Nikolay Yakutskay
Cüzzam ve Aşk
ÖNSÖZ
Asıl adı Nikolay Gavriloviç Zolotarev olan Nikolay Yakutskay, 22 Kasım 1908’de dünyaya geldi. 1930 yılında bitirdiği askerî okuldan sonra 1938 yılına kadar sınır birliklerinde görev yaptı. 1938’den sonra, bir süre Moldova’da çeşitli işlerle uğraştı. 1948-1953 ve 1958-1961 yılları arasında Yakut Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ndeki Yazarlar Birliğinin başkanlık vazifesini yürüttü. Khotugu Sulus (Kuzey Yıldızı) ve Polyarnaya Zvezda (Kutup Yıldızı) dergilerinin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Ayrıca bir dönem siyasetle uğraşan Yakuts-kay, Yakut Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Meclisinde milletvekilliği görevinde bulundu.
Yazın hayatına 1938 yılında Moldova’da başlayan Yakutskay, Moldova gazetelerinde Rusça ve Moldovaca çeşitli yazı ve hikâyeler kaleme aldı. İkinci Dünya Savaşındaki askerlerin hayatıyla ilgili birçok hikâye yazdı. Ülkesindeki elmas zenginliğini de eserlerinde işleyen ilk yazar oldu.
Yakutskay, 1947 yılında, devrim öncesi Saha Yeri’nin (Yakutistan) portresini ortaya koyduğu, onun belki de en önemli eseri olan Tölkö (Kader) adlı romanının ilk cildini yayınladı. 1948 yılında, Saha (Yakut) nesir edebiyatında önemli bir yer tutacak olan Kömüs Üreye (Altın Dere) adlı hikâyesini kaleme aldı. Hikâye ve roman türlerinin yanında çocuklar için birçok masal yazdı. Ayrıca çeşitli eser çevirileri yaptı. Çağdaş Saha (Yakut) edebiyatının önemli kalemlerinden olan Nikolay Yakutskay, 1995 yılında uçmağa vardı; geride onlarca roman, hikâye, çeviri ve masal bıraktı.
Yakutskay’ın eserlerinden, son yıllarında kaleme aldığı Arañ uonna Taptal (Cüzzam ve Aşk) adlı romanı, Sahalar tarafından oldukça sevildi, hatta beyaz perdeye aktarıldı. Gerçek bir aşk hikâyesine ve tarihî olaylara dayanan konusu, yazarın etkileyici üslubuyla birlikte Saha (Yakut) çağdaş edebiyatının kült eserlerinden biri oldu.
Yakutskay’ın tesadüfen öğrendiği, romanın konusunu teşkil eden aşk hikâyesi ilgisini çekti ve o, bu hikâyeyi araştırırken yine Saha Yeri’nde vuku bulan tarihî bir hadisenin bu aşk hikâyesiyle olan bağlantısı, onu oldukça etkiledi. Öyle ki o an coşkuyla, öğrendiği bilgilerden hareketle “Aşkın Anıtı” adlı daha önce hiçbir yerde yayınlamadığı, romanın sonuna koyduğu sekiz kıtalık bir şiir kaleme aldı. Bununla yetinmeyen yazar, bu hikâyeyi nesir olarak kaleme almak istedi ancak uzun süre roman mı yoksa uzun hikâye mi yazacağına karar veremedi. 1942 yılında “Cüzzam ve Aşk” adını verdiği romanına ancak 1991 yılından sonra başladı. 1993-1994 yıllarında, vefatından kısa bir süre önce eserini tamamladı.
Çağdaş Saha edebiyatının önemli bir yazarının güzide bir eserini Türk edebiyatına kazandırmanın ne kadar mühim bir iş olduğunun farkında olarak başladığım bu eser aktarmasını, Türk okurlarla buluşturmanın gururunu yaşıyorum. Çağdaş Saha edebiyatından Türkiye Türkçesine aktarılan ilk müstakil eser olan “Cüzzam ve Aşk”ın daha nicelerine öncülük etmesini diliyorum.
BİRİNCİ BÖLÜM
Çarlık Rusya, Saha Yeri’ne egemen olduğunda köy muhtarı, kasaba reisi olan Sahaları yüksek mevkilere yaklaştırmadılar. Kasaba reislerinden, köy muhtarlarından ve yerli zenginlerden bazılarını seçerek onların uyruğunu değiştirdiler. Fakat hayat her zaman yerinde saymıyordu. Sahalardan yeni zenginler, tüccarlar, satıcılar ortaya çıktı. Yerli zenginlerden bazılarının her şeyi vardı, aşırı zengin olanları bile vardı.
Köy ve kasabalardaki yerli zenginler ile yeni zengin olanlar, köy muhtarlarının ve kasaba reislerinin görevlerini zorla alarak onlarla mücadeleye girişti, birbirlerine düşman oldular. Bazı köylerde ve kasabalarda yeni zenginlerden akıllı olanları başka başka yollarla muhtarlık veya reislik görevine sahip oldu. Böyle akıllı ve girişken, biri beş yapmada mahir olanlardan biri de Bülüü şehrindeki Mastaah kasabasının Küület köyünde yaşayan Kıççık Miiterey’di. Bülüü kilisesinin doğum kayıtlarında adı, vaftiz adı olan Dmitriy İvanov şeklindeydi. Hem çocukken hem de büyüdükten sonra çevresindekiler ona hiç Uybanıap1 demediler. Kıççık veya Kıççık Miiterey dediler.
