sorar mısın, o neden cüzzam hastalarına yardım ediyor?”
12 Nisan 1877’de başlayan Türk-Rus savaşında yufka yürekli, naif düşünceli Ketti Marsden, 18 yaşındayken İngiltere’de Kızıl Haç Derneği’nin bir organizasyonuyla yaralı Rus askerlerinin tedavi edilmesi için Rus Ordusunun Balkan Birliği’ne geldi. O yıl temmuz ayının beşinde Rus askerleri, Bulgarların yaşadığı Şipka dağ köyünü aldılar. O köy alınınca Bulgarlar, gönüllü er olarak orduya katıldı. Onlardan yaralananları da askerî hastaneye getirdiler. Yufka yürekli Hemşire Ketti Marsden Hanım, yaralıları tedavi ederken yaralı bir Bulgar milisten cüzzam hastalığını kaptı. Bunun şaşkınlığıyla o, tıbbi dokümanlarda bu hastalığı araştırmaya başladı. Herkes bu hastalığı hiçbir ilacın yenemeyeceğini, tedavi edemeyeceğini söylüyordu. İşte, o zaman yufka yürekli Hemşire Ketti Marsden “Savaştan sağ çıkarsam hayatımı cüzzam hastalarını tedavi etmek için adayacağım.” dedi. Türk-Rus savaşında, Balkan yarımadasında yaşayan kiliseye bağlı Bulgarların yaşadıkları bölge Türklerden alındıktan sonra 4 Şubat 1879’da barış antlaşması imzalandı. Rus askerleri ülkelerine döndü. Daha sonra Ketti Marsden, kendisine yüklediği vazifeyi yerine getirmek için Filistin, Mısır, Arabistan, Kıbrıs ve Türkiye’deki cüzzam hastalığına yakalananların tedavilerini izledi ve onlarla bizatihi tanıştı. Ancak cüzzam hastalığını tedavi eden ilacı hiçbir yerden bulamadı. Fakat yine de insanlara yardım etmeye devam etti, onlardan uzaklaşmadı. Yardım ettiği insanlar ölünce bu sefer Hindistan’daki cüzzam hastalarına yardım etmeye gitti. Hindistan, İngiltere’nin sömürgesidir. Oradaki cüzzam hastalarını inceledi, kullanabilecekleri ilaçları gösterdi. O zaman Hindistan’da yaklaşık 25.000 cüzzam hastası vardı. Oradaki doktorlardan biri bile bu hastalardan hiçbirini tedavi edememişti. Rusya’nın Sibirya bölgesinde yaşayan halkların, cüzzam hastalığını orada yetişen bir bitki ile tedavi ettiğine dair bir bilgi edindi. Bunu öğrenir öğrenmez 1880 yılının Eylül ayında St. Petersburg şehrine gitti. Rus Çarı’ndan Sibirya’da cüzzam hastalarını tedavi etmede kullanılan bitkiyi araştırıp bulmak için izin istemeye gitti. Çar Hazretleri onun saraya hangi konu hakkında görüşmeye geldiğini duyunca Golitsın Bey’in de saraya gelmesini emretti. Golitsın Bey, Ketti Marsden ile Çar III. Aleksandır’ın görüşmesini dikkatlice dinledi:
– Bayan, bu konuyla ilgili olarak Çariçe Mariya Fedorovna ile görüşün, o sizi bu konu ile ilgili vazifelendirsin, diye tavsiyede bulundu.
Çariçe Mariya Fedorovna ile Ketti Marsden görüşerek Sibirya halkları arasında var olan cüzzam hastaları hakkında konuştu. Maalesef Çariçe, bütün Rusya’ya yayılmış olan bu hastalığı ve onun tedavisi hakkında bir şey bilmiyordu.
– Belki duymamışımdır, dedi ve birkaç uygun Sibirya ilinin yöneticisine Ketti Marsden’in bu düşünceli misyonuna yardımcı olmalarını Golitsın Bey’i görevlendirmek suretiyle iletmeye karar verdi. Fakat Sibirya illerinin hangilerinde bu hastalığın olduğunu Çariçe Mariya Fedorovna bilmiyordu. Bu yüzden öğütler gibi “Sibirya’da imparatorluğumuza bağlı özel, büyük bir yer olan İrkutsk’u bizim generalimiz idare ediyor, onunla görüşün, konuşun. Size böyle bir tavsiye verebilirim.” dedi.
– General vali beni tanımaz ki, dedi Ketti Marsden Hanım.
– Golitsın Bey benim talimatımla seni ona götürecek.
Ketti Marsden Hanım, Rus İmparatorluğu’nun Çariçesi’nin duasını aldı ve bilmediği, tanımadığı bu uzak Sibirya’ya doğru yola çıktı. İrkutsk’a kar yağdıktan, yerler donduktan sonra geldi. Çariçe, yazdığı mektubu Golitsın Bey ile gönderdi. Bu mektupta şöyle yazıyordu: “Yufka yürekli Hemşire Ketti Marsden, kendisi İngiliz’dir, senin yönetimindeki yerlerde cüzzam hastalığı hakkındaki tedavi yöntemlerini öğrenmede kendisine yardımcı ol, İmparatoriçe Mariya Fedorovna Hazretlerinin talimatıdır.”
