eserlerini okumasını sağlamaktadır. Yazar, hem öğretmen olan kendi babasının hem de Baytar Yusuf’un KGB tarafından tutuklandıklarını, onların ve ailelerinin katlanmak zorunda kaldıkları maddi ve manevi sıkıntıları anlatırken Stalin rejimindeki “aydın katliamı”na da dikkat çekmektedir. Ayrıca o yıllardaki ücra köy hayatının Kazak misafir ağırlama âdetleri ile masallar, hikâyeler ve destanlar anlatılarak anlamlı, eğlenceli vakit geçirme alışkanlıklarıyla da millî gelenekleri yaşattığını göstermektedir.
Karlagtan Xat “Karlag’dan Mektup” (Almatı 2001) adlı hikâyede, yine yazarın çocukluğundan bir köy manzarası ve yüzyılın en büyük trajedilerinden biri olan “aydın katliamı” ile ilgili yakın çevresinden hatıraları canlandırılmaktadır. Yazarın dedesinin yeğeni olan Müslüm, Karagandı çalışma kampından mektup yollar. Müslüm, babası gibi çok okumuş, Saratov ve Moskova gibi büyük şehirlerde tıp eğitimi almış, zamanının ileri gelen profesör aydınlarındandı. 1930’lu yıllarda milyonlarca diğer aydınlar gibi tutuklanarak hapsedilir. Mektubu sıkı rejimin az da olsa gevşediği zaman yazarak Muhtar’ın ailesinden yiyecek ve sıcak kıyafet ister. Ne sağ ne de ölü haberini alamayan aile, mektubun gelişiyle heyecana kapılır. Böyle bir çalışma kampından şans eseri dönen komşu aksakalın tavsiyeleri üzerine Muhtar’ın dedesiyle babaannesi, Müslüm’e göndermek üzere bir koli hazırlarlar. Ne var ki koliyi esir kampına göndermeye devlet yetkilileri ile posta müdürü cesaret edememektedir. Aile, kolinin geri dönmesiyle birlikte derin bir hüzün yaşar. Yazar, çocukluğundan bir kesiti anlatırken Sovyet rejiminin tutuklu aydınlara karşı son derece acımasız olduğunu, yakınlarının da baskıya maruz kaldıklarını dile getirmektedir. Hikâyede; baştan sona aşırı soğuk ve fırtınalı kış havasının hâkim olması, sembolik anlam taşımaktadır. Böylece Kazak ailelerinin o zor yıllarda yaşadıkları tarifi imkânsız sıkıntılara vurgu yapılmaktadır.
Qara Qağaz Kelgen Salıq Ağam “Kara Haberi Gelen Salih Ağabeyim” (Almatı 2001) adlı hikâyesinde, savaşın Kazak toplumuna getirdiği maddi ve manevi sıkıntılar dile getirilmiştir. Yazarın II. Dünya Savaşı’na katılan akrabası Salih’in öldüğüne dair hükûmetten gelen resmî haber üzerine genç eşi, kayın biraderiyle evlendirilir. Faşistlerin toplama kampında esir bulunan Salih, günün birinde beklenmedik anda memleketine döner. Ancak esarette olması dolayısıyla ‘vatan haini’ olarak tutuklanır ve bu sefer yıllarca Sovyetlerin çalışma kampında kalır. Stalin’in ölümünden sonraki kısmi yumuşama döneminde köyüne geri döner ama ruh hâli ve dış görünüşü içler acısıdır. Yazar, Salih ağabeyi gibi nice suçsuz insanların cezalandırılarak hayatlarının karardığını ima etmektedir.
Nala “Sitem” (Almatı 2001) hikâyesinde, Kazak halkının büyük şairlerinden Sultanmahmut Toraygırov’un hayatı anlatılmıştır. Geçimini sağlamakta zorluklar yaşayan genç şair, hem kendini daha da geliştirmeyi, eğitimini tamamlamayı hem de diğer Kazak gençlerinin eğitim almasını istemekte, bunun için girişimde bulunmaktadır. Maddi sıkıntılar, çetin kış şartlarıyla birleşince genç şairin sağlığını olumsuz etkiler. Eserde, çok genç yaşına rağmen gerisinde yüksek ruhlu şiirler bırakan Sultanmahmut’un devrin önemli bir şairi olarak sürdürdüğü aydın hayatına karşılık zengin akrabalarının yaşam tarzları ustalıkla betimlenmiştir. Şan şöhret, para pul karşısında çarın hizmetine giren, halkının ve devletinin geleceğini, bağımsızlığını hiçe sayan bu insanlar şiddetle eleştirilmiştir.
Orıstıŋ Töresi “Rus Asilzadesi” (Almatı 2001) adlı hikâyesinde yazar, gençken dedesinden duyduğu bir olayı anlatmıştır. Beyazlar ile Kızılların çarpıştığı, akabinde Bolşevik hükûmetinin kurulduğu dönemde Kazak topraklarında yeni hükûmete karşı gerçekleştirilen başkaldırılar, milleti kasıp kavuran açlık, kalabalık Kazak kafilelerinin Çin’e göç etmek zorunda kalmaları ve genel olarak o yıllardaki Kazak toplumunun sosyo-kültürel durumu yansıtılmıştır. Avcılık sanatı, geleneksel tedavi yöntemi gibi Kazakların günlük yaşam tarzları da eserde anlatım bulmuştur.
