cоksuñ dа, Аrs!” -ÇA1. (Şimdi bu konuyu düşünmemeli, sen aklını kaçırmadın ya Ars!) 2. Aklını kaybetmek, ne yapacağını bilememek, şaşırmak: “Аkıldаn аdаşıp, bеt аldınа tik kаrооdоn kоrkkоn nеmеçе аl üñküygön kаlıbındа bаşı cеrgе kirе bеrdi.” -ÇA1. (Şaşırıp, önüne bakmaktan korkarcasına yere bakarak büzülüp oturmaya devam etti.)
akıldan şaş- (АКЫЛДАН ШАШ-) [akıldan şaşmak] Aklını yitirmek. “Meni körüp Koñurbay, Akıldan şaşıp korkkondo.” -CM. (Beni görüp Konurbay, Aklını yitirip korkunca.)
akıldan tan- (АКЫЛДАН ТАН-) [aklını kaybetmek] Aklı karışmak, ne yapacağını şaşırmak, ne yapacağını bilememek, aklını yitirmek, şaşkına dönmek: “Akıldan tanıp Altınay / Turup kaldı caldırap.” -SO. (Aklı karışıp Altınay / Donup kaldı şaşırıp.)
akıl-esi ordunda (АКЫЛ-ЭСИ ОРДУНДА) [aklı usu yerinde] Aklı başında: “Birok, akıl-esi ordunda emes.” -AU2. (Fakat, aklı başında değil.)
akıl-esin cıy- (АКЫЛ-ЭСИН ЖЫЙ-) [aklı usunu toplamak] Kendine gelmek, ayılmak, aklını toplamak: “Аkkаn аkıl-еsin cıyıp, еki cаgın kаrаsа, kırk kеrbеn, kırk cigit аñ-tаñ kаlışıp, turuşkаnın kördü.” -KE3. (Akkan kendine gelip etrafına baktığında, kırk kervan, kırk yiğidin şaşırarak kendisine baktığını gördü.)
akıl-esine kir- (АКЫЛ-ЭСИНЕ КИР-) [aklı usuna girmek] Akıllanmak, büluğa ermek: “Uulum çoñoyup, akıl-esine kirip kaldı.” (Oğlum büluğa erdi, artık uslandı.)
akılga bay (АКЫЛГА БАЙ) [akla zengin] bk. akılga dıykan.
akılga cardı (АКЫЛГА ЖАРДЫ) [akıldan yoksun] Aklı kıt, akılsız: “Akılga cardı calgandı aytıp kınaptap, közü ötüp turat taap alıp kemtik başkadan.” -ÖB. (Akılsız insan, yalan söyler ve gözü hep başkasının eksiğini arar.)
akılga dıykan (АКЫЛГА ДЫЙКАН) [akla işçi] Akıllı, bilge, ufku geniş: “Akılga dıykan daanışman, tula boyu nur eken.” -KB. (Akıllı büyük danışman, boyu posu nur imiş.)
akılga kel- (АКЫЛГА КЕЛ-) [akla gelmek] Bir sonuca varmak. “Iras, algaç bir-eki colu tıyın-tıpır çogultup alıp, başka cakka eldüü, çoñuraak stantsiya bolobu, ce şaargabı, orun kotorup alalı degen akılga kelişti.” -ÇA. (Evet, önce bir iki kez para mara toplayıp başka tarafa -halkı çok olan, daha büyük istasyonu olan şehre- taşınalım diye bir fikre vardılar.)
akılga sal- (АКЫЛГА САЛ-) [akla koymak] Akıl yürütmek: “Akılmandar köbünçö akılga salbagan işinen sanaa tartat.” -KA2. (Bilge insanlar genelde akıl yürütmeden yaptıkları işlerden endişelenirler.)
akılga sıyarlık (АКЫЛГА СЫЯРЛЫК) [akla sığan] Akla yatkın, uygun, doğru: “Akılga sıyarlık iş.” (Akla yatkın iş.)
akılga sıygıs (АКЫЛГА СЫЙГЫС) [akla sığmayan] Akla sığmayan: “Caşoodo keede akılga sıygıs nerseler bolot.” (Hayatta bazen akla sığmayan işler oluyor.)
akılga şerik (АКЫЛГА ШЕРИК) [akla ortak] Akıl hocası, aklı başında, danışılabilir.
