tutar ve rahip Pekin’e döndüğünde müritleri çığ gibi artar. Nadir Devlet, Cengiz Han’ın Çin devletinin resmî dini olan Konfüçyüsçülüğün yerine Tao rahiplerini himaye etmeyi uygun gördüğünü belirtir. Çünkü Taoizm, bu dünyaya değil öteki dünyaya odaklanan, insanlara az olan ile yetinmeyi öğreten, siyasi otoriteye karşı çıkmayan pasifize bir topluluk modeli yaratır. Konfüçyüsçülük, Taoizm karşısında gerilemesi, Cengiz’in Çin’i uysal bir topluluğa çevirme amacı içinde olduğuyla yorumlanabilir.130
Örnek olarak verilen bu birkaç uygulamadan hareketle, Cengiz Han’ın siyasi ve askeri başarısının altında çok çeşitli paradigmaların olduğu söylenebilir. Cengiz hem kendi ordusunu iyi yöneten hem de fethettiği ülkeleri kendi sistemine adapte edebilen bir liderdir. Başarısının nedeni, onun bu uyum kabiliyeti, öngörüsü, sistematik ve planlı hareket etmesidir.
2.5. Oluşturduğu Hukuk Sistemi ve Cengiz Han
Cengiz Han’ın yönetimi altında farklı kabilelerden sayısız insan bulunur. Cengiz Han bu kadar insanı sadece gelenek görenek, töre ve keyfî kararlarla yönetemeyeceğinin farkındır. O, boylara bölünmüş olan halkın mahkeme kararlarının mavi deftere yazılmasını, yeni kanunların kendisine danışıldıktan sonra kayda alınmasını, bu kuralların nesilden nesile intikal etmesi gerektiğini ve bunları değiştirmeye kalkanların cezalandırılmasını emreder. Böylece Cengiz Yasası olarak bilinen yasaların temeli atılmış olur. Bu yazılı belgeler, günümüze ulaşamadıysa da bu yasaların uygulama şekillerine dair yeterli malumat günümüze ulaşmıştır.131 Cengiz Han, yaşamı boyunca bir liderde bulunması gereken birçok özelliği taşıdı ancak “Cengiz’in en önemli mirası Yasa idi.”132 Moğol Kurdu’nda Cengiz Han’ın yasaya verdiği önem ve bu konudaki çabası şöyle anlatılır:
Kağan Yasa koşullarını belirliyordu. Arkadaşları ve ailesinin üyeleriyle birlikte tartışıyorduk. Yasalarını tüm bozkurtlara -savaşçılarını öyle adlandırmıştı- uygulayacak, böylece gelecekteki Moğol halkının yaratılmasını, onların güçlü ve birlik olmalarını, atalarının değerlerine