Gabbas Kabışulı

Gönlün Göklerinde


Скачать книгу

dâhil edilen yazara azımsanmayacak miktarda telif hakkı ödenirdi. Artık o usul kalmadı. Telif hakkı olmayınca kimse boşu boşuna anı yazmak istemiyor. Ayrıca kitabı hazırlatmak isteyen kişinin yazmayı kabul eden, ya da yazma sözü verenlere yalvarıp yakarması, sürekli telefon edip bıkmadan usanmadan “Yazdın mı?”, “Bitirdin mi?” diye sorması da cabası.

      İnsanlardan güç bela hatıralarını topladıktan sonra onları gözden geçirir, yazarsın. Ardından kitap olarak yayımlamak için sponsor ararsın. Sponsor bulmak ise su tavuğunun kanını bulmak kadar zordur. Birilerine gidip “Babacığım. Ağabeyciğim.” “Bu insan Kazak milletinin eşsiz evlatlarından biri idi. Milletimizin onu unutmaması için anılar kitabı hazırlamıştım. Yayımlamak için yardımına ihtiyacım var” diye yalvarırsın. Eskiden derleyenlere, hazırlayanlara da telif hakkı ödenirdi. Artık o da yok. Bu durumda yakını, ya da akrabası olmadığı halde, kim ölmüş birisi için sıkıntı çeker ki? Bir kuruş kazancı olmayacak bir işe kim girişir? Zaten böyle insanlar artık yok denecek kadar azdır.

      Bundandır ki Gabbas Kabışulı’nın bu fedakârlığını manevi kahramanlık, milliyetçilik ve yüksek bir kişilik örneği olarak değerlendirmek gerekir. Bazı insanlar, Gabeken’in dikkatler dışında bırakılan bu davranışını, çıkarını bilmeyen manevi Don Kişotluk olarak algılayabilir. Keşke kalemden başka maddi kaynağı olmayan yalın kılıç yazarlardan başka günümüz zengin işletmecilerinde de böyle “Don Kişotlar” çıksa da bu davranışlarıyla kültürümüzün gelişimine katkı sağlasa. Tabi az da olsa böyle insanlarla karşılaşmak da mümkün. Onlardan biri bu kitabı kendi parasıyla ve memnuniyetle basan yazar, matbaacı Jarılkasın Davlet kardeşimizdir.

      İşte bu fedakâr yazar, dikkate değer bir kitap daha yayımladı. Dikkate değer olduğunu söylememin nedeni onun kendisi ile birlikte büyüyen, birlikte kalem tuttuğu, saygı duyup sırlarını paylaştığı, dönemin sıkıntılarını birlikte çektiği şakaları yakışan ve edebî kişilikleri uyuşan otuz yazar hakkındaki anı kitabıdır.

      Gabeken’in kendisi ne kadar ciddi, titiz ve olgun ise yazdıkları da o kadar ibretlikdir. Onun tüm eserleri; insanlığı, dürüstlüğü, yiğitliği ve günlük yaşamda pek dikkat edilmeyen sıradan kahramanlıkları anlatan birer destandır. Bu tür “destan”larından biri işte bu “Hasret Ezgisi” kitabıdır. Burada yazar, yaşamını yitiren otuz yazarın insanlık, yiğitlik ve şairlik özelliklerini gözler önüne serer. Onların her birini yanıbaşındaymış gibi hissettirir. Öyle ki onların seslerini duyar, kendilerini görür gibi olursun. Onların gülüşlerini hisseder hatta onlarla birlikte gülersin. Güzel tebessümlü Sagi (Jiyenbayev), gözleri gülümseyen Jumeken (Najimedenov), çatık kaşlı Mukagali (Makatayev) yanında duruyormuş zannedersin.

      Diğer yazarlar da kendilerine has özellikleriyle ortaya çıkarlar. Yazarın anılar kitabına ayrı ayrı bölümler olarak giren Balgabek Kıdırbekulı, Şona Smahanulı, Ospanali İmanaliyev, Ospanhan Avbakirov, Sabırhan Asanov, Jüsip Kıdırov, Tölegen Tokbergenov, Ramazan Sagımbekov, Oralhan Bökeyev, Nükeş Badigulov, Marat Kabanbay, Ramazan Toktarov, Kuvandık Şangıtbayev, Jaraskan Abdıraşev ve diğerlerinin yaşadıkları çeşitli olayları onun dilinden öğreniriz. Kitap okuyucusuna işte bu yazarların başlarından geçenleri, insanların bilmedikleri sıkıntıları anlatır. Bilgi sunarken onların yaşamını olduğu gibi sayıp sıralamaz. Her yazarın ibretli yaşamından ancak kısa kısa ayrıntılar verir. O küçük ayrıntılar bile insanı heyecanlandırır. Kitabı okurken bazen güler, bazen kızar, bazen de gözlerin yaşarır. Üzülürsün. Üzülürsün, çünkü onların hepsi daha dün yanımızda olan kardeşlerimizdi. Onlar sahip oldukları değerli yeteneklerin semeresini halka tam sunamayıp, otuz ila elli yaşları arasında bu hayatı terk etmişlerdir.

