Erkan Karagöz

Tatar Çocuk Oyunları


Скачать книгу

önünde bulundurulmuştur.

      Çalışma genelinde Tatar Kiril alfabesinden Latinize edilen sözcüklerde Türk Latin alfabesinde yer almayan sadece iki harf kullanılmıştır. Bunlardan birisi Tatar Kiril alfabesinin е harfi, diğeri ң harfidir. Kapalı e olarak bilinen sese tekabül eden е harfi Tatar ünlü sisteminde /ı/ sesinin ince sıradaki dengi olmasından ve Türk Latin alfabesi gözetilerek yazılmasından ötürü ĩ harfiyle yazılmıştır. Art damak n’si için kullanılan ң harfi ise Latinize edilirken ŋ harfiyle yazılmıştır.

      Ellerindeki Tatar çocuk oyunlarıyla ilgili kaynak eserleri benimle paylaşma inceliğini düşünerek kaynakçamı zenginleştiren Doç. Dr. Ahmet Turan Türk ve Dr. Gülşah Yılmaz’a; metinleri Tatar Türkçesinden Türkiye Türkçesine aktarırken takıldığım yerleri birlikte münazara ederek çözdüğüm Dr. Öğr. Üyesi Işılay Işıktaş Sava, Dr. Alp Eren Demirkaya, MSc. Albina Valieva ve MSc. Adeliia Mustafina’ya; yazdığım bölümleri okuma zahmeti göstererek bir bakıma hakemlik yapan Prof. Dr. İbrahim Dilek, Doç. Dr. Cemile Kınacı Baran, Doç. Dr. Abdülkadir Öztürk, Doç. Dr. Hüseyin Yıldız, Doç. Dr. İsa Sarı, Doç. Dr. Dinçer Apaydın, Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Atabey, Dr. Öğr. Üyesi Fatma Ertürk, Dr. Öğr. Üyesi Musa Salan, Dr. Öğr. Üyesi Senem Karagöz ve Dr. Zeynep Aslan’a; kapak fotoğrafının sahibi eski Kazan başkonsoloslarından Turhan Dilmaç’a, kitabın iyi bir şekilde çıkması için gerekli titizliği göstererek grafik ve tasarımını yapan İbrahim Sağlam ile bu süreçte ilgisini esirgemeyen Avrasya Yazarlar Birliği Bengü Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Dr. Yakup Ömeroğlu’na teşekkürlerimi sunarım.

Dr. Erkan Karagöz Ankara, Eylül, 2022

      Giriş

      1. Oyun Kavramı: Görüşler – Tanımlar – Yaklaşımlar

      Akademik bir çalışma konusu olarak “oyun”, birçok disiplin tarafından üzerinde çok yönlü araştırmaların yapılıp yürütüldüğü, oldukça kapsamlı ve tartışmalı bir olgudur. Frans Mäyrä, Jan Van Looy ve Thorsten Quandt, Disciplinary Identity of Game Scholars: An Outline (Oyun Akademisyenlerinin Disiplinsel Kimliklerinin Bir Çerçevesi) isimli çalışmalarında uzun yıllardır oyunlara yönelik akademik çalışmaların var olduğunu ancak bunların biraz dağınık olarak farklı disiplinlerin bünyesinde konferans, dergi ve diğer yayın faaliyetleri ile daha da genişlediğine dikkat çekerek bu bin yılın başında oyunların kendi başlarına inceleneceği yeni bir disiplin kurma fikrinin önem kazandığını belirtmişlerdir (Mäyrä vd., 2013: 2). Mäyrä ve arkadaşları, kendilerini “dijital oyun araştırmacısı” olarak tanımlayan 808 kişinin katıldığı bir anket çalışması hazırlamışlardır. Anketin ilk sorusu, katılımcıların akademik geçmişine ilişkindir ve ortaya şöyle bir sonuç çıkmıştır (Mäyrä vd., 2013: 7):

      Çizelgede de görüldüğü üzere günümüzde bir akademik çalışma sahası olarak “oyun” konusu gitgide daha da multidisipliner bir kimliğe sahip olma yolunda ilerlemektedir.

      “Oyun” kavramı, yukarıdaki çizelgede isimleri geçen pek çok disipline konu olmasından dolayı birçok bilim insanı, oyunu kendi bakış açısından araştırıp incelemiştir. Hem yer kısıtlaması hem de erişebilme etmenlerinden dolayı bunların hepsine Giriş bölümünde, bu başlık altında değinmek bir hayli güç olacağından özellikle felsefe, antropoloji, sosyoloji, halk bilimi, psikoloji, pedagoji, çocuk gelişimi, tiyatro, sinema, spor, müzik, dans, iletişim, sanat ve tasarım (oyuncak, dijital oyun vb.) gibi disiplinlere dayalı bir sınırlandırmaya gidilmiştir. Bu disiplinlerden eserleriyle etki bırakıp ardıllarını etkileyen ve bu çalışmanın folklorik içeriği açısından önemli olabileceği düşünülen bilim insanlarının “oyun” ile ilgili görüşleri, tanımları ve yaklaşımları aşağıda verilmeye çalışılmış; bunların üzerine değerlendirmeler yapılmıştır. Bu yapılırken yabancı bilim insanları ve Türk bilim insanları şeklinde bir ayrıma gidilmiştir. Yazının sonunda da “oyun” kavramına ilişkin kendi görüş ve düşüncelerimiz karakterize edilmiştir.

