Muhtar Magavin

Eğri Ağaç


Скачать книгу

Almatı’da yayımlanmıştır (“Ruwxaniy Jaŋğıruw…”, 2018).

      Yazar Kabdeş Jumadil hatıralarında, Magavin’in çağdaşı İlyas Yesenberlin’in meşhur Köşpendiler “Göçebeler” (Almatı 1969, 1971, 1973) adlı tarihî roman üçlemesinin yazılmasına nasıl bir katkıda bulunduğunu, tarihe karışmış, unutulmaya yüz tutmuş eski ozanları yeniden Kazak edebiyatına nasıl kazandırdığını anlatmıştır (“Muxtar Mağawin 80…”, 2020). Bundan, Magavin’in daha genç yaşlarda başka yazarları etkileyecek kadar başarıya ulaştığını anlamak mümkündür.

      Fotoğrafını görüp âşık olduğu Bakıtjamal Hanım’la 1965’te yaptığı evliliğinden altı çocuğu, yirmi torunu ve altı torun çocuğu var.

      2. Romanları

      2.1. Sovyet Döneminde Yazdığı Romanları

      Magavin, eserlerinde Sovyet dönemindeki Kazak toplumunun genel bir portresini çizmiş, hem şehirli hem de köylü Kazak insanının rejimle paralel olarak değişmekte olan yapısını ve psikolojisini işlemiştir.

      Kök Munar “Mavi Pus” (Almatı 1971) romanında, yazarın daha ilk hikâyelerinden itibaren az da olsa üzerinde durmaya başladığı millî değerlerin ve geniş bozkırlarda at koşturan eski Türklerin ruhunun yükseldiğini görmekteyiz. Romanın başkişisi olan genç yazar Yedige, yazdığı romanında Sovyet ideolojisine rağmen “Benim damarlarımda akan kan İlteriş, İstemi, Kültiginlerin zamanındaki göçebelerin kanıdır!” şeklinde haykırmaktadır.

      Kökbalaq “Kökbalak” (Almatı 1978) romanında, Kazak halkının yüzyıllarca devam edegelen küy2 sanatının Sovyet döneminde arka plana itilmesi, gereken önemin verilmemesi yüzünden düştüğü durum ve her şeye rağmen ağır şartlarda unutulmaktan kurtarıp geleceğe taşıma çabaları, derin bir heyecan ve coşkuyla anlatılmıştır. Roman, küy sanatını en güzel şekilde açıklayan ender eserlerden biridir.

      Alasapıran “Telaş” (Almatı 1980, 1982) tarihî romanı, Kazak edebiyatında bir yenilik olan, toplumsal zihniyette devrim etkisi oluşturan önemli bir eserdir. Yazarının da bizzat dediği gibi “hayatının başlıca eseridir” bu roman. Alasapıran I ve Alasapıran II olmak üzere iki ciltten oluşan bu tarihî romanda, XVI. yüzyıldaki Kazak sosyo-kültürel hayatı, örf ve âdetleri, Kazak Hanlığı’nın iç ve dış siyaseti, Rusya, Sibirya, Buhara ve İran hanlıklarıyla ilişkileri, çeşitli sosyal toplulukların temsilcilerinin kaderleri, derin bir psikolojik ve felsefi açıdan ele alınmıştır. Bu romanından dolayı yazar, 1984 yılında Kazak SSC’nin Abay Devlet Ödülü’ne layık görülmüştür.

      Eser, o güne kadar yazılmış Kazak Sovyet dönemi romanları içerisinde en eski tarihi işleyen romanlardan biridir. XVI. yüzyılın sonu ve XVII. yüzyılın başında Kazak Ordusu ile Rusya arasındaki ilişkiler ele alınmıştır. Romanda; Kazak Hanı Tavekel’in yeğeni Orazmuhammed, bir av sırasında Sibiryalı Rus voyvodasına esir düşerek Moskova’ya götürülür ve Rus çarının hizmetine girer. Orazmuhammed’in talihsizliği, vatan sevgisi ve hasreti ayrıntılı olarak işlenmiştir. Onun bir gün bu durumdan kurtulup vatanına dönme isteği, Kazak halkının kaderini ve hürriyet özlemini temsil etmektedir aslında (Kınacı, 2016: 213-215). Romanın dili de ilgi çekicidir. Yazar Nurkasım Kazıbek’in söz konusu romanda 600 kadar bilinmeyen kelime, Yazar Tursın Jurtbay’ın kendisinin bilmediği 800 kelime, önemli bilim adamı Akselev Seydimbek’in ise 200 kadar eski kelime tespit ettiği (Amanjol, 2010) dikkate alındığında, yazarın Kazakçayı tüm ifade gücü ve zenginliğiyle ne denli başarılı kullandığı anlaşılmaktadır.

