Joltay Jumat Almaşoğlu

Aşk ve Nefret Kitabı


Скачать книгу

ne benim? Neden beni aşağılıyorsun? diye fısıldadı gözlerinde yaşlarla ve sesinde bir titremeyle.

      Ancak kocası, aptal karısını küçümseyen bir şekilde uyararak ona ders vermeye devam etti.

      “Şimdiki zaman tamamen farklı bir zaman” diye çıkıştı.

      – İffetinle gurur duymak, kimseyle birlikte olmamış olman gerçeği – gülünç ve saflıktır. Bu, eğer bilmek istersen, hiçbir yaşıtımız arkadaşlarımızı memnun etmeyecek… Benden önce kimseyle birlikte olmadığını duyarlarsa, seni tefe koyarlar. Kısacası artık bundan bahsetmeyelim. Her şey aramızda kalsın…

      Semiha’nın cesareti kırılmıştı, alnı ter içinde kalmıştı. ‘Ben delirdim mi? Hangi zamanın gençliğine düşmüşüm, ne kadar ilginç bunu öğrenmek? diye çaresizlik içinde düşünceye dalmıştı. – Sem gibi insanlar benim yaşıtlarım değil mi? Neden pişmanlık duymadan, bütün bunları sanki normal bir şeymiş gibi kabul ettiklerini anlayamıyorum? Yoksa ben mi çağın gerisinde kalmışım?..’

      Karmaşık düşünceler zihni karıştırıyordu. Genç, ama aşk işlerinde oldukça deneyimli kocası ne demek istiyordu? “Seks hakkında ne biliyorsun?” diye sorarak. Ne bilmeliyim ki? Birbirlerine aşık olan insanların, ruhlarını birleştirmiş olan bir erkek ve bir kadının bir aile kurması gerektiğini biliyorum. Sonra… yatak konusu. Bunu konuşacak ne var. Cinsel ilişkilere kafa takmaya değer mi? En iyisi gelecekteki yaşam hakkında konuşmak daha iyi olmazmıydı. Bu dünyaya yeni bir nesil geliyor ve bu dünyayla sevgi ve uyum içinde yaşamayı öğrenmeliyiz… Evlilik konuşmaları tam da böyle olmalıydı onun için. Ve bu kadar aleni bir şekilde kutsal bir duyguyu rencide etmenin bir anlamı var mıydı?.. Ah, bu tuhaf dünya ne kadar aldatıcı ve çelişkilerle doluydu!

      O gece Sem’i hiç tanıyamamıştı. Günlük yaşamda çok yardımsever, kibar, düşünceli biriydi. Fakat geceleri neler yapıyordu!.. Peki, kendini sadece sevgili karısının önünde böyle gösterseydi, buna dayanılabilirdi. Ama daha da kötüsü, karısının evlenmeden önce kimseyle birlikte olmadığını, başkalarıyla yatıp kalkmadığını arkadaşlarının öğrenmesi halinde onunla dalga geçmelerinden neden bu kadar korkuyordu? Ne korkunç! Burada komik ve utanç verici olan nedir? Ne diye alay edeceklermiş?! Bırak da bir denesinler bakalım…

      Tüm vücutunu ani bir öfke nöbeti ele geçirmişti, büyük bir titremeyle sarsıldı. Semiha bir türlü sakinleşememiş, kan beynine sıçramış gibiydi ve genç kadın isterik bir duyguya kapılmıştı.

      –Semiha!

      – Ha…

      Kocası seslenmeye devam etti. ‘Semiha’ – Evet, uyan! Kalk!

      – Ne oldu? Bugün tatil günü. Acelen ne?!

      Sem, “Dağdaki yazlık evine gidiyoruz” diye sevinçle haykırdı. – Dün bu konuda arkadaşlarla anlaştık. Haydi temiz hava almaya gidelim, üç evli çift birlikte gidiyoruz. Bu gerçek bir tatil olacak…

      – Ah, Sem … Beni neden daha önceden uyarmadın? Akşam bunun için uygun yemekler hazırlardım.

      “Boşver,” diye elini salladı Sem, “neden bu gereksiz endişelerin? Zaten arkadaşlarım her şeyi kendileri ayarladılar. Dağda mangal yapacağız. Votka, şarap, bira… İyice dinleniriz, rahatlarız…

      Semiha kocasına sarıldı ve okşayarak onu ihtirasla öpmeye başladı. Heyecanlanan Sem, onu ince belinden tutarak kendine doğru çekti.

      İkisi de aceleyle yolculuk için hazırlanmaya başladılar. İhtiyaç duydukları her şeyi çantalara koyarken, pencerenin arkasından yaklaşan arabaların sabırsız kornaları duyulmaya başlamıştı.

      Üç arabayla yola çıktılar. Her ailenin kendi arabası vardı.

