Erkan Karagöz

Tatar Çocuk Oyunları


Скачать книгу

yaratıcılığı, samimiyeti, dürüstlüğü, sınırını bilmeyi, sevmeyi, saymayı, kurallara uymayı, doğruyu, yanlışı, hak yememeyi, hakkını savunmayı, sırasını beklemeyi, izin istemeyi, affetmeyi, özür dilemeyi, çevreye zarar vermemeyi, kültürü yaşatmayı, haz duymayı, hesap yapmayı, kardeşliği, farkındalığı, duyarlı olmayı, iletişimi, oyuna sadakati, yarışma ruhunu, grubun çıkarını kendi çıkarının üzerinde tutmayı, özveriyi, birlik olmayı, görgü ve ahlak kurallarını, değerleri, taktik ve stratejiyi, taklit etme becerisini, akıl yürütmeyi, muhakeme becerilerini, drama yapmayı, emek vermeyi, sosyalleşmeyi, inancı vb. destekleyip güçlendirmektedir, ilerde çocukların, kanunlara saygılı olan iyi birer yurttaş, ülkesini seven insanlar, inançlara, farklılıklara ve değerlere saygı gösteren, mizah anlayışı iyi bireyler yetişmesi için müthiş kazanımlar sağlamaktadır.” (Öztürk, 2020: 19).

      Geçmişten Günümüze Türkiye’de Geleneksel Çocuk Oyunları isimli eserinde Handan Asûde Başel, bir çocuğun hayatındaki en önemli olgunun oyun olduğuna vurgu yaparak oyun hakkında şu görüşlerde bulunmuştur: “Oyun, kendiliğinden ortaya çıkan, hedefi olmayan ve mutluluk getiren serbest bir etkinliktir. Oyun, çocuğun iç dünyasını dıştaki sosyal dünya ile birleştirmesine yardım eder. Gander ve Gardiner’e göre, oyun sırasında çocuklar; duyu, hareket ve biliş becerilerinin birçoğunu vurgulamakta ve denetlemekte, ayrıca kavramları, toplumsal farkındalık ve toplumsal davranışları geliştirmektedir. Kısaca oyun, çocukları eğlendirirken aynı zamanda onların sosyal, psikolojik ve fiziksel gelişimine etki etmekte ve grup içinde karşılıklı anlayış, hoşgörü ve birbirine saygı göstererek yaşama duygularının temellerinin atılmasını sağlamaktadır.” (Başal, 2017: 1).

      İlköğretim ve Ortaöğretimde Geleneksel Çocuk Oyunları adlı eserlerinde Ali Serdar Yücel ve Cemal Gündoğdu “Oyun bir toplumun kültürel özelliklerini yansıtma özelliği açısından önem taşır. Oyun vasıtasıyla toplumun gelenek ve görenekleri, yaşam tarzları, müziği, inançları vb. gibi toplumsal özellikleri gelecek nesillere aktarılır. Bu konuda çocukların oyundaki koruyuculuğu ve tutuculuğu rol oynar.” (Yücel ve Gündoğdu, 2021: 1) görüşleriyle oyunun kültür aktarımı özelliğine dikkat çekmişlerdir. Yine aynı çalışmalarında birtakım oyun tanımlarını verdikten sonra şöyle bir tanım yapmışlardır: “İnsanın doğası gereği içgüdüsel bir etkinlik, zihinsel ve fiziksel yeteneklerin geliştirildiği, ruhsal doyum ve sosyal uyumun sağlandığı, çocukların vazgeçilmez uğraşı ve eğlencesidir.” (Yücel ve Gündoğdu, 2021: 4).

      Demet Öngen, Okul Öncesi Çağdaki Çocukların Oyun Konusundaki Toplumsal-Bilişsel Davranış Örüntüleri ile Oyun Materyalleri Arasındaki İlişki isimli yüksek lisans çalışmasında pedagojik bakış açısıyla oyun kavramını şu şekilde tanımlamıştır: “Oyun genel anlamıyla, sonucu düşünülmeden herhangi bir amaca ulaşmaktan çok zevk almak amacıyla girişilen, görünürde pratik bir sonucu olmayan etkinlik olarak tanımlanmaktadır. Daha dar anlamıyla, önceden belirlenen kurallara göre yürütülen ve yarışmacıların gücüne, becerisine veya şansına bağlı olarak bir sonuca ulaşan etkinlik anlamına gelmektedir. Oyun, bireysel, kendiliğinden ve imgelem gücüne dayanan etkinliklerden grup içinde ve kurallarla düzenlenen yarışma tipindeki etkinliklere doğru bir gelişme göstermektedir.” (Öngen, 1991: 2).

      Sinan Koçyiğit, Mehmet Nur Tuğluk ve Mehmet Kök (2007: 327) birlikte yaptıkları Çocuğun Gelişim Sürecinde Eğitsel Bir Etkinlik Olarak Oyun başlıklı çalışmada oyun üzerine yapılmış birçok tanımın olduğu vurgulamışlar ve bunlardan yararlanarak genel bir tanım yapmışlardır: “Oyun, belli bir amaca yönelik ya da amaçsız olarak, kurallı ya da kuralsız, çocuğun tüm gelişim alanlarına etki eden, çocuğun isteyerek ve hoşlanarak katıldığı, araçlı ya da araçsız olarak gerçekleştirilen doğal öğrenme aracıdır.”