Ult-Aralıq Janjal “Halklararası Skandal” (Almatı 2001) hikâyesi; satirik, mizah, grotesk, ironi, acımasız hiciv tarzında yazılmıştır. Olaylar, eski başkent Almatı’nın yakınındaki Rahman Ata köyünde olup biter. Sovyetler dağıldıktan sonra, köyde yaşayan az sayıdaki yabancı aile ülkelerine göç eder. Bir tek Marat adında, milliyetini kendisinin de bilmediği, iftiracı, yaygaracı, fırsatçı ve arsız biri, eşi ve kızıyla köyde kalır. Marat, komşusu Kanat’ın arsasına el koyduğu gibi devletten hak etmediği birçok nimeti kendisi ve ailesi için almaktadır. Üstelik hem Kazakçayı hem de Kazakları hor görmeye yeltenir, dilini uzatır, Kazakların cömertliğini, iyi niyetini suiistimal eder. Ancak “dinsizin hakkından imansız gelir.” Hapisten yeni dönen Deli Tekebay, devlet yetkililerinin aylarca, yıllarca çözemediği sorunu sadece birkaç saat içerisinde halleder. Çocukluk arkadaşı Kanat’ın arsasını geri almakla kalmaz, tüm Kazaklardan yalvararak af dilemesini sağlar, haddini bildirir. Olay örgüsünde baştan sona hiciv ve gülünç unsurları olmakla birlikte aslında acı gerçeklere vurgu yapılmaktadır. Rahman Ata köyü, âdeta küçük bir Kazakistan modelidir. Bağımsızlığın ilk yıllarında ülkede karşılaşılan Kazakçanın statüsü başta olmak üzere toprak, azınlık meseleleri, işsizlik, ekonomik sıkıntı gibi problemler, köyde gelişen olaylar anlatılırken başarılı bir şekilde işlenmiştir.
Qılmıs “Suç” hikâyesinde; tanınmış bir tarihçi, kendisine kötülük yapan yabancılardan birinin eşini kurtaracağım diye suda boğulur. Böylece milletinin çıkarını sözde kardeşlik uğruna kurban eder. Yazarın dediği gibi “Alpamıs’ın suçu bu değil, vefasız eşi ile eşinin kanı bozuk kardeşinin verdiği terbiye üzerine edepsiz büyüyen oğlunun, yani babasının emeğini inkâr edecek kadar küstah olan Alçak’ın dünyaya gelmesine sebep olmaktır.” Podonok “Alçak” (Türkistan gazetesi, 2003) hikâyesi ise; o Alçak’ın bağımsızlığın ilk yıllarında alçakça yaptığı hainlikleri üzerine kurgulanmıştır. Yurt dışında düzenlenen uluslararası sempozyum ve konferanslarda; “Kazakların bağımsızlık almaları yanlıştır, gereksizdir. Çünkü onlar devlet olamaz, Rusya olmadan yapamazlar. Ben bu yabanilerin içinden çıksam da onların dilini öğrenmeye tenezzül edemem.” şeklinde sözler sarf eder, Kazakların diline de dilini uzatır. Yurt dışındaki toplantılarda hem hayretle hem de alayla karşılaşan Alçak, yurt içinde kendisi gibi Rus dilliler ve Rusya taraftarlarınca büyük alkış görür. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” diyen yetkililer, gece gündüz onu koruyacak korumalar tayin ederler. Hikâyenin sonunda Alçak’ın “Kazaklarsız Kazakistan” adlı Kazakları yok etmeye yönelik kapsamlı bir programı hayata geçirmek için harıl harıl hazırlık yapmakta olduğu belirtilmiştir (Jurtbay, 2017). Hikâyenin adının Rusça Podonok “alçak, namussuz, aşağılık herif” olması yazarın; millî kimliğini, dilini, tarihini inkâr etmekle kalmayıp bu değerlere çamur atanlara, halkına ihanet edenlere onların anlayabileceği dilde seslendiği ve onlarla acımasızca istihza ettiği görülmektedir.
Qumırsqa-Qırğın “Karınca Kırgını” (Almatı 2003) adlı hikâyesi, karıncaların yaşam tarzı üzerine kurgulanan, felsefi düşüncelere dayalı bir eseridir. Yazar, kendi bahçesinde hep olagelen karıncalar ile son günlerde ortaya çıkan yabancı karıncalar arasında yer için yapılan çatışmaları bir ressam gibi betimlemiştir. Sembollerin hâkim olduğu eserde, karıncalar arasındaki toprak çatışmaları, adaletsizlik ve eşitsizlik, insanoğlunun tarih boyunca hep yaşadığı hususları hatırlatmaktadır. Ancak karıncaların savaşı sadece kendilerine zarar vermekte, insanoğlunun yaptığı savaşlar ise tüm yaradılışı olumsuz etkilemektedir.
İyesiz Äŋgimeler “Sahipsiz