Joltay Jumat Almaşoğlu

Aşk ve Nefret Kitabı


Скачать книгу

ona coşkuyla bir şeyler fısıldıyordu. Çaresiz direnişe rağmen John, Semiha’nın narin boynunu yakalayarak onu sıkıca kendine çekti ve yüzünü çevirerek anında kızın kiraz dudaklarını salya akan ağzına doğru çekti.

      Semiha böyle bir küstahlık karşısında şok olmuştu. Bu masum bir eğlence değildi. Ya sarhoş John, herhangi bir nezaketi unutarak sadece bununla yetinmezse ne olacaktı?

      Aşot oturduğu yerden fırlamıştı, gözlerini fal taşı gibi açarak ve ellerini kollarını hızla sallayarak konuşmaya başladı.

      Beyler! – diyerek, yüksek sesle bağırdı. – ‘Sanırım birbirimizden saklayacak, utanacak, etrafa bakıp sıkılacak bir şeyimiz yok. Yani çok özgün, güzel ve çok makul bir teklifim var. Bir süreliğine eşlerimizi değiştirelim. Ne düşünüyorsunuz? İnanıyorum ki hanımlarımız sadece alışkanlıktan vazgeçmek için değil, bir başkasıyla yeni şehvet duyguları yaşamak için de ilginç bir öneriye itiraz etmezler,’ dedi Aşot, şehvetle.

      Duyduklarından Semiha’nın nefesi kesilmişti, vücudundan bir tiksinti ürpertisi geçti. Bu müstehcen adam şaka mı yapıyor du yoksa gerçekten böyle bir utanmazlığı mı ima ediyordu? İşte gerçek sefalet, rezillik! Arkadaşlarla her hangi bir eşyanın değiş tokuşu ya da başka bir şey değil, eşleri değiştirmek… Tanrım, ne utanç! Hayır, hayır, olamaz! Umarım böyle kirli planlar sarhoş hezeyanı olarak kalır!

      Ama öyle görünüyor ki, böyle düşünen sadece kendisiydi: İlisa ve Engelsina buna içtenlikle gülerek karşılık vermiş, yanakları kızarmış ve gözleri iştahla parlamıştı.

      “Eğer bunu eşlerimiz istiyorsa, bu onların hoşuna gidiyorsa, bu isteğe direnmeyiz, uygun gördüğünüz şekilde hareket edin” dediler ve cilveli bir şekilde bunu kabül ettiler.

      Ve sonra tüm bu saçma maskaralıklara sabırla katlanan Semiha buna daha fazla dayanamadı. Aşağılanma ve öfke duygusu ona hakim olmuştu ve oturduğu yerden kalkarken, öfkeden çaresiz bir haykırışa dönüşen sözlerini söyledi:

      – Bu nedir, böyle? Bu gerçekten sizin övündüğünüz özgürleşme ve rahatlık mı?! Kızlar, sizin derdiniz ne? Vicdanınız, şerefiniz, gururunuz nerede? Kendi namusunu kurtarmak için ölüme gitmeyi tercih eden Kazak kızları siz değil misiniz?..

      – Neden sinirleniyorsun ki? Kazak kadınları neden diğer kızlardan daha aşağı olsunlar? diye bağırdı İlisa. – Ne onurundan bahsediyorsun? Küresel ölçekte değerlendirecek olursak, tüm bunlar kimsenin umurlarında değil. Biz fahişe miyiz sanki? Sevgili kocalarımızı, cinsel tutkularını sinsice tatmin eden bazı yabancı güzeller gibi aldatıyor muyuz? .. Hayır ve yine hayır! Ve bu değişme fikiri bizim düşüncemiz mi? Kocalarımızın kendileri böyle istedi… Bu, bilmek istiyorsanız, özgür aşktır. Bu aşka, duyguya yeni bir bakıştır… Yeni bir zamanın ruhu… Hala anlamıyorsan anla artık!

      – Sen… bak… akıllı olmayı ve alınganmış gibi davranmayı bırak, köyünün görgü kurallarını anlatma bize! Hayatın getirdiği yenilikleri keşfedemiyorsan, dilini tut, konuşma ve modası geçmiş görüşlerinle, doldurulmuş bir aptal olarak kalma, diyerek’ Engelsina alaycı bir şekilde çıkıştı.

      Sem – genellikle makul, ölçülü bir genç olarak – morarmış ve karısına saldırmamak ve onu parçalamamak için tüm gücüyle kendini tutuyordu. Aşot, dudaklarını iğneleyici bir şekilde kıvırarak münakaşaya müdahale etmek durumunda kalmıştı:

      – Sem, yeni evlenirken sana ne tavsiye ettiğimi hatırlıyor musun? Ama sonra benim fikrimi dinlemedin, kendi bildiğin gibi davrandın. Ve işte sana sonuç.

