Hatice Üzgül

Gece Yolcusu


Скачать книгу

camdan olan biteni izliyordu. Kadın, hızla bahçe kapısını kapatıp içeri girdi. Nakliyeciler kadının peşinden kapıyı tekrar açmak zorunda kaldılar. Annesi hızlı adımlarla yanına geldiğinde, Filiz ağlıyordu.

      “Onun adı Fatma’ydı! Benim arkadaşım olacaktı!” diye bu sefer Filiz haykırdı annesine.

      Annesi uzun süre onu sakinleştiremedi. Ne yaptıysa kızı onunla konuşmuyordu. Ertesi gün aklına bir fikir geldi. Soluğu hemen evcil hayvan satıcılarında aldı. Akşam gülümseyerek kızının yanına geldi.

      “Bak!” dedi “Ne aldım sana? Bil bakalım bu ne?”

      Filiz, hemen elini uzatıp boş akvaryumu kucağına aldı. Heyecanla:

      “Bu bir akvaryummm!” dedi.

      “Evet,” dedi annesi. “Haydi, içine dinlenmiş su koyup pembe balığımızı yeni evine kavuşturalım!”

      Filiz, tam sevincinden çıldıracaktı ki annesine olan kızgınlığı geldi aklına.

      “Evet, ama yarın ilk iş Fatma’yı buraya çağıracaksın! O da görecek pembe balığımı!”

      Kızı kararlıydı, annesinin yapabileceği bir şey yoktu. Filiz ilk kez bir insan uğruna annesini karşısına alıyordu. Fatma’yı o da merak etmeye başladı. Ertesi gün sokakta ip atlayan Fatma’yı buldu. Durumu anlattı. Onu pembe balığı görmeye çağırdı. Fatma sevinmişti. Söylenen saatte elinde su dolu bir poşete konulmuş simsiyah bir balıkla çıkageldi. Kendi eviymiş gibi içeri girdi. Filiz’i öptü.

      Ve:

      “Bak ben de sana mor balık aldım.” dedi.

      Kadın, saatlerce boşu boşuna pembe balık aradığına hayıflanıp gülümsedi. Uzaktan uzağa akvaryum hakkında konuşan çocukları izledi. Filiz’in mutluluğu gerçekten görülmeye değerdi.

      “Haydi!” dedi Fatma, “Körebe oynamaya gidelim!”

      “Ebe benim!” diye bağırdı Filiz.

      Annesi üzgünce iç geçirdi. Boynunu büküp kendi kendine:

      “Hiç zorlanmayacaksın o oyunu oynarken. Hem de hiç… Gözlerini bağlamaya da gerek yok. Benim küçük kör ebem.” diye mırıldandı.

(Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi Hikâye Atölyesi, 05.03.20013)

      GECE YOLCUSU!

      “Cinleri de hâlis ateşten yarattı.” Rahman Suresi 15. Ayet

Yıl 1986…

      “Yattım sağıma, döndüm soluma. Melekler şahit olsun, dinime imanıma. Yattım Allah kaldır beni. Nurlarına daldır beni. İmanla Kuran’la gönder beni. Âmin.”

      “Aferin kızıma. Bütün dualarını ezberlemiş benim bebeğim.”

      “Anne, duvarda asılı olan halının desenleri, gece gözlere dönüşüyor. Beni izliyor.”

      “Hatice, ateşin geceleri sen uyurken yükseliyor bazen. Biliyorsun hastalığın yüzünden. Ateşi yükselen insanların hayal görmesi normaldir. İyileşince geçecek yavrum, merak etme.”

      “Bazen kâbus görüyorum. Bu da mı ateş yüzünden?”

      “Evet. Tabii ki. Merak etme, hem sen çocuksun, günahsızsın. Melekler hep yanında olur. Her zaman korurlar seni.”

      “Biliyorum. Bütün gece benim için onlarla savaşıyorlar zaten. İyi geceler anne.”

      “İyi geceler yavrum.”