Kıççık Miiterey’in ailesi, o zamanki Küület köyünde yaşayanların çoğu gibi, az sayıda hayvanı olan, balıkçılık ve avcılıkla geçinen insanlardı. Böyle bir aileye mensup olan Miiterey aklıyla, girişkenliğiyle çayı, tütünü, arşın arşın kumaşı satarak kaynayan bir suyun yükselmesi gibi hızla zengin oldu; köyün beyi, muhtarı olmak istedi. Sonra bunu başarmak için önce şehirlerdeki halkla, daha sonra onların ileri gelenleriyle hemen arkadaş oldu. O zamanki Küület köyünün muhtarı olan Tüöhelbe Cögüör, zengin bir aileden geliyordu.
Kıççık Miiterey sık sık Bülüü şehrine gidip geliyordu. O gidişlerin birinde çevresindeki beylerden biri:
– Efendiler! Bizim köyün çar yolu parasını neden vade tarihinde toplatamadığımızı biliyor musunuz? Diye sordu.
– Muhtarınız düzensizliğinizden becerip toplayamadı şüphesiz, dediler.
– Hayır, bu yüzden değil, dedi Kıççık Miiterey.
– Öyleyse neden? Dedi beyler.
– Bizim köyümüz çok büyük, muhtarımız Tüöhelbe Cögüör, ne kadar becerikli olsa da çar yolu parasını vade tarihinde toplamayı başaramadı, dedi.
– Evet, doğru, aynen böyle. Büyük köyler hiçbir zaman çar yolu parasını zamanında becerip toplayamazlar, diye konuştu oradakiler Kıççık Miiterey’in sözlerinin ardından.
– Çar yolu parasının zamanında toplanmasını istiyorsanız bizim Küület köyünü ikiye bölün. İki muhtar olursa çar yolu parası zamanında toplanır, dedi Kıççık Miiterey.
– Bir köyü ayırıp iki veya üç köy yapmak istediğinde orada yaşayanların onayını gösteren yazı almak lazım ki köyler ayrılabilsin, dedi etraftakiler.
Kıççık Miiterey, beylerle bu konuyu konuştuktan kısa bir süre sonra, bahar mevsiminde, köy halkı Bahar Bayramı’nı kutlamaya başlamıştı. Yağlı kımızlar, yağlı etler yenilip içilip ziyafet çekilirken Miiterey:
– Arkadaşlar, muhtarımız Tüöhelbe Cögüör’ün yaşadığı yerle bizim yaşadığımız yer birbirlerine çok uzak. Kışın da yazın da köy toplantısına çoğunuz gidemiyorsunuz. Fakat kendi yaşadığımız yerde toplantı olursa hepimiz gidebiliriz, diye konuşmaya başladı.
– Miiterey, iyi söylüyorsun. Köy toplantısı her zaman Tüöhelbelerin yaşadığı yerde, buradan çok uzakta oluyor. Kışın soğukta, yazın bataklıkta, sivrisineklerin arasında kim buradan oraya gidecek? Gitmiyoruz!
– Arkadaşlar, bunu şöyle halledebiliriz, dedi Kıççık Miiterey ve devam etti: “Diğer bölgeden ayrılıp burada, kendi bölgemizde, köyümüzde kendi idari yapımızı kurabiliriz. Buna ne dersiniz?” diye Kıççık Miiterey Bahar Bayramı kutlamasında toplanmış olanlara sordu.
– Ayrı bir köy olursa iyi olur, dedi toplanmış olan halk.
Kıççık Miiterey derhâl bir kâtip bulup Bülüü’nün bağlı olduğu idari birime gönderilmek üzere Küület köyünün Bieribey ve Toruoy Küület köylerine ayrılmasını istedikleri bir dilekçe yazdırdılar. Halk da parmaklarını mürekkebe batırıp dilekçeye bastı.
İşte böyle, Bülüü şehri idari biriminin kararı doğrultusunda Küület köyü Bieribey ve Toruoy Küület köyleri olarak üzere ikiye ayrıldı. Toruoy Küület köyünün muhtarı da Kıççık Miiterey oldu.
“Yaban ördeği uçtuğunda yosunlar da uçuşur.” atasözünde olduğu gibi, eskiden tek parça olan Küület köyü, iki Küület köyü hâline getirilip Kıççık Miiterey vazifeye atanınca diğer büyük köylerde muhtarların görevini elinden alan yeni zenginler, mevcut büyük köylerini birkaç ayrı köye bölmek için çevre yöneticilere dilekçe yazdılar. Böylece Orta Bülüü kasabasında yer alan Çoçu köyü; Bieribey ve Toruoy Çoçu olmak üzere ikiye ayrıldı. Sonra Bieribey Çoçu köyünde bulunan Kıadanda ve Harbalaah Göllerinin çevresindeki yerleşim yerleri de ayrılarak müstakil köy hâline getirildi.
Kıççık Miiterey,