Erkan Karagöz

Tatar Çocuk Oyunları


Скачать книгу

Oyun “eğlenceli”dir. 2. Oyuncu bir dereceye kadar ciddi davranışların normal sonuçlarından korunur. Davranışın hazır pratik bir amacı veya faydası yok gibi görünür. Davranışın sosyal formları davranışın ciddi olmadığını işaret eden belirli sinyaller veya yüz ifadeleri ile birlikte gelebilir veya bunlar davranışa eşlik edebilir. Oyun, “iş” veya “ciddi” davranışların antitezidir. 3. Davranış eylemlerden veya insanlar söz konuşu olduğunda yeni/özgün kombinasyonlarda ifade edilen düşüncelerden oluşur. Davranışın sosyal formlarına, normalde baskın olan bir kişinin oyun sırasında geçici olarak tabi hâle gelebileceği ve bunun tersinin de olabileceği, tersine döndürme gibi, sosyal ilişkilerde geçici değişiklikler eşlik edebilir. Oyun bir yenilik üretecidir. 4. Bireysel eylemler veya düşünceler tekrar tekrar gerçekleştirilir (Ancak mahrumiyet koşullarında tutulan hayvanlarda görülen çember çizerek dönme gibi basmakalıp davranışlara benzemezler.); yetişkinlerdeki oyunsever olmayan davranışlara nazaran eksik veya abartılı olabilirler. Oyun farklı görünür. 5. Davranış hüküm süren koşullara karşı hassastır ve sadece oyuncu hastalık veya stresten uzak olduğunda ortaya çıkar. Oyun esenlik hâlinin bir göstergesidir. 6. Oyunsever oyuna (daha geniş biyolojik oyun kategorisinden farklı olarak), bireyin kendiliğinden ve esnek bir şekilde davranmaya (ve insanlar söz konusu olduğunda düşünmeye) daha yatkın olduğu özel bir olumlu ruh hâli eşlik eder (Bateson ve Martin, 2020: 24-26).

      Bu altı maddeyi bölümün sonunda “içsel motivasyon, korunmalı bağlam, yeni kombinasyonlar, tekrarlama, koşullara duyarlılık ve özel bir olumlu ruh hâlinin mevcudiyeti” şeklinde dikkat çektikten sonra bir tanım önerisinde bulunmuşlardır: “Birçok farklı oyun davranış şekli gözlemlenmiştir. Hayvanlarda, sosyal oyunların nesne oyunlarından önce görülmesiyle birlikte nesnelerle oynamak ve diğer bireylerle oynamak gelişimin farklı evrelerinde doruğa ulaşır. Oyun daha çok hayatın çocukluk dönemleriyle ilişkilendirilirken yetişkinler de oynar. Oyun biçimindeki ve sıklığındaki cinsiyet farklılıkları sıklıkla gözlenir ve bir türdeki aynı cinsiyetten bireyler ne kadar oynadıkları bakımından büyük farklılıklar gösterebilir. Bu farklılıkların bazıları genetik farklılıklardan kaynaklanmaktadır ve bazıları da özellikle çevresel koşullar belirgin bir gelişim gidişatını tetiklediğinde bireylerin deneyimlerindeki farklılıklardan kaynaklanmaktadır (Bateson ve Martin, 2020: 42).

      İnsan Yaşamında Oyunun Yeri isimli editörlü kitapta Gelişen Dünyada Değişen Oyun ve Çocuklar Üzerine Etkileri başlıklı bir bölüm yazan Yasemin Yeşil-yaprak ve Sevcan Ayaş Köksal, “Oyun Nedir?” sorusunun cevabı için özellikle öne çıkan Batılı araştırıcıların görüşlerini derlemişler ve Amerikan kent, kültür ve spor tarihi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Howard P. Chudacoff’un (2007) şu görüşünü en sonda vererek konuya dikkat çekmişlerdir: “Farklı oyun tanımları ve yaklaşımlarından görüldüğü üzere oyunun kabul edilen tek bir tanımını yapmak neredeyse olanaksız olsa da çoğunluk, çocuk oyunlarının hemen o an davranışsal, sosyal, bilişsel ve fiziksel ödül sağlama ve çocuğun bir yetişkin olarak gelişmesinde işlevi olduğu konusunda hemfikirdir. Bu açıdan oyun konusundaki teorisyenler, oyunun çocukların spontane ve eğlenceli bir etkinliği olmasının ötesinde, çocukların gelişim ve öğrenmeleri ile ilişkili işlevsel ve fayda sağlayan özellikleri olduğu sonucuna varmışlardır.” (Yeşilyaprak ve Köksal, 2020: 101).