      Annem bir konuda yanılıyordu, gördüğüm şeylerin astım hastalığıyla ya da ateşle alakası yoktu. Başka bir konuda ise yerden göğe kadar haklıydı, melekler günahsız olanı koruyorlardı. Keşke hep çocuk kalsaydım…

      “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” Zariyat Suresi 56. Ayet

Yıl 1993…

      Nefes almak çok zordu. Astım hastalığından yeni kurtulmuş, tedaviye cevap vermiştim ancak bu sefer başka bir şey nefesimi kesiyordu. Tir tir titreyerek o simsiyah siluetin altında hareket edemeden yatıyordum. Çabalarımın hepsi boşunaydı. Boncuk boncuk terler yüzümden süzülürken, gözyaşlarım onlara karışıyordu. İnlemek için bile dudaklarımı aralayamıyordum. Zihnimin içinde çığlıklar atsam bile beni kimse duyamazdı. İçimden bildiğim bütün duaları okumaya başladım. Biliyordum ki birazdan ezan okunacaktı ve “o” çekip gidecekti. Çalar saat gibi hiç şaşmadan her sabah üstüme çullanan bu gölge benden ne istiyordu, tam olarak bilmiyordum. Korkuyordum.

      Ve en sonunda ezan okundu. Siyah siluetin uzaklaşmasıyla, yavaş yavaş hareket edebilmeye başladım. Annemle babamın sabah namazına kalktıklarını duyuyordum, ancak yatağımdan çıkmak için gereken cesaretim yoktu. Ben oda kapısına ulaşana kadar ya tekrar karşıma çıkacak olursa? Yorganı kafama çekip bir müddet bekledim. Gün ışımaya başladığında hemen annemin yanına gittim. Her sabah olduğu gibi, namazdan sonra salonun bir köşesinde oturmuş mırıl mırıl Kuran okuyordu. Yanına oturup başımı omzuna koydum.

      “Ne oldu kızıma?”

      “Karabasan!”

      “Nasıl yani?”

      “Anne hani seninle teravih namazına gitmiştik ya bir akşam.”

      “Evet?”

      “O gece namaz kıldıktan sonra çok güzel bir rüya gördüm. Ramazan ayı bitene kadar aynı rüyayı gecenin aynı saatinde görmeye devam ettim. Rüya bitiminde ezan okunuyordu ve ben aniden uyanıyordum. İçimden bir ses namaz kılmam gerektiğini söylüyordu ama ben hep üşendim, erteledim, uyudum. Ramazan ayı bittikten sonra, gördüğüm rüya kâbusa dönmeye ve “o” gelmeye başladı. Uzun boylu, simsiyah giyinmiş, yüzünü göremediğim biri! Her gece aynı saatte… Ezandan önce…”

      “Seni namaza davet ediyorlar kızım. Namaz kılmaya başla!”

      “Korkuyorum anne. Namaz kıldıkça onları daha çok görüyorum. Ben görmek istemiyorum!”

      Sanmıştım ki, bu görüntülerin bir düğmesi vardı da ben bütün bunlara tepki vermeyerek o düğmeyi kapatabilecektim. Ve yine sanmıştım ki, korkunç olan tek şey o siyah siluetti…

      “Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.” Tekvîr Suresi, 29. Ayet.

Yıl 1996…

      Bazı şeyler yasaksa yasaktır! Gidip elmayı yemenin lüzumu yoktu. İçimdeki falcılık tutkusunu da susturamamak benim suçumdu. İnsanların yüzüne bakarak, onlarla ilgili şaşırtıcı şeyler söylemek de nereden çıkmıştı? Ama kendimi tutamıyordum. Bazı şeyler dudaklarımdan dökülüveriyordu. Küçüklüğümden itibaren, çevremdeki insanlar benim hislerime ve sözlerime çok dikkat eder oldular. Kimi zaman kendim bile nereden geldiğini bilmediğim bilgilerin doğru çıkmasına şaşırıyordum. Ne bana ne de konuştuğum kişilere faydası dokunan bir sürü şey söyledim. Söylediklerim çıktıkça korkunun yerini gurur almaya başladı. Ve siyah siluet tekrar göründü!

      O kadar öfkeliydi ki, suratıma esaslı bir tokat patlattı. Tokadın acısıyla aniden irkilip sıçrayarak uyandım. Işığı açıp aynaya baktığımda, yanağımda gördüğüm kızarıklığın nedeni yastığın izi değildi! Uykular rüya ile başlıyor, rüyalar kâbusa karışıyordu. Birkaç gece üst üste o siluet rüyamda benim için yılanlarla savaştı. Bense hangi tarafı tutacağımı bilemiyordum. Yılanlara mı yardım etmeliydim, yoksa ona mı? Haftalar sonra başka bir rüyada, yılanların hepsi bedenimi sarmıştı ve ben ilk kez karabasansız uyandım.

      “İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında azabın gerçekleştiği kimselerdir.