akılı ayran bol- (АКЫЛЫ АЙРАН БОЛ-) [aklı hayran olmak] bk. akılı ayran-tañ bol-.
akılı ayran kal- (АКЫЛЫ АЙРАН КАЛ-) [aklı hayran kalmak] bk. akılı ayran-tañ bol-.
akılı ayran-tañ bol- (АКЫЛЫ АЙРАН-ТАҢ БОЛ-) [aklı hayran olmak] Aklı almamak, ne olduğunu anlamayarak ne yapacağını şaşırmak: “Akılı ayran bolup, köpkö karap turdu.” (Ne yapacağını şaşırarak uzun süre bakakaldı.)
akılı çolok (АКЫЛЫ ЧОЛОК) [aklı çolak] bk. çolok akıl.
akılı tunuk (АКЫЛЫ ТУНУК) [aklı duru] Zihni açık, berrak, aklı başında.
akılın tap- (АКЫЛЫН ТАП-) [aklını bulmak] 1. Çareyi bulmak, yolunu bulmak: “Oşonu üç balasına bölüp beriştin akılın tappadı.” -TÜ. (Onu üç çocuğuna bölüştürmenin yolunu bulamadı.) 2. Cezalandırmak, gününü göstermek: “Atanın malın küttürböy / Akılıñdı tabarmın.” -ET1. (Babanın malını güttürmeyerek / Gününü göstereceğim.)
akılına kel- (АКЫЛЫНА КЕЛ-) [aklına gelmek] Aklı başına gelmek; aklını başına toplamak. “Tentigen cetim Ötönün bizdin uuldan emnesi artık? Akılıña kel, balam.” -CA. (Avare yetim Ötö’nün bizim oğlandan neyi fazla? Aklı başına topla, çocuğum.)
akılınan az- (АКЫЛЫНАН АЗ-) [aklından azmak] Aklını kaçırmak, delirmek: “Аt kötörböy cöö bаskаn / Аybаtın körgön аdаmdаr / Аkılınаn çın аzgаn.” -SО. (At taşıyamayıp yaya gezmiş / Heybetini gören insanlar / Akıllarını yitirmiş.)
akır zaman (АКЫР ЗАМАН) [ahir zaman] Bela, zor durum, facia: “Akır zaman başıma sala turgan bolduñ go.” -SO. (Başımı belaya sokacaktın ya.)
akıretke cönö- (АКЫРЕТКЕ ЖӨНӨ-) [ahirete yol almak] Rahmete kavuşmak. “Akıretke cönördö aytkan eken atakem Er Manas sizdi izde dep!” -SO. (Ahirete giderken söylemişti babacığım, Er Manas’ı izle diye!)
akıretke ket- (АКЫРЕТКЕ КЕТ-) [ahirete gitmek] Ölmek, ahirete gitmek.
akısın cedir- (АКЫСЫН ЖЕДИР-) [hakkını yedirmek] Hakkını yedirmek.
akidey asıl- (АКИДЕЙ АСЫЛ-) [kireç gibi yapışmak] Kene gibi yapışmak. “Köröör zamat akidey asıldım.” -OC. (Görür görmez kene gibi yapıştım.)
akka moynun sun- (АККА МОЙНУН СУН-) [Hakka boynunu sunmak] 1. Ölmek, vefat etmek, Hakka yürümek. 2. İslamiyeti kabul etmek, Müslüman olmak, Allah’a inanmak.
ak-karanı acırat- (АК-КАРАНЫ АЖЫРАТ-) [ak karayı ayırmak] İyi ile kötüyü birbirinden ayırt etmek.
ak-karanı ayır- (АК-КАРАНЫ АЙЫР-) [ak karayı ayırmak] bk. ak-karanı acırat-.
ak-karanı ılga- (АК-КАРАНЫ ЫЛГА-) [ak karayı ayıklamak] bk. ak-karanı acırat-.
ak-karanı taanı- (АК-КАРАНЫ ТААНЫ -) [ak karayı tanımak] bk. ak-karanı acırat-.
akma kulak (АКМА КУЛАК) [delik kulak] 1. Unutkan. 2. Kulağına söz girmeyen.
akmak kıl- (АКМАК КЫЛ-) [ahmak etmek] Rezil etmek, alay etmek.
aksaktın sabırına kara- (АКСАКТЫН