      Yukarıda oyunlar üzerine yaptıkları çalışmalarla öne çıkan bazı bilim insanlarının tanım ve görüşlerine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere oyun kavramı farklı disiplinlerde konu üzerinde çalışmaları bulunan birçok bilim insanı tarafından çeşitli yönleriyle ele alınarak tanımlanmıştır.

      “Her insan oyun oynamıştır/oynar, onu tecrübe etmiştir.” gerçeğinden hareketle oyunun ne olduğunu tanımlamaya çalışmak çok kolay gibi görünse de bir olgu olarak oyunun genel bir tanımını yapmak oldukça karmaşıktır. Konuya farklı bir bakış açısıyla yaklaşıldığında oyunun başka bir yönünün keşfedilmesi muhtemel olduğundan oyuna dair yeni tanımların yapılması, bu tanımlarda daha öncekilerinin bir eksikliğinin giderilmesi olağandır. Bundan yola çıkarak bu çalışmada oyunun genel bir tanımı şöyle yapılmıştır: “Oyun; zekâ, çeviklik, beceri, taklit gibi özelliklerden bazen hepsinin aynı anda bazen de bunlardan biri ya da birkaçının birlikte öne çıktığı; kişinin bedensel ve zihinsel bakımdan estetik ve yararlı olana ulaşmada keyif ve heyecanı özgürce yaşayıp mutlu olduğu, insanlığın varoluşundan itibaren hayatının her anında gelişimine katkı sağlayan eğlenceli ve eğitici icadi etkinlik uygulamalarının genel adıdır.”

      Tanımda da belirtildiği üzere oyun oynamanın yaşı yoktur, öyle de derler, ancak oyun deyince akla nedense ilk çocuk gelir. Büyüklere nazaran oyun çocuklara has bir uğraşı olarak algılanır. Hâlbuki oyun, beşikteki bebekten ömrünün sonbaharını yaşayana kadar herkes içindir. Seksen yaşındaki bir dede sekiz yaşındaki torunuyla, kırk yaşındaki bir baba yeni emeklemeye başlayan çocuğuyla oyun arkadaşı olabilir. Yani oyun oynamak insanın, hatta her canlının yaratılışında olan bilinçli veya bilinçsiz bir davranış güdüsüdür. Her insan; uygun zamanı, ortamı ve şartları bulduğunda oyun oynamaya yatkındır. Bu açıdan bakıldığında oyun oynamak yetişkinlerden daha çok çocukların işidir. Çünkü oyun oynamaya daha çok zamanı olan çocuklardır.

      Günümüzde oyunlar, geleneksel ve modern oyunlar olmak üzere basitçe ikiye ayrılabilir. Modern oyunlardan kastedilen artık günümüzde bilgi çağıyla birlikte bir sektör hâline gelen oyunlardır. Bunlara teknolojik aygıtlarda (bilgisayar, akıllı telefon, tablet vb.) oynanan, çeşitli parçaların birleştirilmesi ya da bozulması (lego, puzzle, jenga vb.) şeklinde oynanan, bir oyun şirketinin oluşturduğu bir hikâye (tabu, monopoly, scrabble vb.) esasında oynanan, eğlence parklarında (atlıkarınca, gondol, kamikaze, zincirli sandalye, salıncak, dönme dolap, çarpışan araba vb.) oynanan oyunlar örnek verilebilir. Ancak bu kitabın konusu Tatar çocuklarının oynadığı geleneksel oyunlar olduğundan modern oyunlardan burada geleneksel oyunların ne olduğuna dikkat çekmek için bahsedilmiştir.

      Geleneksel çocuk oyunları anne babalarımızın, nine dedelerimizin; hatta atalarımızın atalarının yüzlerce yıldır çocukluk çağlarında oynayıp bir sonraki kuşağa bir kültür mirası olarak aktardıkları, zamanın değişen şartlarına uyum sağlayarak ister açık ister kapalı alanda olsun; evde, okulda, etkinlik salonunda ya da sahasında, avluda, kapı önlerinde, bahçede, parkta, meydancıkta, düzlükte, çayır-çimende, sokakta, mahallede; yani oyun oynamaya elverişli her yerde araçlı ya da araçsız, bireysel ya da gruplar hâlinde, bazıları türkülü tekerlemeli oynana gelen; asıl işlevi eğlenme olan ama bunu yaparken öğrenme işlevini devreye sokarak çocuğun hem fiziksel hem de zihinsel gelişimine ve sağlığına çok önemli yararları olan ve çocuk var oldukça onların neşesine neşe katacak olan sosyal hayatın değişmez ögesidir.

      2. Çağdaş Türk Lehçelerinde Oyun ve Oyna- Sözcükleri

      Eski Türkçedeki oyun ve oyna- sözcükleri çağdaş Türk lehçelerinin neredeyse tamamında korunarak aynı anlamlarda kullanılmaktadır. Bununla birlikte bazı lehçelerdeki oyın, oyin, uyın; oyna-, oyni- uyna- gibi farklı fonetik varyantlar o lehçelerin genel fonolojik karakterinin