a) Yabancı Bilim İnsanları:

      Antik Yunan filozofu Platon, Yasalar isimli eserinde, barış günlerinde olabildiğince uzun ve iyi yaşandığından herkesin birtakım oyunlar oynayarak, kurban keserek, türkü söyleyerek ve dans ederek yaşaması gerektiğini, oyun olgusu üzerinden anlatmıştır: “Diyorum ki, ciddi olan şeyle uğraşmak, ciddi olmayanı bir yana bırakmak gerekir; Tanrı, yapısı gereği her türlü mutluluk çabasına değer; insan ise, daha önce söylediğimiz gibi, tanrının bir oyuncağı olarak tasarlanmıştır ve aslında onun en üstün yanıdır; böylece her kadın ve erkek bu role uyarak ve olabildiğince güzel oyunlar oynayarak yaşamalı ama bugünkünün tam tersi bir anlayışla.” (Platon, 2007: 280). Eugen Fink, Platon’un Yasalar adlı eserindeki bu görüşlerine şöyle bir açıklama getirmeye çalışmıştır: “Tanrıların insanlar üzerindeki bu egemenliği oyun olarak yorumlanır, oyuncaklarla düşüp kalkma olarak. Oyun oynama her türlü sıkıntıdan muaf olan boş zamanda gerçekleşen bir faaliyettir. Tanrı sıkıntısız olduğu için hep oynayabiliyordur.” (Fink, 2015: 104-105). Yine Platon bu eserinde eğitimin ne olması gerektiğini açıklarken de oyun olgusundan faydalanmıştır: “Başarılı olmak isteyen bir kimsenin çocukluğundan itibaren eğlenirken ya da çalışırken bu amacına uygun şeylerle uğraşması gerekir, diyorum. Sözgelişi, iyi bir çiftçi ya da iyi bir duvarcı olmak istiyorsa duvarcı oyuncak evlerle oynamalıdır, çiftçi de bunun için yapmalıdır, bunları yetiştiren kişi de her birinin eline aslının aynı küçük araçlar vermeli, örneğin marangozun cetvel ve çekül kullanması, savaşçının oynarken ata binmesi gibi önceden öğrenilmesi gereken ne kadar bilgi varsa bunları öğretmeli, oyun aracılığı ile çocukların hazlarını ve tutkularını büyüdüklerinde hedef olarak seçecekleri yere yöneltmelidir. Biz diyoruz ki, eğitimin özü, oyun çağındaki çocuğun ruhunu yetişkinliğinde mükemmel bir insan olması için işinin erdemini gerektiren şeye karşı özellikle heveslendiren doğru yönlendirmedir.” (Platon, 2007: 74). Platon bu görüşleriyle oyunun hayat boyu öğrenme aracı olarak ev, okul, iş gibi mekânlara bağlı kalmaksızın; yaş, sosyal, ekonomik gibi durumlara bakılmaksızın iş görme amacına dikkat çekmiştir.

      Filozofluğunun yanında tarihçi, şair, drama yazarlığı gibi kimlikleri olan Alman Friedrich von Schiller, Estetik Üzerine isimli eserinin Onbeşinci Mektup bölümünde, güzellik kavramı üzerinden salt oyunun ne olduğunun cevabını, sorduğu şu sorular üzerinden irdelemiştir: “Güzellik sadece bir oyun yapılmakla, değeri düşürülmüş ve ezelden beri oyun adını almış abes nesnelerle bir tutulmuş olmuyor mu? Kültürün bir âleti diye bakılan güzelliği bir salt oyuna irca etmek, onun makullüğüne ve şerefine karşı gelmiyor mu? Zevki tamamıyla dışarıda bırakmakla, ancak beraberce var olabilen oyunu sadece güzelliğe inhisar ettirmek, onun tecrübeliğine aykırı gelmiyor mu? Yalnız insanın, bulunabileceği bütün durumlar arasında, onu dolduran, iki türlü tabiatını beraberce geliştiren, bilhassa oyun ve yalnız oyun olduğunu bildikten sonra, salt oyun da ne demek oluyor?” (Schiller, 1999: 59-60). Schiller, bu soruların cevaplarını alışagelmişin karşısında kendi görüşleri etrafında delillerle ispat ederek cevapladığını ancak yine de itiraz alacağını ifade etmiştir. Schiller’in sorduğu sorulara cevabı şöyledir: “İnsan yalnız hoşa gideni, iyi olanı, mükemmel olanı ciddiye alır; fakat güzellikle oynar. […] Güzel yalnız hayat değil, yalnız şekil değil; canlı şekil yani güzellik olmalıdır. O, insana mutlak şekilciliğin ve mutlak gerçekliğin çift kanununu, mutlak gerçeği emreder. Bununla beraber ifadesi şudur: İnsan güzellik ile yalnız olmalı ve yalnız güzellik ile oynamalı. Çünkü sonunda birden