      Sem’in yakın arkadaşlarının adları Jeter ve Abil’di. Tabii ki, Jeter uzun süredir kendisine John diyor ve Abil ise Aşot adını almıştı. John’un yanında, bir söğüt dalı gibi, esnek gövdesiyle İlisa, Aşot’un yanında ise – Engelsina duruyordu. Semiha onların gerçek isimlerini bile sormamıştı.

      Dağın keskin virajlarını ve kıvrımlarını hızla aşan arabalar sonunda iki katlı bir dağ evine ulaştılar. Bu dubleks ev, Sem’in babası tarafından neredeyse gizlice, meraklı gözlerden uzakta inşa edilen o “gri ev” di. Söylenecek bir söz yoktu, muhteşem bir konak. Kapılar, çerçeveler ve zeminler değerli ahşaptan yapılmıştı. Bu ihtişama ne kadar para yatırıldığını hayal eden Semiha’nın başı dönmüştü. Bunu hesap etmeye başındaki saç tellerinin sayısı yetmezdi! Ve bu konağın şu anki sahibi Sem idi.

      – Beyler! – diyerek, İlisa ve Engelsina heyecanla seslendiler. – Kristal dağ havasına sağ salim ulaştığımız için kadeh kaldırmamız gerekmez mi?

      – Bravo! Çok yerinde bir öneri! – Beyler bunu seve seve desteklemişlerdi, anında şişeleri açtılar ve kadehleri doldurdular.

      – Haydi içelim!

      – Evet, fon dip olarak! Bir dikişte!

      Herkesin önünde beyaz bir karga gibi görünmek istemeyen Semiha da bardağını boşalttı. Ah, ne kadar da acı! Elbette, daha önce sert alkol denemişti, ama böyle bir şeyi – bir dikişte yapması hiç gerekmemişti. Böyle içmek… felaket bir şey! Bir koca karısına böyle bir özgürlük verirse, yarın o kadın alkolik olur ve insan özelliğini kaybedebilirdi. Bunun olmayacağını kim garanti edebilir? Neyse, bugün felsefeyi bırakayım, diye düşündü Semiha. Ne de olsa temiz hava solumak, dinlenmek için dağlara geldik. Ayrıca Sem’in yakın arkadaşları burada. Onlarla eğlenmezsem, Sem gücenebilir. Yazlık ev bizim. Sonuçta bu insanlar bizim misafirimiz. Evet, her şeyin canı cehenneme! İçelim, yiyelim, şarkı söyleyelim, eğlenelim. En nihayetinde hayat gelip geçici… Yeter ki Sem memnun kalsın.

      Ziyafet masası doğanın koynuna serilmişti. Etrafında toplananlar şakalar yaptılar, şarkılar söylediler, komik hikayeler anlattılar. Ziyafet uzun süre devam etti. O kadar çok alkol vardı ki kısa sürede hem kızlar hem de delikanlılar iyice sarhoş olmuşlardı. Ancak daha sonra Semiha’nın bütün arzusuna rağmen anlayamadığı bir şeyler olmaya başlamıştı.

      Bir kadeh daha kaldırdıklarında, kimsenin fark etmeyeceğini düşünerek Semiha bardağı bir kenara koymaya çalıştı. Ama İlisa onun saf kurnazlığını gördü ve tarif edilemez bir şekilde kızdı.

      – Demek öyle, Sem! Küçük karın için üzülüyorsun, onu korumak istiyorsun ama bize içiriyorsun, resmen kadehi ağzımıza dayıyorsun. Merak ediyorum da, Semiha’nın bizden ne ayrıcalığı var acaba? – diye genç kadınlar haykırdılar, dolaşan dillerini zar zor hareket ettirerek.

      Bunu duyan Sem, karısına soğuk ve küçümseyen bir bakış attı.

      – Ne yapıyorsun? Beni utandırmak için mi buraya geldin? dedi dişlerini gıcırdatarak. Yüzü sertleşti, bakışları sert ve tehditkar hale gelmişti.

      Semiha kendini tuhaf hissediyordu.

      – Neden böyle konuşuyorsun? Ben sana bağlıyım, seni çok seviyorum ve senin için endişeleniyorum. sadece … bugün ruhsal halim buna direniyor, alkol almıyor, – utanç içinde mırıldandı, alınganlıktan içten içe titriyordu.

      – Alır! Almazsa da zorlarız! diye – bağırdı. Genç adamlar da yerlerinden kalkmışlardı. Eşleri de, bu durumdan zevk alırcasına ona ısrar etmeye başladılar. Geri çekilecek hiçbir yer olmadığını anlayan Semiha, kadehini sertçe sıktı ve titrek yudumlarla içkisini boşalttı.

      – İşte bu kadar! – diyerek İlisa ve Engelsina onaylarcasına ellerini çırptılar.

      Ama bu daha her şeyin başlangıcıydı. Deneyimsiz Semiha’ya