      Yazar, hangi yazarın kaç yaşında vefat ettiğini belirtirken “Vah aslan gibi falanca ağabeyciğim, vah filanca güzel kardeşim.” diye sık sık iç çeker. Küçük anıların her biri diğerinden değerlidir. Biri diğerinden iyi ya da kötü değildir.

      İstediğim “Yazar falanca hakkında şöyle demiş, filanca hakkında böyle demiş” demek değil. Okuyucu onları kendi gözleriyle okuyup kendi iç dünyasında hissetmelidir. Belirtmek istediğim yazarın yaşamı erken terk eden kardeşleri hakkında, kalbi sızlayarak ve içi yanarak yazdığıdır. İletmek istediğim bu kitabın içinde anlatılanların sadece yazarların çocukları, soyu için değerli olmadığı, kitabın Kazak Edebiyatına saygı duyan her ailenin baş köşesinde bulunmaya layık bir eser olduğudur.

      “Bu kitabın türü hakkında birkaç söz söylemek uygun olacaktır. Latincede “requiem” sözü bulunur. Kazakça anlamı “ağıt”tır. İnsanlığın yaşadığı büyük dönemin, büyük insanın, halkı için emek vermiş kahramanların arkasından ağlamaktır. Ağıtlar eskiden müzik sesi ile ve şiir diliyle yakılmıştır. Örneğin Aydınlanma Çağı’nda yetişen Avusturya bestecisi W. Mozart’ın “Requiem” adlı meşhur eseri dünya klasik müziğinin en güzel örneğine dönüşmüştür. Onun gibi J. Brahms da A German Requiem (Alman İlahisi) bestelemiştir. Bunlar müzik alanındaki ölüm ilahileridir.

      Kazak şiirindeki ağıt türünün en başarılı ve meşhur örneği Mamay Kahraman’ın annesi Karatilek için söylediği ağıt ve eski “Yelim-ay (Vah Yurdum Vah).”adlı türküdür. Daha sonraki dönemlerde de ölüm şiirleri yazan şairler olmuştur. Günümüzde bu türle M. Alimbayev ilgilenmektedir. Ancak düz yazı ile meydana gelmiş ölüm yazıları yoktur. G. Kabışulı’nın otuz yazarı anarak yazdığı kitaba mensur requiem (ağıt) türü demek mümkündür. Bu anılar kitabının bir başka özelliği de kitabın ön kapağında film şeritleri biçiminde 30 yazarın resmini bulundurmasıdır.

      Profesyonel edebiyat eleştirmeni olmasak da kendimizi takip eden kardeşlerimizin bazı eserleri hakkında fikir belirtmek, ağabeylik borcumuzdur. Bizzat benim hiçbir fikir belirtmediğim kardeş yazarlardan biri işte bu kitabın yazarıdır. Bunun için uygun anı bulunca eseriyle ilgili az da olsa görüş belirtmek istedim. Ne de olsa “Geç, hiçten iyidir.” Belki biraz övüyor da olabilirim.

      Övmek ve ödüllendirmek sanat sahibinin çift kanadı gibidir. Her ikisi de hünerli kişiyi ileriye götürür, yeni başarılara ulaştırır. Varış çizgisine yaklaşan yarış atları yüksek sesle söylenen “hay hay” sözünü duyduğunda tüm gücünü toplayıp daha da hızlanır, daha da öne atılır. İşte o “hay hay”ı sanat insanları sadece kendi çağdaşlarından değil, çalıştığı kurumdan ve devletinden de duymak ister. Duymaları da gereklidir. Bu, sanatının ufkunu genişletir. “Hasret Ezgisi” kitabının ise hem övmeye hem ödüllendirmeye layık bir eser olduğu muhakkaktır.

      Burada yirmi kadar kitap yayımlayıp yazarlar hakkında dört beş anı kitabı hazırlayan bu yazar hakkında toplumun dikkatini çekecek bir tane bile makalenin olmadığını, bir tane bile ödülün takdim edilmediğini belirtmemiz gerekir. Elbette bu, yazarın kendi mütevazılığından, kimseye gidip “Benim kitabımı öv veya bana ödül ver” diye yalvarmamasından da kaynaklanıyor olabilir. Yazar hiçbir zaman kendi kendini aday göstermez. İşte bu yüzden ben de bu kitabın ödüle layık bir eser olduğunu toplumun dikkatine getirmeyi uygun buldum.

Azilhan NurşayıkovKazakistan Halk YazarıDevlet Ödülü SahibiKazak Edebiyatı Gazetesi, 19.03.2004

      “DOĞRUDUR.”

      Saben’i ilk kez 1966 yılının Mayıs ayında gördüm (Saben, ondan üç dört yıl önce de doğu bölgesine gelmişti, ancak ben hastanede bulunduğumdan görememiştim). Öskemen şehrinden taşınıp, Kazak Edebiyatı Gazetesi’nde çalışmaya başladığım zamanlardı.