Ketti Marsden Hanım o mektubu İrkutsk valisine takdim etti. Çariçe Hazretlerinin talimatnamesini İrkutsk Valisi eline aldı, okudu. Fakat Ketti Marsden Hanım’ın nerede yaşayacağı, elindeki kâğıtta yazmıyordu.
– Ketti Marsden Hanımefendi, benden hangi görev ve yardımı isterseniz eksiksiz olarak yerine getireceğim, dedi Vali.
– Sizin yönetiminizdeki ilde cüzzam hastaları var mı? Diye sordu Ketti Marsden.
– Evet, Marsden Hanım, maalesef şu eski yerli halklar arasında var, onlarda yaygın bir hastalık.
– Hangi yerli haklar arasında bu hastalık var?
– Buryatlar, Sahalar ve diğer yerli halklar arasında da var.
– Ne kadar kişinin bu hastalığa yakalandığı biliniyor mu?
– Kaç kişinin hasta olduğu bilinmiyor… Hasta olanlar var. Doğrusu nerede, kaç kişi cüzzam hastası, bunun hesabını yapmak zor diyorlar.
– Buraya yakın yaşayan yerli halklar arasında bu hastalık var mı?
– Baykal Gölü yakınında yaşayan Buryatlarda, az da olsa var. Amur Nehri’nin alt tarafında yaşayan Oroçoonlarda da olmalı. Doğrusu en çok Saha vilayetinin Bülüü ve Halıma Nehirlerinin kıyılarında yaşayanlarda var.
– Yakınlarda yaşayan herhangi bir hastayı görmek, ona uygulanan tedaviyi öğrenmek istiyorum.
– Baykal Gölü yakınlarında yaşayan Buryatlar arasında cüzzamlı bir hastayı bulabiliriz.
– Yardımınız için teşekkür ederim Sayın Vali.
– Marsden Hanım, Çariçe Mariya Fedorovna’nın bana verdiği görevi Çar’ın kendisi vermiş gibi yerine getireceğim, ne lazımsa elimden gelen her şeyi yapacağım, dedi Vali. Ardından Buryatları bilen bir memuru yardımcı olmak ve çevirmenlik yapması için; bir de İngilizce bilen birini görevlendirdi. Ayrıca bir de Rus Kazak askerini bu grubu idare etmesi için görevlendirip Ketti Marsden Hanım’ı Buryatların yaşadığı yere gönderdi.
Ketti Marsden Hanım bir aydan fazla bir süre boyunca Baykal Gölü yakınlarında yaşayan Buryatlar arasında dolaştı. Çoğu cüzzam hastalarını yerliler gizliyor, onlar hakkında konuşmuyordu. Aslında onlar arasında bu hastalığın olduğu biliniyordu. Bu hastalar köyün içinde ancak tek başına, diğerlerinden ayrı bir evde yaşıyordu. Onlara sadece Budist rahipler yaklaşıyordu. O rahip hastayla ilgileniyor, onları koruyordu. Cüzzam hastası kişi hakkında çok şey bilinmez, duyulmaz derler. Dolayısıyla yabancılar onları tanımıyordu.
Ketti Marsden Hanım çok uğraşmasına rağmen az sayıda cüzzamlı hasta ile görüşebildi. Onlardan, rahiplerin ağrıyan yerlerine cıvık yağ gibi bir şey sürdüğünü, ağrılarının çok az da olsa hafiflediğini öğrendi. Sonra onları tedavi eden Budist rahiplerle görüşüp konuştu. Rahiplerden, bir yerlerden buldukları otun kökünü ezip porsuğun kuyruk yağı ile karıştırarak bir merhem hazırladıklarını öğrendi. Sonra onu hastaya hızlıca sürüyorlardı.
– Bundan başka cüzzam hastalığı için ilaç yok, dedi rahip.
Ketti Marsden Hanım, İrkutsk’a gelip vali ile görüşerek cüzzam hastalarına yardım etmek için bir komite kurdu. Bu komite ile birlikte Baykal Gölü’nün alt kısmında yaşayan cüzzam hastalarının sayısını tespit ettiler. 1890-1891 yılları arasındaki kış boyunca Ketti Marsden, İrkutsk’ta kaldı. Sonra 18 Mayıs 1891’de İrkustk Valisinden Cokuuskay mülki idaresine gitmek üzere bir görevlendirme yazısı alıp “Uzun Cokuuskay Yolu” denilen uzun ve meşakkatli bir yolculuğa çıktılar. Jandarma birliğinde görevli, İngilizce bilen İvan Prokofev de Cokuuskay yolculuğunda Ketti Marsden’e yardımcı olmak için görevlendirildi.
İki koşumlu attan oluşan arabayla İrkutsk’tan Cokuuskay’a