      Amerikalı sosyolog Richard Sennett, Kamusal İnsanın Çöküşü isimli kitabının dördüncü bölümünde yer alan Oyun, Kamusal İfadeyi Sağlayan Enerjidir başlıklı makalesinde “Oyun, çocukların üzerinde anlaşıp bilinçli olarak benimsedikleri eylem ilkeleriyle bir araya gelerek gerçekleştirdikleri bir etkinliktir.” (Sennett, 2010: 407-408) şeklinde oyunun sosyolojik açıdan bir tanımını yapmıştır. Sennett’in bu görüşünün altında tanımının devamında kendisinin de ifade ettiği üzere oyunun toplumsal bir sözleşme olarak ortaya çıkması düşüncesi yatmaktadır. Ona göre oyun, çocuğun sosyalleşmeye bağlı olarak kurallarla düzenlenmiş toplum hayatını oyunlar aracılığıyla bilmeye ve buna göre davranışlarını düzenlemeye başladığı bir olgudur. Bu konu üzerinden makalesini yazan Sennett, makalesine geniş literatürde oyun hakkında iki okulun olduğunu yazarak başlamıştır ve bunların kapsama alanlarını şu şekilde belirtmiştir: “Bunlardan birisi oyunu bilme faaliyetinin bir biçimi olarak değerlendirir; çocukların oyunlarında nasıl simgeler ürettiklerini ve yaşları büyüdükçe bu simgelerin giderek nasıl karmaşık bir hâle geldiğini inceler. Öteki okul ise oyunu davranış olarak ele alır ve simgelerin oluşumuyla ilgilenmeyip daha çok çocukların birlikte oynadıkları oyunlar sırasında iş birliğini nasıl öğrendikleri, saldırganlığı nasıl ifade ettikleri ve yenilgi karşısında ne denli hoşgörülü olabildikleriyle ilgilenmektedir.” (Sennett, 2010: 405). Daha yalın bir şekilde ifade edilecek olursa oyun olgusu üzerinden bu okullardan birincisi “yaratıcılık” ikincisi de “erdem” kavramlarıyla ilgilenmektedir.

      Bedenin Tarihi 1 Rönesans’tan Aydınlanmaya isimli eserin hazırlayıcılarından birisi olan Fransız tarihçi ve sosyolog Georges Vigarello, aynı eserde Egzersiz Yapmak, Oyun Oynamak başlıklı bölümü yazmıştır. Oyunlara spor açısından yaklaşan Vigarello şu görüşlerde bulunmuştur: “Eskinin fiziksel oyunlarına spor denemez; spordaki gibi kurumsal bir düzene ya da seçmeci bir organizasyona tabi değildirler. Bununla birlikte 16. 17. ve 18. yüzyılda Fransa’da ve Avrupa’da bir yeri, hem de oldukça güçlü bir yeri vardır bunların, gündelik hayatın içine dağılmış, hayatın an ve uzamlarının pek çoğuna yayılmış, seyredilen oyunlardır; öte yandan varlıklarının temelinde birtakım toplumsal ya da fiziksel beklentiler de vardır: Hareketlerden beklenenler, mizansenlerden beklenenler ve nihayet üzerinde enikonu çalışılan ritüellerden beklenenler. Gerek bahis oyunları gerek ödüllü oyunlar, akışı işe ve dine ayrılan saatlerle belirlenen bir dünyanın sesidir, oyunun bazen çalışma saatinde boşluklara fark ettirmeden sızdığı, bazen de ama bu kez tamamen gelenekselleşmiş, meşru bir tarzda dini takvimdeki bayramlara da girdiği bir dünyadır bu. Beden, oyunlar sırasında tutkuların ve toplumsal, ilişkilerin nasıl işe karıştığını yansıtır: Yakınlaşmaları, gerilimleri, çatışmaları, yerel coşkuların nasıl boşaltıldığını ya da davranış biçimlerinin toplumsal olarak çok çeşitli kategorilere bölündüğü bir toplumda farklılıkların nasıl sergilendiğini. Oyundaki beden ayrıca organik varlıklara apayrı bir bakışı da yansıtır: Fiziksel hareket bedenin “bölümlerini” boşaltmaya, boşalmazsa tehlike yaratabilecek olan sıvıları dışarı atmaya yarar. Bu durumda oyuna bir egzersiz, yararlı bir faaliyet gözüyle de bakılabilir: Sürtünmeyi ve ısınmayı sağlayarak insanı temizler.” (Vigarello, 2008: 189). Vigarello, eskiden günümüzdeki gibi fiziksel güce dayanan profesyonel spor dallarının olmadığını ima ederek hayatın akışı içinde oyunların ritüellerde, bayramlarda bazen de boş zamanlarda sosyal hayata olan etkisinden söz eder. Ona göre oyun, toplumsal ilişkilerin bir göstergesi olmakla beraber bedenin en önemli ihtiyaçlarından biridir. Bir toplumun oyunlarına bakıldığında o toplum hakkında fikir sahibi olunabileceğini ifade eden Vigarello, ayrıca oyunların egzersiz yaptırma özelliğinin insan bedenini zararlı sıvılardan temizlediğine dikkat çekerek onu yararlı bir faaliyet olarak görmüştür.

      Oyunun kültürel önemi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Amerikalı pedagog ve oyun kuramcısı Brian Sutton-Smith, oyunun hem yetişkinler hem de çocuklar için geçerli ve yararlı bir tanımının olması gerektiğini savunmuştur. The Ambiguity of Play (Oyunun Belirsizliği) isimli eserinde Defining Play: Some Issues (Oyunun Tanımlanması: Bazı Sorunlar) başlığı altında yaptığı tespitleri değerlendirmiştir (Sutton-Smith, 2001: 217-220). Sutton-Smith, sorunun özyapısını, bu yüzyılda ve bu kitapta oyunu tanımlamak için kullanılmış