genel adı)] Uzaktan gelen misafirlere kımız, ayran ikram etmek: “Coldu katar ak alıp çıgıp suusun sungan kırgızdar arbın coluga baştadı.” -TM1. (Yol boyunca kımız, ayran gibi içecek ikram eden Kırgızlarla çok karşılaşmaya başladı.)
ak altın (АК АЛТЫН) [ak altın] Pamuk, tarım bitkisi: “22 tonna ak altın cıynalıp alındı.” -KT. (Yirmi iki ton pamuk toplandı.)
ak arala- (АК АРАЛА-) [ak aralamak] Ak düşmek: “Çaçın ak aralap kalıptır.” (Saçlarına ak düşmüş.)
ak baş (АК БАШ) [ak baş] Atların ayağında çıkan yara.
ak bata (АК БАТА) [beyaz dua] Hayır dua.
ak bata, kızıl kan (АК БАТА, КЫЗЫЛ КАН) [ak dua, kırmızı kan] Yemin, ant: “Ak bata kızıl kanı bar / Cakıp menen Karmanap…” -CM. (Yeminleri var / Cakıp ile Karmanap…)
ak bata, kızıl kan kıl- (АК БАТА, КЫЗЫЛ КАН КЫЛ-) [ak dua, kırmızı kan etmek] Ant içmek, yemin etmek: “Ak bata, kızıl kan kılıp kızımdı bereyin degen ubadam bar ele.” -KE2. (Ant içerek kızımı vereyim diye sözüm vardı.)
ak bolot mizin calaş- (АК БОЛОТ МИЗИН ЖАЛАШ-) [ak polat ağzını yalaşmak] Ant içmek, yemin etmek: “Ak bolot mizin calaştım / Al cetkiz coogo karaştım / Aykölüm Manas sen üçün / Ar-namısıñ talaştım.” CM. (Ant içerek / Güçlü düşmanla savaştım / Yüce Manas’ım senin için / Namusunu korudum.)
ak caan (АК ЖААН) [ak yağış] Çiseleyen yağmur.
ak calgasın (АК ЖАЛГАСЫН) [ak nasip etsin] Yanlışlıkla yere süt ürünü dökülünce ‘Allah affetsin’ anlamında söylenen söz.
ak cay (АК ЖАЙ) [ak yaz] Yazın tam ortası.
ak cazganın kör- (АК ЖАЗГАНЫН КӨР-) [Hakk’ın yazdığını görmek] Allah’ın yazdığını görmek, başa geleni çekmek: “Kazattan kaytpay ölölük / Ak cazganın körölük.” -СО. (Savaştan kaçmadan ölelim / Allah, ne yazdıysa görelim.)
ak cem (АК ЖЕМ) [ak yem] Alıcı kuşlar eğitilirken onlara verilen suda bekletip kanı temizlenmiş et parçası.
ak cerden (АК ЖЕРДЕН) [hak(lı) yerden] Suçsuz yere: “Atamdı ak cerinen aydap ciberişken eken.” -ÇA1. (Babamı suçsuz yere sürgün etmişler.)
ak col (АК ЖОЛ) [ak yol] 1. Doğru yol: “Ak col menen cürgün dep / Aytçı ele akıl bularga.” -G-K. (Doğru yolda olun diye / Söylerdi akıl bunlara.) 2. Yolculuk öncesi söylenen iyi yolculuklar, anlamındaki dilek sözü: “Bardıgı konoktorgo ak col kaalaştı.” -ÇA1. (Herkes misafirlere iyi yolculuklar diledi.)
ak coldon adaş- (АК ЖОЛДОН АДАШ-) [hak yoldan sapmak] Doğru yoldan çıkmak, kötü yola düşmek: “Ak coldon adaşkandarga col körsötöt.” -KT. (Doğru yoldan çıkanlara yol gösterir.)
ak coltoy (АК ЖОЛТОЙ) [ak uğurlu] Uğurlu, hayırlı: “Mektepteri ak coltoy bolsun!” -KT. (Okulları uğurlu olsun!)
ak colu açıl- (АК ЖОЛУ АЧЫЛ-) [ak yolu açılmak] 1. Yolculuğu iyi geçmek: “Ak coluñar açılsın! -dep Akbalta, Cakıp, Çıyırdı ene bata berip uzatıp kalıştı.” -TM1. (“Yolculuğunuz iyi geçsin!” diye Akbalta, Cakıp, Çıyırdı Ana dua ederek uğurladılar.) 2. İşleri iyi gitmek: “Arman oydon cuulsa / Ak colubuz açılsa.” -CM. (Sıkıntılar gitse / İşlerimiz açılsa.)