      Şaqan Şeri “Şakan Kaplan” (Almatı 1984) adlı romanında, Şakan adlı yiğit tiplemesi, masallar ve eski destanlardaki avcı, keskin nişancı karakterini akla getirmektedir. Eşi ve oğlu kaplan tarafından öldürülen avcı Şakan, intikam peşindedir. İşte bu intikam hissi ve üstadı, yaşlı avcı Kuba Mergen’in de anlattığı atalarının bahadırlığı, kaplanla olan çetin mücadelesinde üstün gelmesine yardımcı olmuştur. Romanda; Şakan karakteri, Kambar Batur ile Savrık Batur’un bir devamı gibi betimlenmiştir. Ona, kaplanla veya ejderhayla mücadele eden folklor karakterlerinden olan avcı ve keskin nişancının günümüz romanındaki çağdaş bir uzantısı denilebilir. Yazar, böylece ataların kahramanlıklarının sadece masallarda kalmadığını, Kazakların kanında ve günlük yaşamında da devam edegeldiğini vurgulayarak kaplanla teke tek çarpışacak kadar gözü pek insanların kimsenin önünde diz çökmeyeceklerini ima etmiştir (Toyşanulı, 2012).

      Romanda, Şakan karakteriyle yazarın anlatmak istediği diğer önemli bir husus; insanların vahşi hayvanlardan beter olabildikleri, sadece tabiata zarar vermekle kalmayıp zaman zaman insanlık için de büyük tehlike oluşturduğudur. Ailesini kaybeden Şakan’ın aklı fikri sadece öcünü almak, kaplanları yavru veya dişi demeden yeryüzünden yok etmektir. İntikam peşinde gece gündüz, yaz kış, dağ taş demeksizin dolaşırken bir gün ölü bir kentin kalıntısına rastlar. Gördüğü manzara karşısında iç dünyası alt üst olan Şakan, insanoğlunun gülistan olan şehirleri yakıp yıktığını, suçsuz insanları yaşlı veya çocuk demeden kırıp geçtiğini, hatta savaşta galip gelemeyeceğini anlayınca İli Nehri’nin akış yönünü değiştirip şehir halkının boğularak helak edilişine sebep olacak kadar acımasız olduğunu anlar. Kaplanlara karşı açtığı savaş peşindeyken gözlerini kan ve intikam hırsının bürüdüğü, asıl zulmün insanlar tarafından yapıldığı kanaatine varır. Eserin önemli bir özelliği de Rus sömürgesi olan ülkenin trajedisinin ustalıkla işlenmiş olmasıdır.

      Sarı Qazaq “Sarı Kazak” (Almatı 1991) romanındaki ‘toplayıcı’ karakter olan Sarı Kazak, Alasapıran’daki Orazmuhammed’den sonra başlayan yozlaşmanın ve sömürgeleştirme sisteminin bir meyvesidir. Yazar bu eserinde, asırlar süren sömürgecilik politikasını dönemler şeklinde ele alarak o güne kadar okurları tarafından sömürgeciliğin bilinmeyen gizli yanlarını en ufak ayrıntılarıyla gözler önüne sermiştir (Hasan, 2016). Roman, Kazak Sovyet Edebiyatının son eseri sayılır. Yayımlandığında Sovyetler henüz dağılmamış, ama son günlerini yaşamaktadır. Sovyet sisteminin gerçeklerini tüm çıplaklığıyla anlatmakla birlikte roman, parti ve rejimin çöküşünden önce yazarın verdiği kesin hüküm niteliğindedir.

      2.2. Bağımsızlık Döneminde Yazdığı Romanları

      Bağımsızlığın ilk yıllarında yazdığı romanı olan Sürlew-Soqpaq nemese Jazuwşınıŋ Jan Azabı “Keçi Yolu veya Yazarın Çilesi”, 1997 yılında Juldız dergisinde (S. 5, s. 1-97; S. 6, s. 26-97) yayımlanmıştır (“Mağawin Muxtar Muqanulı…”).

      Jarmaq “İkili” (Prag 2007), Çek Cumhuriyeti’nde yaşarken yazdığı romanıdır. Kazakların iki yüzyıllık tarihi ve psikolojik tartışmalar üzerine temellendirilmiş bu roman, yazarı farklı yönleriyle tanımamıza yol açmaktadır. Eserin başkişisi, üniversiteyi başarıyla tamamlayan genç tarihçi, tılsımlı şartlarda iki farklı kişiliğe ayrılır. Bir yarısı olan Murat Kazıbekov; millî değerleri yücelten, mütevazı yaşam sürdüren bir tarihçidir. Diğer yarısı olan Marat Kazıbekov ise; zengin bir iş adamı ve yönetimde yer alan elit kesimden biridir. Eserde, bir kişinin iki kimliğe parçalandığı, bir ruh hâlinden bambaşka bir ruh hâline kolayca geçtiği ustalıkla anlatılmış, birinin manevi yükselişi, diğerinin ise maddi değerleri tercih etmesi üzerinde durulmuştur.

      Men “Ben” otobiyografik romanı, ilk defa 1998 yılında Juldız dergisinde (S. 8, s. 4-91; S. 9, s. 17-95) yayımlanmıştır (“Mağawin Muxtar Muqanulı…”).