Hatice Üzgül

Gece Yolcusu


Скачать книгу

dedim “Peki, ben varım! Seni seviyorum!” “Ben de seni seviyorum! Bir tanem!” diye cevap verdi.

      Şimdi ise ayağa kalkmış, ceketini giyiyor. Bir ilişkiye iki kişi başlamak zorunluyken, tek kişinin bitirebilmesini garip buluyorum.

      8 Eylül 2011 geliyor aklıma;

      “Sensiz yapamıyorum!” diye yakınmıştım.

      “Bir daha söyle! Duymaya çok ihtiyacım var!” demişti.

      Hafızam unutmuyor; o mutluluğu unutmuyorum ne yazık ki! Onun o hâllerini, o dokunuşlarını, o bakışlarını, telefonum çaldığında atan kalbimin hızını unutamıyorum.

      Şu an karşımda kavga çıkarmaya çalışan hâli bile unutturamıyor bana o günleri. Üstelik daha neler neler var, onun beynime kazıdığı! Kafamı iki yana sallayıp aklımı dağıtmaya çalışıyorum. Gözlerimi yumuyorum. Eliyle omuzlarımdan tutup beni kenara itiyor. Geçip gidiyor yanımdan. Ağlıyor muyum, üzgün müyüm farkında değil. Değerimi yitirmişim çoktan. Başkası var ya benden daha önemli olan, onun yanına gidiyor.

      “Bunca yılım işkence gibi geçti yanında! Üç yıl boyunca… Ağzını her açtığında sinirlerim bozuluyor. Neden bilmiyorum! Sana katlanamıyorum artık!” diyebiliyor. Öfkeli ama rahat. Utanmıyor, sakınmıyor.

      Anlıyorum, neden bahsettiğini. Onu özlediğim zamanlar söylenmem ‘dırdır’ olmaya başlamıştı artık onun için.

      24 Ocak 2013; “Sinan seni özledim neden gelmiyorsun artık?”

      “Sıkma beni üç haftadır görüşmüyorsak ne olmuş? İşim var benim!”

      Acımasızca yaptığı diğer haksızlıklar da geliyor aklıma…

      Susuyorum.

      Yutuyorum sözcükleri. Her zaman yaptığım gibi…

      Yanımda istemiyorum onu artık ama canıma yapışan bu aşka ne olacak? Bilemiyorum!

      Kapıya uzanıyor. Açıyor. Çıkmadan bir soru soruyorum. Ne diyeceğini değil, nasıl bakacağını merak ettiğim için!

      “Hani bir ömür boyu sürecekti?” diyorum.

      “Efendim?” diyor.

      Gözlerinde sadece unutkanlık görüyorum. Ona en son aldığım ve hiç kullanmadığı hediyenin yerini sorsam ancak böyle bakardı. Boş boş ve ruhsuz…

      “Artık sadece işine odaklan. Boş ver geri kalan her şeyi.” deyiveriyor. Demekle oluyor sanki.

      Kendisi için kolay ve basit ya… Benim için de basit her şey sanki. Kendisi unuttu ya, ben niye hatırlıyorum ki? O bitirdiyse, bana da arkamı dönüp gitmek kalıyor. Bir varmış bir yokmuş sevgisinin cezasını bana kesiyor. Hesap sormaya bile hakkım yok. Gözyaşlarımı yalnız akıtmalıyım bundan böyle.

      O yüzden “Sen gelmeden önce zaten, sadece işim için yaşıyordum! Neden karşıma çıkıp kalbimi, aklımı karıştırdın?” diye soramıyorum.

      Kapıyı kapatıp çıkıp gidiyor.

      Ben kalıyorum.

(Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi Hikâye Atölyesi, 17.02.2013)

      SİZE NOEL BABA DİYEBİLİR MİYİM?