      ‘Ben de vazgeçirmeye çalışmıştım’ dedi kızgınlıkla John. Çılgına dönen Sem, Sapargül’le yalnızca kendisi arasında kalması gereken sırrı arkadaşlarına anlatmaya kararlıydı, küçük düşürülmüş karısına küçümsemeyle bakarak haykırdı:

      – Ah, hiçbir şey bilmiyorsunuz! Bunu bir sır olarak sakladım, sizlerden sakladım. Bir düşünsenize, benden önce tek bir erkeğin ona bakmadığı, imrenmediği ortaya çıktı. Bu kadar yıl yaşamasına rağmen hiç bir erkekle birlikte olmamış! Bu olacak bir şey mi?!

      – Öyle mi! İlisa alaycı bir şekilde kıkırdadı. – Yani, erkekler onu görmemezlikten gelmişler ve hiçbiri ona aşık olmamış… İlginç bir durum! Vah, zavallı Sem … Bu kimseye lazım olmayan bakireyi sadece sen, bir budalayı almışsın!

      – Hayır, inanamıyorum! Bu olamaz! Sem, şaka mı yapıyorsun? Doğruyu söylediysen, o zaman senin Semiha’n… gerçek bir… aynı… diyerek – güldü Engelsina.

      Burada yapacak başka bir şeyi olmadığını hisseden Semiha hızla ayağa kalktı, kendini toparladı ve yolu aramadan hızla oradan uzaklaştı. Geriye dönüp bakmaktan, geride kalan, kaba, alaycı, aşağılık ve iğrenç, işe yaramaz ve utanmaz küçük insan grubuna bir an bile bakmaktan iğreniyordu.

IV

      – Semiha, dünkü çıkışını nasıl anlamamı bekliyorsun?

      – Tam tersine, bu soruyu sana ben sormak isterim…

      – Neden?! Senin gibi vahşi öfkemi göstermedim ben. Mütevazı bir ziyafet olan dostluk buluşma ortamını bozmadım. Ama sen… kendi kültür eksikliğini, arkadaşlarıma saygısızlıkla gösterdin.

      – Kültürsüz mü? Yani ben mi kültürsüzmüşüm? Ha ha ha! Benimle dalga mı geçiyorsun? Yani benim haysiyetimi, şerefimi incittiklerini anlamadın mı, ruhumu umursamadıklarını farketmedin mi? Aman Tanrım! Kimlere dönüşüyoruz!?

      – Neden “kime dönüşüyoruz” diyorsun? Uygunsuz, olağanüstü bir şey mi oldu? İnsanın arkadaşlarıyla öpüşmesi günah mı? Tamam, eş değiştirmeyi teklif ettiklerinde… kabul etmeyebilirsin. Belki sana bu doğal olmayan, sıradışı gibi görünüyordur. Ama onlar için … tüm bunlar saçmalık, abartılacak bir şey değil. Bu arada, şimdi birçok insan ve bizim çevremiz de böyle düşünüyor. Bu nedenle buna itiraz edemem, aralarında beyaz bir karga gibi görünmek istemem. Yoksa beni anlamazlar ve bana gülerler. Sen sebepsiz yere öfkelendin, zavallılığını ve kötü huyunu gösterdin.

      – Görgüsüzlük mü? Neden bahsediyorsun?! Terbiye, ahlaklı davranış, eğitim unsurları tüm Kazaklarda ve hatta tüm insanlıkta ortak değil midir? İnsanlık, ahlak gibi kavramlarından haberin yok mu? Ve tüm bunlar, her şeyden önce, açık bir vicdanla, bir haysiyet duygusuyla başlar. İcat ettiğiniz özel davranış normları umurumda bile değil. Bu, yeni, ultra-modern bir şey için ahlaksızlığı ve yobazlığı savuşturmaya yönelik acıklı girişimlerden başka bir şey değil.

      – Hey hey, bırak öfkelenmeyi! Hırsını yeterince gösterdin! İlk olarak, seni değerli kişilerin ortamına kimin soktuğunu unutma. Tanınmış bir soydan ve kabileden olmayan birisi olarak senin taşra alışkanlığınla onurlu bir yere çıkmaya yeltenmemen ve kendi yerini bilmen için seni ve öfkeni daha ne kadar dizginleyebilirim!

      – Senin kibirli olarak sandığın taşralı alışkanlıklarından değil, insan davranışından, iletişim kültüründen bahsediyorum. Fakat, görünüşe göre, boşuna uğraşıyorum, bunu sizin gibilerinin anlama olası olmadığı gibi basit gerçekleri anlatmaya çalışıyorum…

      – Ah, her şeyi sadece senin anladığın ortaya çıkıyor ve bizim de aptal ve beyinsiz olduğumuz anlamına geliyor. Arkadaşlarım da demek böyle. O zaman konuşacak bir şey yok. Pekala, yolun açık olsun! Kapı önünde. Dört bir yöne yolun var! Seni tutan kimse yok…

      – Bak şimdi nasıl konuşmaya başladın! Öyleyse aşkına ne oldu, tanıştığımızda hissettiklerin? Ayrıca seni nikah masasına zorla sürüklemedim.