ak coluñ açılsın (АК ЖОЛУҢ АЧЫЛСЫН) [ak yolun açılsın] “Yolun açık olsun!” anlamında söylenen dilek sözü.
ak cooluguñ başıñdan tüşpösün (АК ЖООЛУГУҢ БАШЫҢДАН ТҮШПӨСҮН) [beyaz örtün başından düşmesin] Yeni evlenmiş kadına “Allah bir yastıkta kocatsın!” anlamında söylenen söz.
ak cooluk (АК ЖООЛУК) [beyaz örtü] Kadın, eş, zevce: “Toguz uuldun birine / Ak cooluk başın buubapsıñ, ata!” -ET2. (Dokuz oğlun hiç birine / Zevce alıp evlendirmemişsin, baba.)
ak cuumal (АК ЖУУМАЛ) [beyaz tenli] Beyaz tenli: “Kempiri caş, kırktarga çıgıp kalgan, uzun boyluu, açık-ayrım, ak cuumal, arık çıray ayal.” -BE. (Eşi henüz genç, yaşı kırklara gelmiş, uzun boylu, açık sözlü, beyaz tenli, zayıfça bir bayandı.)
ak cürök (АК ЖҮРӨК) [ak yürekli] Temiz kalpli, iyi niyetli, gerçekçi, başkaları için kötülük düşünmeyen, adaletli.
ak çöp başta (АК ЧӨП БАШТА) [ak ot başta] İstemeyerek oyunun kurallarını bozunca veya konuşurken yanıldığında yanlışlığını kabul ederek “Kusura bakmayın, hata ettim, bağışlayın!” anlamında söylenen söz: “Mеn cаñılış аytıp аldım, аk çöp bаştа. Mındаn kiyin kаytаlаnbаyt.” (Ben yanlış söyledim, kusura bakmayın. Bir daha olmaz.)
ak çüç (АК ЧҮЧ) [ak hapşırık] 1. Hapşıran kişiye söylenen “Çok yaşa!” anlamında söz. 2. Tembel, iş yapmak istemeyen, rahatına düşkün, çıtkırıldım, buluttan nem kapan.
ak da, kök da debe- (АК ДА, КӨК ДА ДЕБЕ-) [ak da, gök de dememek] Hiçbir şey dememek, ses çıkartmamak, renk vermemek.
ak egin (АК ЭГИН) [ak ekin] Tahıl.
ak eleçegiñ başıñdan tüşpösün (АК ЭЛЕЧЕГИҢ БАШЫҢДАН ТҮШПӨСҮН) [beyaz eleçeğin başından düşmesin (eleçek, bir tür Kırgız kadın başlığı)] Yeni
ak eleçek (АК ЭЛЕЧЕК) [beyaz eleçek (eleçek, bir tür Kırgız kadın başlığı)] bk. ak cooluk.
ak eşik (АК ЭШИК) [beyaz kapı] tar. Padişahlık döneminde yöneticilerin emirlerini yerine getiren görevli.
ak etkenden tak et- (АК ЭТКЕНДЕН ТАК ЭТ-) [ak etmekten tak etmek] Bir şeyi elde etmek, amacına ulaşmak veya birilerini görmek için can atmak, çok istemek: “Komuzçu bolsom degende, ak etkenden tak etet.” (Kopuzcu olmayı çok istiyordu.)
ak ettüü (АК ЭТТҮҮ) [beyaz etli] Kısa zaman içinde zayıflamayan, uzun süre aynı kiloda kalan, dayanıklı (hayvan.)
ak kaptal (АК КАПТАЛ) [beyaz kenarlı] 1. Tecrübeli, deneyim kazanmış, kulağı kesik. 2. Hazırcevap, çevik, kurnaz.
ak keltenin ogu ursun (АК КЕЛТЕНИН ОГУ УРСУН) [ak keltenin mermisi vursun (ak kelte, bir tür silah adı)] Kırgızlarda ant içmede, yemin etmede kullanılan söz: “Eğer ben sözümde durmazsam ak kelte beni vursun!” anlamında: “Cаlgаnı bоlsо sözümdün / Аkkеltеnin оgu ursun.” -CM. (Sözlerimde yalan varsa, ak kelte beni vursun.)
ak kıl- (АК КЫЛ-) [hak etmek] Evlatlıktan reddetmek, beddua etmek: “Keçtim senin balalıgıñdan! Ak kıldım! Ak kıldım! Сogol!” -K-O. (Seni evlatlıktan reddediyorum! Evlatlıktan reddediyorum! Evlatlıktan reddediyorum!