      Aziz Nikolas, çok garip bir kâbusun etkisiyle, yerinden zıplayarak uyandı. Anadolu’da dalga dalga yayılan ünü, dindar kişiliğinin mütevazılığına o kadar ters düşüyordu ki! Kimi zaman kaderin kendisini getirdiği noktaya inanamıyordu. Oysaki o değil miydi ailesinin bütün mal varlığını fakirlere dağıtarak inzivaya çekilmek isteyen, o değil miydi kendisini kiliseye adayarak Tanrı’ya ulaşmayı hedefleyen. Ne olmuştu da bu kadar ünlü olmuştu? İnsanların beklentileri neden bu kadar artmıştı? Yatağından kalkıp pencereyi açtı. Birazcık temiz havayla içini ferahlatmaya ihtiyacı vardı. Gördüğü kâbusu unutmak için anılarını tazelemeye koyuldu. Ta çocukluk dönemine gitti. Ailesinin zenginliğinden utandığı günleri, portakal ağaçlarıyla dolu bahçenin ortasındaki kocaman evi hatırladı. Tüccar babasının zekâsını, annesinin sevgi dolu kalbini almıştı. Arkadaşları tarafından sevilen, büyükleri tarafından örnek gösterilen çocukluğunda bile onu rahatsız eden bir şeyler vardı. Diğer insanlar mutsuzken o mutlu olamıyordu. Gün be gün içine kapanık bir genç olmaya başlamışken Hıristiyanlık ile tanıştı. İlk tepkiyi anne ve babasından gördü! MS 280’li yıllarda, putperestliği benimsemiş Roma İmparatorluğu’nda tek Tanrılı bir dini seçmek, cefa dolu bir hayata adım atmanın en kestirme yoluydu şüphesiz! Vah zavallı annesi… Günlerce ağlamıştı. Oysaki Nikolas bu seçimi ile içindeki susamışlığa bir pınar bulduğuna inanıyordu, kararından dönmedi.

      Önceleri o da Anadolu Hıristiyanları gibi bunu diğer insanlardan saklama, inancını gizleme yoluna gitti. Anne ve babası öldükten sonra, onu lüks yaşama bağlayan hiçbir şey kalmamıştı. Böylece, kendine kalan mirasın tamamını fakirlere dağıtarak bir süre ortadan kayboldu. Zenginlik, ihtişam, rahat yaşam ve göz önünde olmak ona göre değildi! Ama insanoğlu işte… İstediğini değil, kaderini yaşar. Münzevi yaşamak için attığı her adım, verdiği her sadaka, yardım elini uzattığı her insan, ettiği her söz, onun daha çok tanınmasına neden oluyordu. Paganlara ve putlara karşı duruşu, onu dikkat oklarının merkezi yaptı. Özellikle o gemi yolculuğunda yaşananlar yok mu? İmparator Diocletianos’un kulağına kadar gitti. İmparator, fırtınada batmasına ramak kalmış bir geminin Nikolas’ın duasıyla kurtulduğunu duyunca olanlar olmuştu. Aziz unvanı ile birlikte Nikolas zindanda senelerce kaldı. Zindanda kaldığı sürece Aziz Nikolas, diğer mahkûmlara da yardımcı oldu. Kısa sürede bütün hapishane, küçük bir Hıristiyan kilisesi gibi inanç dolu insanların mekânı haline gelmişti. İmparator bundan da rahatsız oldu. Aziz Nikolas’ı astırmak istedi ancak halkın direnişiyle karşılaştı. Antalya Demreliler ayaklanmıştı. Tek çare Aziz Nikolas’ı salıvermekti ancak bütün zindan arkadaşları özgürlüğüne kavuşmadan Nikolas’ın oradan çıkmaya niyeti yoktu. Oradan çıkınca ne mi oldu? Tabii ki daha ünlü oldu. Ruhban olmamasına rağmen kiliseye piskopos seçildi.

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

/9j/4AAQSkZJRgABAQEAYABgAAD/4QBORXhpZgAATU0AKgAAAAgABAMBAAUAAAABAAAAPlEQAAEAAAABAQAAAFERAAQAAAABAAAOw1ESAAQAAAABAAAOwwAAAAAAAYagAACxj//bAEMABwUFBgUEBwYFBggHBwgKEQsKCQkKFQ8QDBEYFRoZGBUYFxseJyEbHSUdFxgiLiIlKCkrLCsaIC8zLyoyJyorKv/bAEMBBwgICgkKFAsLFCocGBwqKioqKioqKioqKioqKioqKioqKioqKioqKioqKioqKioqKioqKioqKioqKioqKioqKv/AABEIATQAzgMBIgACEQEDEQH/xAAfAAABBQEBAQEBAQAAAAAAAAAAAQIDBAUGBwgJCgv/xAC1EAACAQMDAgQDBQUEBAAAAX0BAgMABBEFEiExQQYTUWEHInEUMoGRoQgjQrHBFVLR8CQzYnKCCQoWFxgZGiUmJygpKjQ1Njc4OTpDREVGR0hJSlNUVVZXWFlaY2RlZmdoaWpzdHV2d3h5eoOEhYaHiImKkpOUlZaXmJmaoqOkpaanqKmqsrO0tba3uLm6wsPExcbHyMnK0tPU1dbX2Nna4eLj5OXm5+jp6vHy8/T19vf4+fr/xAAfAQADAQEBAQEBAQEBAAAAAAAAAQIDBAUGB